Eskiden doğuda izlediğimiz aşiret kavgalarını, metropollerde izler olduk. Kent sosyolojisi kır sosyolojisine dönüştü.  

Eskiden doğuda izlediğimiz aşiret kavgalarını, metropollerde izler olduk. Kent sosyolojisi kır sosyolojisine dönüştü.

Ülkede her on dakikada bir Teksas filmlerini aratmayan meseleler meydana geliyor. Elleri titremeden bayî basıp gençler koparıldı geçtiğimiz günlerde. Neymiş alacak verecek ve husumet varmış!

Eline silah alan kabadayı oluyor. Eline silah alan mekan basıyor. Eline silah alan düğünde eğleniyor. Eline silah alan arabasının camından havaya sıkıyor. Hepinizin köküne kibrit suyu dökülsün. Siz rehabilite edilmezsiniz! …

Hissettiklerimizi ve yaşadıklarımızı biliyoruz fakat anlamlandıramıyoruz. Her an ya katledilmiş olabilir, ya da katil zanlısı olabileceğimiz bir döngüde yaşıyoruz. Türkiye'de yaşamak artık böyle bir şey demek oldu. Aileler korkar, çocuklar sisteme akar oldu. Yahu bu ne başı boşluktur. Esenyurt başta olmak üzere tüm şehirlerle ivedilikle çözüm gelmeli artık. Yoksa Türkiye'de İstanbul başta olmak üzere bazı kentler, tehlikeli şehirler listesinin başında yerini almaya başlayacak.

Afganistan'ın başkenti Kabil ve Somali'nin başkenti Mogadişu dünyanın en tehlikeli şehirleri. Peki ya İstanbul'un Esenyurt ilçesine, Ankara'nın Çinçin mahallesine ne demeli? Böyle uygar ve çağ açıp çağ kapamış bir ulusa yakışan istatistikler mi bunlar?

Otorite sahipleri otoritesini bu alanlara yöneltmeli. İçeriden tahliye edilişleri politik kararlara göre değil de suç sosyolojisini göz önüne alarak yapın. Artık yeter!

Klasik medya ve sosyal medya da her gün katliam haberleri alıyoruz. Peki bunların sebebi nedir?

Mafyacılığı, kabadayılığı ve çeteciliği öven medyanın bu olay örgüsünde suçu yok mu?

Saçma sapan dizilerin ve popülist senaristlerin bunda suçu yok mu?

Yıllardır hüküm giymiş, alacak verecek işi yapan, çek senet tahsilatı gören, gençleri uyuşturucu ile tuzaklarına düşüren örgütlere milliyetçilik süsü verenlerin suçu yok mu?

Eline silah alıp poz verenlerin, bu pozları görüp susanların bunda suçu yok mu?

Silahlandırmaya özendirenelerin bunda suçu yok mu?

Çarçabuk verilen silah ruhsatlarının bunda suçu yok mu?

Sözde Müslümanlardan oluşan bir ülke oluşumuzla övünüyoruz. Söz de manevi değerlere önem veren bir ülke olmakla gurur duyuyoruz. Suç örgütü liderlerlerinin tanınıp pervasızca kahraman ilan edildiği fakat Musab bin Umeyr' in, Zübeyr bin Avvam' ın, Talha bin Ubeydullah' ın tanınmadığı bir ülke ne kadar manevi hissiyatları taşır? Suç örgütü liderlerinin saygınlık kazandığı, Abdullah b. Cahş'ın saygınlık kazanmadığı toplum nasıl Müslüman hassasiyetini taşıyabilir?…

Şimdi idam konuşuluyor!

Geçtiğimiz günlerde Esenyurtta meydana gelen cahil dünya artığı bir hadiseye şahit olduk hepimiz. İnleye inleye, bağıra bağıra can veren iki genci izledik ekranlarda. Ah dedik vah dedik, fakat o gençleri biz öldürdük!

Yetkili büyüklerimizden ise; 'kısasta hayat vardır' çıkışı gecikmeden geldi. Şüphe yok ki kısas, doğal bir adli süreçtir. Fakat olay nerede cereyan etti onu atlıyoruz. Olayın failleri kimler atlıyoruz. Olayın yaşandığı saati atlıyoruz.

Kısasta hayat varsa da, toplumsal düzenlemesiz uygulanacak olan kısas da, o tekel bayi işletmesini basanların sonucuna dönüşür. Kısas adaletli bir uygulamadır yoksa sıradan bir öç alma anlayışı değildir. Bu bakımdan kısas için yapılan söylemler samimi ise; resmiyet kazanmalıdır. Şayet kısas güvenilir bir adil sistem ise; referandum ile karara bağlanmalıdır. Sevgili büyüklerimiz hiç kuşku yok ki, bunu yapabilirler ve karar alabilirler. Biz de yıllardır tartışıla gelen idam meselesinin yüzdesel oranını görmüş oluruz. Yoksa diğer türlü hamasî bir ifade, kişisel temenni olur.