PAPAZ UÇTU DOLAR DÜŞTÜ OYUNU
- Yeni bir oyun icat edilmiş Muhterem Efendi duydun mu?
- Yeni mi? Nasıl bir oyun?
- Anlatacağım; meraklanma! Senin ne kadar çok oyun meraklısı
olduğunu biliyorum.
- …
- Oyunun adı “Papaz Uçtu Dolar Düştü” oyunu.
- Papaz uçtu dolar düştü oyunu mu? Anlat hele...
- Bu oyun üç kişiyle oynanıyor; ancak kazanan hep dördüncü kişi
oluyor.
- Yapma, Hüsamettin Bey! Öyle oyun mu olur? Üç kişi oynayacak
dördüncüsü kazanacak. Yahu, dalga mı geçiyorsun benimle!
- Yok, vallahi! Yeminle! Dur, ben anlatayım sen de
okeyleyeceksin!
- (?)
- Bak şimdi, Papaz Uçtu Dolar Düştü bir iskambil oyunu. Bu oyunu
Amerikalılar icat etmiş. Üç kişi oturuyor yuvarlak masanın
etrafına. Her üç oyuncu da ne kadar gelir getiren varlıkları varsa
onları dolara tahvil ediyorlar; elde ettikleri dolarlarla birlikte
çek, senet, tahvil, banka cüzdanı her neleri varsa oyun kurucusuna
teslim ediyorlar.
- O niye o?
- Oyunun kuralı bu!
- Ya, yuvarlak masa!
- O da oyunun olmazsa olmazlarından…
- Kare, dikdörtgen, üçgen olmaz mı?
- Bırak dalgayı… Olmaz, dedik ya! Kural…
- Tamam! E… Sonra?
- Sonra Efendim, oyun kurucusu aynı zamanda kâğıt dağıtıcısı
kâğıtları üçer üçer dağıtıyor. Bir destede 52 kâğıt var, üç üç
dağıtırsan geriye kaç kâğıt kalır?
- Üç kâğıt!
- Ha! İşte oyunun püf noktası da burada! Oyun kurucusu ve kâğıt
dağıtıcısı kalan üç kâğıdı oyunculara vermiyor.
- (?)
- Şimdi, kâğıtlar dağıtıldı; her oyuncuda kaç kâğıt yahut kart
var?
- On altı…
- Dağıtıcıda kaç kart kaldı?
- Üç!
- Bir destede kaç papaz var?
- Dört!
- Bu dört papazın üçü dağıtıcıda?
- O nasıl oluyor?
- Oyunun kuralı?
- Ulan böyle oyun, böyle kural mı olur!
- Olur, Muhterem kardeşim, oyunun icat eden belli kurallar
koymuş!
- Peki, üç papaz dağıtıcıda nasıl kaldı? Oyunculardan biri kesmedi
mi bu desteyi?
- Kesti!
- E… nasıl oluyor da üç papaz…
- Kesilen destedeki kâğıt sayısı 49 idi. Üç papazı dağıtıcı,
önceden desteden çıkarmış.
- Dördüncü papaz?
- Ha işte oyunun can alıcı noktası… Dördüncü papaz bu üç oyuncudan
hangisine giderse o oyunu kazanmış oluyor.
- Anlamadım!
- Anlaşılmayacak bir şey yok! Papaz kime giderse paranın üçte
birini almaya hak kazanıyor.
- Yahu üçte biri kendi koyduğu para!
- İyi ya işte kaybetmekten kurtuluyor.
- Ya, üçte ikisi?
- Üçte ikisi oyun kurucusunun…
- Hay ben böyle oyunun… Bu oyun değil düpedüz soygun! Oyun kurucusu
mu dağıtıcı mı dedin nasıl bir üçkâğıtçıysa adam ortaya para
koymayacak, sonra da paraların üçte ikisini cebellezi edecek! Var
mı böyle bir dünya!
- Niye kızıyorsun kardeşim! Oyun bu! Bal tutan parmağını yalar.
- Ne yalama, ne yalama! Valla böyle yalamaya ne bal dayanır ne
petek. Böyle oyun mu olur? Olmaz ya yine de kafama bir şey
takıldı.
- Sor?
- Oyuncular kaybedeceklerini göre bile nasıl bu oyunu
oynuyorlar?
- Ah, Muhterem Efendi ah! İnsanda hırs yok mu? Sonra tutku…
- Anladım peki, bu oyunun seyircisi yok mu?
- Taraftar demek istiyorsun, olmaz olur mu hem de istemediğin
kadar.
- Onlar yapılan bu haksızlığı görmüyorlar mı?
- Görüyorlar.
- E…! Onlar ne yapıyorlar?
- Ne mi yapıyorlar? Kaybedeni çılgınca alkışlıyorlar. Hatta oyun
devam etsin diye ellerinde avuçlarında ne varsa bozdurup dolar
alıyor sonra da kaybedenlere veriyorlar.
- Vay be! (mırıldanarak) Gerçekten müthiş bir oyun. Akıl tutulması
bu olsa gerek.
- Anlamadım, bir şey mi dedin?
- Yok, bir şey! Peki, son bir soru: Bu oyunun adı niye “Papaz Uçtu
Dolar Düştü” oyunu? Başka ad yok muydu konacak. Mesela “Avanak
Soyma Oyunu”, “Aptal Uyutma Oyunu” yahut “Yersen Bu Oyunu”,
gibi…
- Vallahi onu ben de tam olarak çözmüş değilim. Hani oyunda papaz
önemli role sahip, dolarlar da havada uçup sonunda oyun kurucusunun
cebine konuyor. Yani bu oyuna “Papazı Bulmak” dense daha doğru
olmaz mıydı, diye ben de düşünüyorum. Öyle ya papazı bulan en
azıdan zevahiri kurtarıyor ya!