BEŞİKTE salladığı torununa ninni söylüyordu. Beyaz yaşmağı aydınlık olan yüzünün çizgilerini daha bir belirgin hâle getirmişti. Karşısına oturup sükût etseniz bile yüz haritası sizi okyanuslara gezintiye çıkaracak kadar bereketli bilgiler sunacak gibi duruyordu.

BEŞİKTE salladığı torununa ninni söylüyordu.

Beyaz yaşmağı aydınlık olan yüzünün çizgilerini daha bir belirgin hale getirmişti.

Karşısına oturup sükût etseniz bile yüz haritası sizi okyanuslara gezintiye çıkaracak kadar bereketli bilgiler sunacak gibi duruyordu.

Kendisini bu işe kaptırmış olan bu cemali yüksek nineye sessizce yaklaşıp ardına oturuvermiştim.

Neler söylediğini merak ettiğimden kulak kesildim.

'OKU yavrum, oku, oku ki, yerin bu yer değildir.'

Öngörüsü muhteşem olan bu nine torununun ruhuna rahmet damlaları serper gibiydi.

Onun minicik kalbine yaptığı bu telkinler o gençlik yaşımda dikkatimi çekmişti.

SORMADAN edemedim tabi.

Büyüsün, zengin olsun, güçlü olsun vs gibi telkinler yerine neden OKUMAYI öncelemişti?

'Biz okuyamadık yavrum' dedi.

Ağlamaklı olmuştu.

Yıkılmışlığın, tükenmişliğin, heder oluşun en derin pişmanlığı gözlerinden bir alev gibi fışkırıyordu.

İçinde biriken boşluğu ve öğrenmeye olan hasretini görmemek ve buna üzülmemek imkansızdı.

'Bizi okutmadılar, öğretmediler. Cahil bıraktılar. Ömrümüz avare kasnak gibi dönüp durarak geçti.'

Belli ki muhasebe etmişti.

Sonuçları değerlendirmiş çıkan neticeden hiç mi hiç memnun kalmamıştı.

'Allah'ın ilk emrini bile yerine getiremedik evladım, daha ne olsun?' cümlesi içime acı bir zehir gibi dökülmüştü.

HAKLIYDI.

İlk emri oku olan bir kitabın inanmışları olarak okuyamamak ne acı.

Ne büyük hicran…

İşte bu hüsranı torununun yaşamasını istemiyordu.

Aynı acıların kıskacında kıvranmaması için torunun o minik kalbine seslenişlerde bulunuyordu.

Muhtemelen patavatsızlık günümde olduğum için 'Okumazsa ne olur?' deyiverdim.

'Okumayanın canına okuyorlar guzum' dedi.

ÇOK isabetli bir teşhisti bu.

Okumayanın canına çok fena okuyorlar.

Bu can acıtıcı sonucu hepimiz hayatımızda belirli oranlarda yaşamışızdır.

Okumadığımız zaman soru soramayız. Güdülenmeye açık oluruz.

Bir sürü gibi hiç sorgulamadan gösterilen yöne gideriz.

Söylenilenle yetinerek bilgi fukarası olarak yaşayıp gideriz.

Ayrıca bize anlatılanların ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış anlayamayız.

Gizlenenleri fark edemeyiz. Hızlıca geçiştirilen hususları yakalayamayız.

Atlananları bilemeyiz.

Yanlış bağlantılar kurup doğru bilgilerden üretilen yanlış yargılara suçüstü yapamayız.

Yorumlarla yapılan serbest uçuşları gerçek zannederiz.

Azıcık durup düşünürsek bunların hiç yabancımız olmadığını ve ilim farzından uzak kalmanın hayatımıza getirdiği olumsuzlukları rahatlıkla görebiliriz.

OKUMAYAN kişi esasen başkasına hacet kalmadan kendi canına okuyor.

Cehalet karanlığına mahkûm ediyor kendisini.

Anlatılan kadar bilen, izah edilen kadarını kavrayan kısıtlı bir çerçeveye hapsediyor hayatını.

Özgürlük nedir, irade ne demektir, karar vermek nasıldır bilmiyor.

Zekasını geliştiremiyor. Problem çözme yeteneğine kavuşamıyor.

Analitik düşünme becerisini kazanamıyor. Kendini ifade etmekte acze düşüyor.

Sebep sonuç ilişkisini sağlıklı biçimde kuramıyor. Bilgiye dayalı keskin bir bakış elde edemiyor.

Hayal gücünü köreltiyor. İyi bir konuşmacı, anlaşılan bir yazar olamıyor.

İlmin sunduğu imkanlardan yararlanamıyor.

Hayata bakışı kısır olduğundan olayları değerlendirmekte yetersiz oluyor.

Kelime hazinesi artmıyor, hafızası güçlenmiyor, ruhsal rahatlık ve olgunluğa ulaşamıyor ve sonrasındaysa yalnızlığın girdabına yuvarlanıyor.

Doğru kararlar alamıyor alsa bile arkasında duracak güce kavuşamıyor.

Duygu ve düşünce ayrımını yapamıyor, hatta duygularını okuyamıyor.

Kendisi olamadığı için özenti ile yaşıyor ve öz benliği sürekli yaralanıyor.

Kısacası kendisi kendi canına okuyor, hırpalıyor.

En önemlisi de ana kitabı olan Kur'an-ı Kerim'i anlayarak okuyacak bir seviyeye erişemediği için kainat kitabını okuyup yorumlayarak hayata aksettirmekte eksik kalıyor.

Nerden baksan acı, nereden baksan hicran ve hüsran.

Nine sonuna kadar haklı.

İşte ben Ramazan bu gerçekleri sana yeniden hatırlatmak için buradayım.

Tekrar seninleyim.

Ben Ramazan…

Allah'ımızın gönderdiği ana kitabı, tabiatı ve olayları doğru okuyarak sahih sonuçlar çıkarabilmen için sana büyük bir fırsatım ben. Olayların canına okumaması için bunları iyi okumalısın.

Değerlendir!