Kısa bir süre önce partili hanımların bulunduğu bir cemiyetteydim. Gelecek seçimlerde tesettürlü kadınların mutlaka meclise girmesi konuşuldu. Tesettürlülerin mahkûmiyetinin sona erdiği ancak bu imkânla anlaşılacaktır gerçeği işlendi. 28 Şubat mağduru Merve Kavakçı’ya yapılanların ardından ona iade-i itibar kazandırılması onu milletvekili yaparak olur şeklinde bir cümle de ben ekleyiverdim… Herkes kabul etti.

İçlerinden bir kardeşimiz, hanım bir yazar ismi vererek onun da milletvekili olması gerektiğini söyledi. Beş altı hanım evet çok doğru o da millet meclisine çok yakışır derken birkaç hanımın suratlarının asıldığını fark ettim. İçlerinden biri” Ama o partiye hiç emek vermemiş, partiye bu kadar emek veren varken, dışarıdan birinin aday olması âdil olur mu,yazar yazısına bakmalı değil mi? ” dedi. Bir başka hanım “Hiç çalışmayan biri olsaydı haksızlık olurdu fakat bahsettiğimiz yazar partinin dışında olmasına rağmen Allah için hepimizden çok çalışan biridir” dedi. Bir başkası ”Doğru ama …”dedi ve durakladı. Ben de bu “ama” nın sonunu duymak istemedim. Biz davamıza gönül vermiş fertler olarak, kimimiz parti içinden, kimimiz parti dışından çalıştık. Bazıları, hem de öyle çalıştı ki, gece gündüz demedi, çoluk çocuğunun yüzünü aylarca görmedi, yetmedi hayatını koydu ortaya. Şimdi tutup ”Dışarıdan” diyerek üvey evlat muamelesi görmesi, dışarıdaki kişilerin canını yakmaz mı? Dışarıdaki sadece oy toplama vasıtası değildir aynı zamanda içeriden yolculuğuna devam etmelidir.

Allah bencil, tefrikacı ve zalimler topluluğuna rahmet etmez.

Rahmetli Özal’ın durumunu hatırladım. Ana Vatan Partisi’ni o kurmuştu. Sonra partiden ayrılıp Başbakan daha sonra da Cumhurbaşkanı oldu. ANAP’tan bazıları, Özal bir tavsiyede bulunduğunda onun tavsiyesine derhal tepki gösterirlerdi. ”Bizden ayrılmış o ne karışıyor ki” gibi homurdanmaları duyar olurduk.

Partili,partisiz, insanlığa hizmet veren kişiyi en azından takdir edebilmemiz gerekiyor. Dışarıdan hizmet eden öyle hizmet ehilleri var ki, on partiliye bedel çalışmalar yapıyorlar. Bunları tanıyoruz. Gözler görmek içindir.

Benim dava arkadaşım Çağlayan Ömer Ustaoğlu başörtüsünden dolayı öğretmenlik yapamadı. Eşinden ayrı, iki çocuğuna, talebelere dersler vererek baktı, gece gündüz çalıştı, yalnız kaldığı hayat yolunda didindi durdu. Başardı da. Dik duruşunu koruyarak başardı, eğilerek bükülerek değil. Ona ”Sen milletvekilliğine çok yakışırsın” dedim yıllar önce ” Aman hocam ben partiye uğramayan bir insanım, beni kabul ederler mi hiç” dedi. Onu şimdi anlıyorum. Demek ki bazılarının bakış açılarından haberdarmış.
Evet, partiye gitmedi, gitmeye de zamanı yoktu zaten. Her saat öğrencileri vardı. Ya kendi gidiyordu ya da öğrenciler onun evine geliyordu. Bir kadın için evin yükünü çekmek erkeğe oranla daha yorucu olmasına rağmen, o yılmadı, hem milletin evladını yetiştirmeye emek verdi, hem de oğullarının psikolojilerinden derslerine kadar her şeyleriyle ilgilendi.

Şimdi ” Aaa, o kadın partiye emek mi verdi? ” Denilebilir mi? Partili kardeşlerimden bunu ummuyorum. Hangilerinden tabii ki dava ruhu olanlarından ummam… İnsana değer verene değer verilmesi gerekir. İnsana değer verenden korkmayacaksın, o insanca kalmayı başarmış olandır, insan kalmak kişinin kendisine emek vermesiyle mümkün olur, kültür ve iman seviyesini yükseltmekle ilgilidir insan kalabilmek. Yaşam biçimine Allah’ı karıştırmayan ve kendisiyle ilgilenmeyen, insani değerlerden ve değerlendirmelerden uzaklaşıyor. Ve gördüm ki bu insani değerleri ve insana değer vermeyi önemsemeyenler her yerde var. Bazı yerde çok fazla, bazı yerde az olsa da var. Bir insana değer vermek için illa da senin partinden, senin grubundan olması gerekmez, kıstaslarımıza uyması kâfidir.

Nazlı Ilıcak Milletvekili yapıldığında partide hizmet veren bir kişi değildi.

Sözü uzatmadan:
Dışarıda olduğu halde yüz partiliden çok çalışan İmdat Kaya Hoca’nın “müracaat ederse” milletvekili seçilmesinin fevkalâde kadirşinaslık olacağına inanıyorum. Kendileri ister mi bilmem ama hem içeride hem dışarda sayılan Sibel Eraslan ve Ayşe Böhürler’ i milletvekili olarak görmek isterdim. Halime Uyulan’ı da milletvekili görmek isterim. Âlime ve tesettürlü kadınlarımızı milletvekili görmek çok başka olacak eminim. Bir Çağlayan Ömer Ustaoğlu’nda olduğu gibi çocukluk dönemi hariç bütün ömrünü, bu milletin evlatlarını okutmak için geçirmiş birine, o partiye çalışmadı demek ne derece insani olur. Ve Mevlüde Uçar milletvekili olmak asıl onun da hakkı, dışarıdan biri evet, fakat kim onun kadar davanın çilesini çekmiştir.

Bizim kardeşliğimizi, birbirimize vefayı, parti değil Allah için yürütülen mücadele inancımızın kıstasları belirler. Çok şükür bunu anlayan kardeşlerimiz çok, fakat dışarıdan gelenlere de iyi bakmayı diğer kardeşlerimizden öğrenmesi gereken insanlar da var. Hiçbir parti, hiçbir partilinin (elini taşın altına koyanlar hariç ) babasının malı değildir.

İşte bu üzüntüler içerisindeyken, parti içinde durumun nasıl olduğunu araştırdım ve öğrendim ki: Özellikle AKP ve SP de asla parti içinden ve dışından diye bakılmazmış. Başbakan’ımız böyle bir ayrımcılığa son derece karşıymış! Dışarıdan aday olacak olanlar adına ”Oh be! Adalet özel işlevine ilaveten ne güzel bir terapi “dedim.

Twitter: @senlikogluemine