Arzu ederseniz haritaya bakıp yerini öğrenebilirsiniz.
Şu anda bu ülke Müslümanları korkunç ve vahşi bir kıyıma
uğramaktadır. Öyle bir vahşet ki, Müslüman düşmanları, öldürdükleri
Müslümanların etini pişirip yiyormuş.
Müslümanlar evlerinden, mahallelerinden sürülüyormuş. Camileri
yıkılıyormuş.
Kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar, siviller katl ediliyormuş.
Allah razı olsun Türkiye’de bazı Müslüman şahıs ve kurumlar bu
faciayı dile getirip bir miktar ağlıyor ama bu kadarcık ilgi ve
ağlama yeterli değildir.
Bizim şimdi çok başka büyük dertlerimiz, dedikodularımız vardır.
Ofislere yerleştirilen böcekler, yatak odalarına konulan gizli
kameralar… Sivil darbe teşebbüsleri, milyar dolarlık rantlar,
rüyalar, Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona) gökten bir ışık
hüzmesi şeklinde, yerdeki bir kamyonete indirilip bindirilmesi,
daha neler neler.
Orta Afrika Müslümanları linç ediliyor… Şu koskoca 76 milyonluk
Türkiye o mazlum kardeşlerine yardım edemiyor.
Böcekler, kameralar, darbeler, Geziler…
Nice lise mezunu Türkiyeli Müslüman, Afrika’da böyle bir cumhuriyet
bulunduğunu ancak birkaç aydan beri biliyor. Orta Afrika hakkında
bir sayfalık ipe sapa gelir kompozisyon yazacak kaç kişi çıkar
içimizden?
Orta Afrika Müslümanları açbi-ilaç ağlaya ağlaya, düşe kalka,
kimisi öle öle komşu ülkelere kaçıyor... Müslümanların boşalttığı
İslam mahalleleri buldozerlerle yıkılıyor.
Haçlılar İslamsız, Müslümansız bir Orta Afrika istiyor.
Bu konuda zalim olan sadece oraya ordu gönderen bir yüzü laik,
öteki yüzü Haçlı Fransa mıdır? Asıl zalimler İslam
dünyasındadır.
Böceklerle uğraşmaktan Orta Afrika Müslümanlarını gündemimize alıp
yardım edemiyoruz.
Onlar Müslüman ama renkleri bizim rengimize benzemiyor, dilleri,
alt kimlikleri başka.
Türkiye’de bir kısım Müslümanlar birbirinin gözlerini oymaya
uğraşırken, Orta Afrika’nın mazlum=zulme uğrayan Müslümanlarına
nasıl yardım etsinler?
İkinci Selim zamanında Sumatradaki Aceh sultanlığından İstanbul’a
bir elçi gelmiş, Portekizlilerle baş edemediklerini bildirip yardım
istemişti. Osmanlı Hilafeti de onlara bir donanma ile gemi
ustaları, top dökme ustaları, barut yapma ustaları göndermişti.
O tarihlerde Ümmet vardı, Hilafet vardı…
Zamanımızda ulus devletler var, Ümmet ve Hilafetin adı kalmış.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) “Doğuda bir
Müslümanın ayağına diken batsa, Batıdaki Müslüman onun acısını
yüreğinde duyar” mealinde bir hadîsi vardır. Orta Afrika’da
Müslümanlar linç ediliyor, katl ediliyor, yurtlarından sürülüyor,
cesetleri pişirilip yeniliyor ama biz gereken tepkiyi
göstermiyoruz, gereken yardımı yapmıyoruz.
Dünyanın hücra bir yerindeki bir Yahudinin burnu kanasa, bütün
Yahudilik alemi ayağa kalkar; bir ülkenin Müslümanları kıyıma tabi
tutulur, İslam aleminden ancak birkaç zayıf ve cılız inilti
çıkar.
Ümmetsizliğin, Halifesizliğin, teşkilatsızlığın, bedeviliğin,
dünyevileşmenin, tefrikanın, fitne ve fesadın, altın buzağıya
tapmanın neticesi budur işte.
• (İkinci yazı)
Yeni Beşerî bir İslam Türettiler
BUNDAN birkaç hafta önce Medine-i Münevvere’de umrecileri
barındıran bir otelde yangın çıktı, 17 mi, 18 mi Müslüman feci
şekilde yanarak vefat etti. Allah rahmet eylesin.
Facia ile ilgili gazete, ajans, tv haberlerine baktığımda ikinci
bir faciaya şahit oldum. Aman, yananlar içinde bizim ülkemizden
kimse var mı?.. Oh çok şükür bizim vatandaşlarımızdan kimse
yanmamış…
Rezalet, rezalet rezalet!... Utanç verici bir cahiliyet…
Müslümanın, bizden olanı, bizden olmayanı, ötekisi olur mu? Ülkesi,
rengi, dili, alt kimliği, kültürü ne olursa olsun Müslüman
Müslümandır.
Oh çok şükür bizden yanan yok demek bir Müslümana yakışır mı?
Bundan yüzyıllar önce, İslamın ilk asırlarında Bağdad çarşısında
yangın çıkmış, nice dükkan yanmış, o çarşıda ehlullahtan birinin de
dükkanı varmış. Biri gelmiş, efendi hazretleri sizin dükkanınız
yanmadı demiş, o da gayr-i ihtiyarî (elinde olmaksızın) oh çok
şükür demiş. Ve sonra bütün hayatı boyunca, ölümüne kadar pişmanlık
çekmiş.
Biz farkında değiliz, Türkiye’mizde son seksen doksan yıl içinde
yeni bir İslam türetme faaliyetleri neticesinde dinimizin
evrenselliği erozyona uğratılmış, millî=ulusal bir İslam
çıkartılmıştır.
Tanzimat’a kadar Osmanlı din devleti idi… Tanzimat’tan sonra devlet
dini sistemi getirilmiş, Jön Türklerin Sultan Abdülhamid’i
devirmelerine kadar dine oldukça bağlı ve saygılı kalınmış, din
devlet işbirliği olmuştur.
Cumhuriyetten sonra din faşist rejimin pençesine düşmüş, bozuk
sisteme ve düzene hizmet ettirilmek istenmiştir. Günümüzde nice
İslamî kavram, değer ve hükmün içi boşaltılmıştır.
Herkes için söylemem ama birileri dini şahsî menfaatlerine ve
siyasî emellerine alet etmiştir.
Kutsal din bankacılığa, holdinglere, ticarete, parayla, finansa,
iktisadiyata, kara para birikimine, louche siyasete alet
edilmiştir.
Şerirler, şakiler, facirler habaset ve hıyanetlerini gerçek
İslam’la yapamayacaklarını bildiklerinden; millî, içi boşaltılmış,
light, ılımlı, Şeriatsız, fıkıhsız, dünyevileştirilmiş paralel bir
din oluşturulmuştur.
Birtakım ahlaksız kişiler ve topluluklar din adına kolayca yalan
söylemişler, dini alet ederek zekâtlara bile el uzatmışlar, bin
türlü fenalık irtikâb etmişlerdir.
Dini alet ederek birileri yüz milyarlarca dolarlık haram kazançlar,
kara ve kirli servetler edinmiştir.
Dinî bir kurum, bâlâdan gelen emir, direktif ve teşviklerle
Resulullah Efendimizin (salat ve selam olsun ona) hadislerini,
Sünnetini; AB ve Batı medeniyeti norm, kıstas ve standartlarına
göre ayıklamak cü’ret ve cinnetini göstermiştir.
Yıllardan beri rejim mi dersiniz, düzen mi, gerçek İslam’ı genç
nesillere ve halka öğretmiyor. Bütün okullarda mecburî olan din
kültürü kitaplarına bakınız. Baş sayfasında kocaman bir portre,
onun karşısında Beyannâme… Besmelesiz din dersi kitapları!..
Bunca hıyanetin neticesinde Müslüman halkın bir kısmı dinden
kopmuş, feci ve vahim şekilde dünyevileşmiş, laikleşmiş ve
sekülerleşmiştir.
Dinî hizmet ve faaliyetler kontrolsüz, teftişsiz ve denetimsiz
kalmıştır.
Hepsi için söylemem ama bazı ruhbanlar kutsallaştırılmış,
erbablaştırılmış, putlaştırılmış, Katoliklikteki Papanın
yanılmazlığı gibi batıl bir dogma oluşturulmuştur..
Müslümanların büyük kısmına, İslam’ın, Kur’anın, Sünnetin asla
kabul etmediği cahili fikirler, zihniyetler, değerler
aşılanmıştır.
Halka ilmihal ve ahlak dosdoğru öğretilmemiş, kütleler zararlı
dedikodular, sözde dinî magazin haberleri ile uyutulmuştur.
Namaz terk ve ihmal edilmiştir ama birilerine yüklü paralar
kazandıran lüks ve ihtişamlı turistik Umre seyahatleri teşvik
edilmiştir.
İslam Feministleri kullanılarak Müslüman toplumun temelini teşkil
eden İslam ailesi dinamitlenmiştir.
En sonunda fitne fesat, yabancılaşma volkanı patlamış,
Cemaat-İktidar savaşı başlamıştır.
Müslüman halk o kadar uyutulmuş ve uyuşturulmuştur ki, tek bir
Ümmet olmak, bu Ümmetin başındaki râşid İmama biat ve itaat etmek,
İslam Şurası kurmak, Fetva Meclisi kurmak, Tevhidî ve Şer’î İslam
mektepleri tesis etmek, Müslümanları eğitmek için hiçbir faaliyet
ve kıpırdanma görülmüyor.
Şirk, küfür, nifak, dalalet, isyan, tuğyan merkez ve mihrakları
Müslümanların içine köpek sürüsü kadar ajan, casus, provokatör,
yönlendirici, istihbaratçı sızdırmıştır.
Son yıllar içinde İstanbul camilerinden birinde çok muhterem ve
temiz iki din hocası feci şekilde öldürülmüş ve bu cinayetlerin
içyüzü ortaya çıkartılamamıştır.
Din sektöründe yüz milyarlarca dolar dönmektedir.
Tek bir Ümmet olmaları gereken mü’minler bin kadar birbirinden
kopuk cemaate, tarikata, hizbe, fırkaya ayrılmışlardır.
CIA, MOSSAD, diğer dış istihbarat teşkilatları islamî kesimde cirit
atmaktadır.
Din, iman, Kur’an, ibadet, cihad ile ticaret, faiz, finans,
siyaset, yüklü sermaye ve ticaretler, kara paralar birbirine
karışmıştır.
Bu gidişatın sonu Suriye ve Mısır Müslümanları gibi olmaktır ama
kime anlatacaksın.
Ehl-i Sünnet kasıtlı olarak darbelenmiş, onun yerine irili ufaklı
bin kadar, aslına uygun olmayan İslam tasavvuru çıkartılmıştır.
Ümmet birliği, hilafet, İslam Medreseleri gidince kaos ve anarşi
çıkmıştır.
Dünyevileşmiş Müslümanlar kulakların zarlarını patlatırcasına çalan
kösleri, çılgınca çalan çanları duymuyor.