Konuyla ilgili bir diğer iddiada ise şöyle denilmektedir: “Mevlânâ ile Moğollar arasında bu sıcak ilgiyi kuran da Şems-i Tebrizî olmuştur. Erzurum-Erzincan üzerinden Anadolu’ya gelen Şems’in çok geçmeden Moğollarla irtibat kurduğunu anlamak güç değildir.
Konuyla ilgili bir diğer iddiada ise şöyle denilmektedir: 'Mevlana ile Moğollar arasında bu sıcak ilgiyi kuran da Şems-i Tebrizî olmuştur. Erzurum-Erzincan üzerinden Anadolu'ya gelen Şems'in çok geçmeden Moğollarla irtibat kurduğunu anlamak güç değildir. Erzurum, Erzincan üzerinden Anadolu'ya giren Moğollar daha burada iken Şems'i Anadolu'ya (Konya'ya)göndermiş olmalılar. Nitekim Şems'in Konya'ya gelmesi de Moğollardan bir iki sene önceye rastlamaktadır. Seyyid Burhaneddin Tirmizi 'nin talebesi olan vezir Şemseddin İsfahani de Moğolların adamı idi. Moğollar Anadolu'ya girdikten sonra onu vezir yapmışlardır. Bu durumda gösteriyor ki Mevlana ve çevresi Moğollar 'ın Anadolu'ya girdiği 640/1243 yılından itibaren Moğollarla sıcak ilişkiler içine girmişlerdir.' Çeşitli tarihi olayların yap-boz misali derlenmesini ve bunun üzerine bina edilen bir hükmü anımsatan yukarıdaki değerlendirmede Şems'in Erzurum'da bir müddet Kur'an muallimliği yapmasına atıfta bulunularak Şems'in Moğollarla irtibatı olduğu iddia edilmektedir. Şems'in memleketi Tebriz'den şeyhi Ebubekir Selebaftan sonraki manevi açlığını gidermek ve kendi meşrebine uygun bir şeyh bulma arzusuyla ayrıldığını ve bu amaçla birçok şehir gezip, dolaşarak sûfîlerle görüştüğünü, bu yüzden kendisine 'Şems-i Perende' (Uçan Şems) denildiğini biliyoruz. Erzurum, Erzincan üzerinden Anadolu'ya giren Moğollar daha burada iken Şems'i Anadolu'ya (Konya'ya)göndermiş olmalılar. Nitekim Şems'in Konya'ya gelmesi de Moğollardan bir iki sene önceye rastlamaktadır.' iddiasıyla çeşitli tarihi olaylar arasında kurulan kronolojik determinizmin gerçekten ilginç olduğunu belirtmek isteriz. Hiçbir tarihi vesika ve delil gösterilmeksizin yapılan bu değerlendirmede Şems'in Moğollar için propaganda yapmak ve Mevlana'yı da bu doğrultuda etkilemek üzere Konya'ya gönderilmiş bir Moğol casusu olduğu ima edilmektedir. Bu iddiayla bağlantılı olarak o dönemle ilgili şunları söylemek mümkündür. Şayet Şems, Konya'ya böyle bir görevle gönderilmiş olsaydı, dönemin şartları göz önüne alındığında hayli önemli bir konumda olacak olan Şems'in Konya'da Mevlana ile karşılaşana dek geçirdiği süre zarfında bu yönüyle faal olması ve bu yönüne ilişkin kaynaklarda bir bilgi olması gerekirdi. Halbuki Şems'in Konya'ya vardıktan sonra Mevlana'nın düşünce hayatında ve tasavvuf anlayışında devrim yapıncaya kadar geçirdiği müddet hakkında elde bir bilgi olmadığını kaynaklar belirtmektedirler. Yine Şems, bir Moğol casusu olarak Konya'ya gelmiş olsa, dönemin şartları göz önünde alındığında Selçukluların Kösedağ mağlubiyetinin üzerinden bir buçuk-iki yıl geçmiş, Selçukluların Moğollara bağlı bir haraçgüzar il olması kabul edilmiş ve Moğollar Selçuklular üzerinde açık bir baskı kurmuşken niçin Şems ortadan kaybolduğu tarihe kadar (1247) kendisine o dönemde önemli mevki kazandıracak böyle bir kimliği gizleme gereği duysun; Şems'in açık bir şekilde Moğol propagandası yapması daha uygun olmaz mıydı? Ve neden Şems bu dönemde temel amacı olan bu tür bir propaganda faaliyeti ile kaynaklarda gündeme gelmemiştir. Yine Şems'in Moğollar nezdinde böyle bir fonksiyonu olsaydı Kösedağ mağlubiyetinden (1243) sonra bütün Anadolu'nun istila edileceği endişesiyle önce Moğol kumandanı Baycu ile Azerbaycan'daki Mugan ordu karargahında sonra Moğolların merkezi Karakurum'da Moğol Hanı ile yapılan anlaşmalara giden Selçuklu heyetlerinde ve dönemin diğer siyasi etkinliklerinde Şems'in adı niçin dönemin kaynakları tarafından zikredilmemektedir.