Mısır… Diktatörlük yıkılmış, serbestlik gelmişti. Hür seçimler
yapılmış, iktidara İhvan partisi geçmişti. Her şey iyiye gidiyor
gibi görünüyordu ama askerî darbe yapıldı ve ülke cehennemî bir
hapishaneye döndü. Şimdi orada zulüm, baskı, ölüm, şiddet hüküm
sürüyor. Meşru cumhurbaşkanı ve arkadaşları zindanlarda
inliyor.
Bakın Ukrayna’da ne kötü şeyler oluyor. Bombalar atılıyor, mermiler
vızıldıyor, yangınlar, bakanlık binalarının isyancılar tarafından
istilası, ekonomi çöküyor, turizm çöküyor. Orada paralı askerler
var. Bu krizin nasıl atlatılacağını bilen yok, hiçbir arabuluculuk,
hiçbir formül fayda vermiyor.
Bosna Hersek’te de çok kötü şeyler oluyor. Bombalar, yangınlar,
isyanlar, iğtişaşlar, fitneler fesatlar…
Türkiye’nin de bu durumlara düşmesi için dıştan ve içten çok gayret
gösteriliyor. Ülkemizde iç savaş çıkartılmak isteniyor. Geziler,
sivil darbe teşebbüsleri… Çok şükür bizde, Ukrayna’da olduğu gibi
ve kadar büyük tahribat yok ama imkan bulurlarsa ilk fırsatta bizi
de aynı duruma düşürmek isteyeceklerdir.
Türkiye Müslüman bir ülkedir. Ama şöyle ama böyle Müslümandır.
Müslümanlık Türkiye kültür ve kimliğinin hakim faktörüdür.
Terör, kaos, anarşi, iç savaş, kardeş kavgası uçurumlarına düşmemek
için ne yapmak lazımdır?
Yapılması gereken ilk iş Müslümanların birleşmesi, tek bir Ümmet
olmasıdır. Başlarına râşid, ‘âkil, müdebbir bir İmam
seçmeleridir.
Ümmet olunca ne olacak? Ümmetin Şûrası olacak… Ümmet Fetva Heyeti
olacak… Meşayih Meclisi olacak… Günde bir iki milyon bayi satışı
olan çok etkili gazetesi olacak… Haftada 500 bin bayi satışı olan
dergisi olacak…
Ümmet olunca, küçük büyük bütün cemaatler, tarikatlar, hizipler,
fırkalar hizaya gelecekler.
Ümmet bütünü temsil edecek, onlar büyük veya küçük parçalar
olduklarını bilecekler ve hadlerini aşmayacaklar.
Ümmet olursa, hiçbir islamî parça veya cemaat sivil darbe teşebbüsü
yapamayacak.
Dinlerası diyalog mu?... Fetva Heyeti meseleyi inceleyecek ve görüş
bildirecek.
Ümmet olursa hiçbir cemaat veya tarikat zekatları Kur’ana ve
Sünnete aykırı olarak toplayamayacak.
Ümmet olursa, bir film senaryosunda Resulullah efendimiz (Salat ve
selam olsun ona) bir ışık huzmesi şeklinde asümandan zemine
indirilip bir kamyonete bindirilemeyecek.
Ümmet olursa, hiçbir parça bütünle eşit olduğunu, hattâ bütünden
büyük olduğunu iddia edemeyecek.
Ümmet birliği ve teşkilatı olursa din sömürüsü yapılamayacak.
Dış düşmanlarımız ve onların içteki yardakçıları ülkemizi adım adım
Suriye’ye, Mısır’a, Ukrayna’ya benzetmek için harıl harıl
çalışıyor.
Bunu önlemek için çoğunluğu oluşturan Müslümanların tek bir Ümmet
olmaları ve râşid bir İmama biat ve itaat etmeleri gerekiyor.
Lakin böyle bir şey istenmiyor? Kimler istemiyor? Birtakım baronlar
istemiyor… Birtakım prensler istemiyor… Niçin istemiyorlar? Maddî
ve manevî menfaatlerine, saltanatlarına halel gelecek de ondan.
• (İkinci yazı)
Uyarıyorum İslam’ı İçinden Yıkmak İstiyorlar
DİNÎ hizmet kurumlarına ve ilahiyat fakültelerine sızdırılan
birtakım kimselere ve gruplara Kur’an, Sünnet, Şeriat ve Ehl-i
Sünnet İslamlığını; yıkmak, çökertmek, tahrif etmek, Müslüman halkı
bin fırka ve hizbe ayırmak, Ümmeti param parça etmek, halkı din
konusunda cahil, aklı karışık ve şaşkın bırakmak ve
yabancılaştırılmak, islamî kesimde kaos ve anarşi çıkartmak şeytanî
misyonu verilmiştir.
İslam’ı, içinden çökertmek için neler yapıyorlar, nasıl
çalışıyorlar, nasıl bir metod takip ediyorlar?
Birincisi: Kur’anı re’y ve heva ile tefsir ve te’vil ediyorlar. Her
Müslüman Kitabullahtan kendi kafasına göre hüküm çıkartsın
diyorlar.
İkincisi: Sünneti ya tamamen, yahut kısmen kaldırmak istiyorlar. AB
standart ve normlarına, Feminizm ideolojisine uymayan mütevatir,
mânen mütevatir ve sahih hadîsleri bile ayıklıyorlar.
Üçüncüsü: Hak fıkıh mezheplerini kaldırmak, dört mezhep yerine bin,
belki daha fazla sapık ve batıl mezhep çıkartmak istiyorlar.
Beşincisi: (Bu, çok önemlidir) Cihadsız bir İslam türetmek
istiyorlar.
Altıncısı: Müslümanları laikleştirmek, dünyevileştirmek,
sekülerleştirmek istiyorlar.
Yedincisi: Redd ve tard edilmiş Tarihsellik mezhebi kurucusu
Fazlurrahmanı Müslümanlara İmam kabul ettirmek istiyorlar.
Sekizincisi: Zaruriyat-ı diniyeden olan Ümmet ve Hilafet kavram ve
değerlerini unutturmak istiyorlar.
Dokuzuncusu: Ehl-i Sünneti silmek, kazımak istiyorlar.
Onuncusu: Şeriat dairesi içindeki tasavvufu ve tarikatları bitirmek
istiyorlar.
On birincisi: Müslüman halkı ve gençliği, her Müslümanın bilmesi,
öğrenmesi ve hayata tatbik etmesi farz olan ilmihal bilgilerinden
mahrum bırakıyorlar.
On ikincisi: İslamı, Ehl-i Sünneti İslam Feminizmi, bazı kadınlar
ile yıkmak istiyorlar.
On üçüncüsü: İslam’ın, Kur’anın, Sünnetin, Şeriatin “Allah katında
tek makbul, hak, geçerli din İslam’dır” inancını değiştirip; onun
yerine “Üç ibrahimî din vardır, üçünün bağlıları da ehl-i necat ve
ehl-i Cennettir” bâtıl inancını hakim kılmak istiyorlar.
On dördüncüsü: Bâtıl, bozuk düzeni ve sistemi iyi, eskisinden daha
iyi göstermek istiyorlar.
On beşincisi: Zaruriyat-ı diniyeye, mevrid-i nassa aykırı saçma
sapan ictihadlar yapıyor, fetvalar veriyorlar.
On altıncısı: Taqiyye ve kitman yapan sinsi Mutezile mezhebi
mensupları, nakli ikinci plana atıp aklı din kaynağı haline
getirmek, böyle göstermek için çalışıyor.
On yedincisi: Müctehid imamları, müceddidleri, Sünnî büyük ulema ve
fukahayı, doğru yola kılavuzlayan muttaqi mürşid ve meşayihi devre
dışı bırakıp, Müslümanları sarıklı Farmasonların müridi yapmak
istiyorlar.
Müslüman kardeşlerimi bu konularda şimdiye kadar âcizâne ve
naçizane uyarmaya çalıştım. Bugün yine uyarıyorum.
Kur’an, Sünnet, Cemaat, Şeriat, Sevad-ı Âzam İslamlığı yıkılırsa
ortada gerçek İslam diye bir şey kalmaz.
Müslümanlar dünyevileşirse erir, silinir, yabancılaşır, bir müddet
sonra musalli Müslüman olmaktan çıkar, musalla Müslümanı haline
düşer.
Kurtulmak istiyorsak Peygamberimizin (Salat ve selam olsun ona)
tebliğ edip öğrettiği Kur’an ve Sünnet Müslümanlığına
sarılmalıyız.
Selef-i Sâlihînin, yani Ashabın, Tâbiînin, Tebe-i Tâbiînin peşinden
gitmeliyiz.
Dini onların anladığı, onların yorumladığı, onların uyguladığı gibi
anlayıp tatbik etmeliyiz.
Dinimizi râsih, ‘âbid, muhlis, muttaqi, icazetli, Efendimizle
irtibatlı, firasetli, zahid alimlerden ve fakihlerden
öğrenmeliyiz.
Dinde reformdan, dinde yenilikten, dinde değişimden ateşten kaçar
gibi uzak durmalıyız.
Dinimize, Kur’anımıza, Efendimize ve Sünnetine, Şeriata, fıkha
sımsıkı bağlanmalı, dünyevileşmekten kaçınmalıyız.
İslam ahlakı ile mütehalli (Süslenmiş, ziynetlenmiş) olmalıyız.
Ehl-i Sünnetten, yani Kur’an İslamlığından kıl kadar
ayrılmamalıyız.
İslam’ı içinden yıkma misyonuna sahip bozuk, sapık, dall ve mudil
kimselerin tuzaklarına düşmemeliyiz.
Bu konularda bu kadar yazabiliyorum. İsterim ama faydalı kitaplar,
broşürler çıkartacak, afişler, dokümanter filimler hazırlayacak
imkanım yoktur. Bu konuda kimseden de yardım istemem ve kabul
etmem. İmkanı olanlara, Ehl-i Sünnet İslamlığını (cemaatçilik,
tarikatçılık, hizipçilik, holiganlık, tekelcilik, militanlık ve din
ticareti yapmamak şartıyla) savunmalarını tavsiye ederim.
Gerçek İslam’a bağlı olan, onu öğrenen, onu hayata uygulayan, onu
öğreten, onu savunan, onu benimseyen inşaallah aziz olur; İslam’ı
içinden yıkmak isteyen zelil olur.