OKUYAN EŞEK

Eşek, atgiller familyasından irice başlı, uzun kulaklı, yük ve binek hayvanıdır. Dayanıklı oluşu, özellikle engebeli arazilerde yük taşımada gösterdiği üstün performans, onu kıymetli hale getirmiştir.

Siyah, sık ve uzun kirpikleri, güzel iri şehla gözleri ile dikkatleri üzerine toplayan eşeğin tüm vücudu kısa tüylerle kaplıdır. Kuyruklarının uç kısmında top şeklinde bir kıl yumağı bulunur. Sıpa iken çok hareketli olan, “deh” deyince yürüyen, “çüş” deyince duran bu hayvanın ömrü, 25 -30 yıldır. Eşek, saldırılara karşı arka ayaklarını kullanarak çifte atar.

Eşeği sadece yük taşıyan bir hayvan olarak düşünmek yanlıştır. O, kurttan korkup da eninde sonunda kendini midesine indirecek olan insana sığınan koyunla mukayese edilemeyecek kadar özgürlüğüne düşkündür. Bir şeyi yapmak istemiyorsa sahibi ne kadar zorlarsa zorlasın ona boyun eğmez. Anlayışsızlığı, kabalığı, düşüncesizliği ve inatçılığı ile atasözlerinin kapısını aralayan eşek; hikâye, fıkra ve şiirin vazgeçilmez malzemesidir.

Mahlûkatın en mükemmeli olarak yaratılan insan, yaratılan diğer mahlûkatın özelliklerinden bir parça almıştır. Bazı insanlarda alınan bu özellik baskın çıkmıştır. O nedenledir ki insanlar, çoğu zaman huy ve davranışı ile paralellik gösteren hayvana benzetilerek tanımlanırlar. Hiçbir şeye gıkı çıkmayan, uysal, güdülebilen insanların koyuna, sahibine sadakatte kusur etmeyenlerin köpeğe, kafalarını kuma gömüp de etraflarında olup bitenlerden habersiz olanların devekuşuna, bön bön bakanların öküze, ahmakların anguda benzetilmesi teşbih adını verdiğimiz edebi sanatın icrasından başka bir şey değildir. Duygusuzluğu, görgüsüzlüğü, anlayışsızlığı, kabalığı, terbiye sınırlarını tanımayışsızlığı ve inatçılığı ile öne çıkan bir insan da elbette bu özelliklerin temsilcisi eşeğe benzetilecektir. Okumayan, okuduğunu anlamayan, anlayamadığını da lafın ponçiğinden tutarak yorumlayan insanı eşeğe benzetmeyeceksiniz de neye benzeteceksiniz? Bilgisiz, görgüsüz, ince, güzel şeylerin zevkine varamayan insan için;“eşek hoşaftan ne anlar”; anlayışsız kişinin ne kadar yaşlanırsa yaşlansın baş olamayacağını, “eşek kocamakla tavla başı olmaz”, atasözü ile ifade etmeyeceksiniz de ne yapacaksınız? Şair; “Mey biter saki kalır. Her renk solar haki kalır. İlim insanın cehlini alsa da, hamurunda varsa eşeklik; baki kalır.” Sözüyle insanlık değerinden yoksun kişi, kılık kıyafetle, makam ve mevki ile değer kazanamadığını ne güzel ifade etmiş. Kaba bir kişinin hoşa gitsin diye söylediği sözler, yaptığı işler; kaba ve incitici olur, anlamında “eşeğe cilve yap demişler, çifte atmış”, sözü ne de güzel oturmuştur. “Eşek, eşeği ödünç kaşır”, “eşek at olmaz, ciğer et olmaz", “kulağı kesilmekle eşek küheylan olmaz”, örnekler uzar gider. Neyse biz; “eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmeden ve de “eşeğin kuyruğunu kalabalıkta kesmeye kalkışmadan” yazımızı güzel bir eşek fıkrası ile noktalayalım.

Konya’yı işgal eden Timur, esprileri ile şöhretli Nasrettin Hocayı görmek ister ve onu çadırına davet eder. Sohbet koyulaşır, Timur, başlar atıyla övünmeye. Eh Nasrettin Hoca bu, altta kalacak hali yok ya! “Benim de bir eşeğim var. Çok zeki maşallah! Öyle zeki ki, okuma öğretsem öğrenir?” deyince Timur, “amma da abarttın Hoca! Hiç eşek okuyabilir mi?” Okur, okumaz… Timur ile Nasrettin Hoca bahse düşerler. Timur, Nasrettin Hoca’ya üç ay mühlet verir. Öylesine emindir ki eşeğin okumayacağından çadırdan ayrılırken Hoca’ya;“Üç ay içinde eşeğe okuma öğretemezsen sen de görürsün Timur’un kim olduğunu!” diye de hükümranlığını gösteren tehdidini savurur. Üç ay, çabuk geçer. Tellallar dolaşır, ahali Akşehir meydanına toplanır. Timur protokoldeki yerini alır. Nasrettin Hoca, arkasında eşeğiyle, sükûnet içinde, sağa sola gülümseyerek gelir ve Timur’un karşısına dikilir. Eşek, sınava hazırdır. Ortaya kocaman bir kitap getirilir. Kitabı fark eden eşek hemen kitabın yanına gider. Diliyle kitabın yapraklarını teker teker açmaya ve çevirmeye başlar. Timur başta olmak üzere ahali nefessiz ve büyük bir merakla eşeğin hareketlerini izlemektedir. Hoca, üç ay boyunca hayvanın arpasını kitap yaprakları arasına serpiştirerek vermiş, son iki günde de eşeği aç bırakıp öyle getirmiştir. Kitabın son sayfasına geldiği halde bir tek arpa tanesi bile bulamayan eşek, döner bir Nasrettin Hocaya bir Timur’a bir de toplanan kalabalığa bakar ve acı acı anırmaya başlar. Timur itiraz eder: “Böyle okuma mı olur Hoca!” Hoca’nın cevabı hazırdır: “Eşeğin okuması böyle olur!”