İnsan, bazı olayları kendi kısacık ömrü ve gündelik hesaplarıyla değerlendirince bunların kötülüğüne ve gereksizliğine hükmeder. Ancak bunların beşer tarihindeki rolleri, ancak tarihe böylesine bir üst bakışla mümkündür.
İnsan, bazı olayları kendi kısacık ömrü ve gündelik hesaplarıyla değerlendirince bunların kötülüğüne ve gereksizliğine hükmeder. Ancak bunların beşer tarihindeki rolleri, ancak tarihe böylesine bir üst bakışla mümkündür. Tarih olana, sonradan bakanların bu değerlendirmeyi yapması kolay gibi görünse de tarihin içinde yaşayan ve bu hadiselerin ıstırabı altında inleyenlerden, piramidin zirvesindeki çok az şahsiyetin dışındakilerin bu ufku görmesi oldukça zordur. Bu meyanda üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günü birlik yaşayan insandır sözü manidardır.
Şimdi Mevlana'nın, Moğolların oruç tuttuklarına hatta atlarına bile oruç tutturduklarına etrafındakileri inandırmaya çalışmakta olduğu iddiasına kaynak olarak gösterilen rivayeti ele alalım.
Eflakî'nin ilgili bölümünde, Mevlana'nın namaz ve oruç ile ilgili görüşleri ve bunların faziletiyle ilgili görüşlerini aktaran rivayetlerden sonra Mevlana'nın orucun fazileti ile ilgili şu olayı anlattığı rivayet edilir: 'Hülagû, Bağdat'ı kuşattı. Ancak şiddetli çarpışmalar sürmesine rağmen şehir bir türlü düşmüyordu. Bunun üzerine Hülagû 'Üç gün kimse bir şey yemesin ve atlara da yem verilmesin. Herkes Bağdat'ın fethi için kendi Yaratanına yalvarsın' diye emir verdi ve 'Belki bütün kapıları açan Tanrı, fethi kolaylaştırır. Çünkü halife çok zengindir ve çok da azmıştır ' dedi. Üç gün aç kalındıktan sonra şehir Moğollar tarafından teslim alındı. Mevlana, bu olayı anlattıktan sonra, o dönemin İslam dünyasında geniş yankı bulan İslam hilafetinin merkezi Bağdat'ın Moğollarca işgal edilmesi olayı ile açlığın fazileti ve oruç ibadeti hakkında şöyle bir bağ kurarak bu olayı anlatmaktan maksadını açıklar: 'Yemek yemeyip, oruç tutmak, dini inkar edenler ve gerçek bilgiden haberi olmayan ham insanların işlerinde böyle tesir gösterir, onların galip ve muvaffak olmalarına sebep olursa, artık bunun, basiret sahibi Hak yardımcıları ve Allah dostları hakkında ne tesir yapacağını ve neler bağışlayacağını var sen kıyas et' der. Şiir:
'Oruca devam et, çünkü o, Süleyman'ın mührüdür.
O mührü kendi şeytanının eline verip saltanat mülkünü yıkma'
Yukarıda aktarılan rivayetten sonra verilen rivayette Mevlana, Bağdat'taki halifeyi lüks ve israfa dayalı yaşamından ve oburluğundan ötürü kınayarak bir anlamda Moğollara karşı savaşı kaybedişinin nedeni olarak bu tenperverliği gösterir. Halifenin yaşam tarzını eleştirir. Bilindiği gibi daha önce Mevlana'nın babası Baha Veled'in de Belh'ten göç esnasında Bağdat'a geldiğinde burada kalmayı düşünmesine rağmen dönemin Abbasi halifesinin israf ve lükse dayalı hayat tarzından ötürü bu kararından vazgeçtiği ve halifeyi şu sözlerle eleştirdiği bilinmektedir: 'Ey Abbas oğullarının halefi! Yazıklar olsun, sen salih bir halef değilsin. Böyle mi yaşamak lazımdır? Şeriat dininde şeriatsızlık yaraşır mı? Böyle bir delile Allah'ın kitabında Peygamberin hadislerinde, ilk dört halifenin sözlerinde ve din imamlarının fiillerinde rastladın mı? Yüce Allah'ın intikamından korkmuyor ve Mustafa hazretlerinden utanmıyor musun?'
Günümüz Arap dünyasının ileri gelenlerinin lüks ve israfa düşkünlükleri de hatırlanacak olursa Mevlana ve babasının o dönemin halifesine yönelik eleştirilerini daha iyi anlamak mümkündür. Ayrıca aktarılan bu rivayette Mevlana'nın, Moğolları 'dini inkar eden ve gerçek bilgiden haberi olmayanlar' şeklinde nitelediğini de hatırlatmak gerekir. Binaenaleyh bu rivayetle Mevlana'nın, hilafetin merkezi Bağdat'ın kaybedilişini, halifeye yönelik bir özeleştiri ve orucun önemi ile ilgili mesaj içeren 'dini inkar edenlerin elinde açlık böyle etki yaparsa Allah dostları için orucun neler yapabileceğini kıyasla' ana fikriyle aktardığı görülmektedir. Mevlana, Moğolların bu savaştaki üstünlüğünü onların aç durabilmelerine, halifenin ise rahat yaşam tarzına alışmış olmasına bağlayarak açlığın faziletini vurgulamaktadır. Zaten Eflakî, bu sohbeti Mevlana'nın açlığın fazileti hakkında anlattığını rivayetin sonunda belirtmektedir. Ayrıca Mevlana'nın bu tenkidinin, halifeye yönelik bir özeleştiri olduğu; halifeye karşı Moğolları destekleme tarzında bir mahiyeti bulunmadığı, yine Eflakî 'de aktarılan Mevlana'nın halife hakkındaki şu kanaatinden de anlaşılmaktadır: 'Moğolların halifeye yaptıkları türlü işkence ve zulümlerle onu şehit etmeleri, halifenin günahlarının af olmasına ve derecesinin yükselmesine vesile olmuştur. Bu nedenle 'Kötülük yapınca akıbetinden kork, çünkü tabiatta hiçbir şey cezasız kalmaz. ' Binaenaleyh Mevlana'nın 'Moğolların oruç tuttuğuna hatta atlarına bile oruç tutturduklarına etrafındakileri inandırmaya çalışan bir Moğol propagandacısı' olduğu şeklindeki nitelemenin sağlıklı bir çıkarım olmadığını belirtmek gerekir.