Benimle yaşıt olanların hafızalarına kazınan 9. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel’in meşhur bir sözü vardır: “Vaa mı başka izah tarzı?” Olacakları önceden gören ve sonucu açık seçik bir biçimde anlatan bu sözü, rahmetli çok kullanırdı.

Benimle yaşıt olanların hafızalarına kazınan 9. Cumhurbaşkanımız rahmetli Süleyman Demirel'in meşhur bir sözü vardır: 'Vaa mı başka izah tarzı?' Olacakları önceden gören ve sonucu açık seçik bir biçimde anlatan bu sözü, rahmetli çok kullanırdı. Şimdi adına ister 'Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi' deyin; ister Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi'; kabullenmiş çaresizlik içerisinde bulduğunuz hangi topal bahanenin ardına gizlenirseniz gizlenin bu sistem adı da kendisi de buz gibi sultanlıktır. Balığı uçmaya, kuşu yüzmeye zorlamanın, Sağ kulağı sol eli başınızın arkasından dolaştırarak göstermenin anlamı yok. Kısaca saltanat, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılında geri gelmiştir.

16 Nisan 2017 referandumu ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 8. Maddesi değiştirilmiş; 'yürütme yetkisi ve görevi, cumhurbaşkanı tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir', denmiştir. Bu sistemle birlikte halkın iradesinin tecelli ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisinin pek çok yetkisi partili cumhurbaşkanına devredilmiştir.

TBMM'sinin millet adına denetleme yetkisi yontulmuş, kanun yapma iradesi de cumhurbaşkanlığı kararnameleri tırpanlanmıştır. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum'un '16 Nisan' adını verdiği kitapta da ifade ettiği gibi Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 'tek kişilik bir hükümettir.' Bu sistem, Cumhurbaşkanını siyasî kararları verme konusunda yetkili tek kişi kılmıştır. Bakanların meclis dışından atanmasının yolunu açmış; bakanları cumhurbaşkanlığına bağlı bire teknik elaman seviyesine indirilmiş ve TBMM karşı sorumluluğunu da ortadan kaldırılmıştır.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde partili cumhurbaşkanı öylesine yetkilerle donatılmış ki vereceği karar ülkenin dış politikası şekillendirir; söyleyeceği her söz de milletin halini ve geleceğini tayin eder olmuştur. Peki, nedir bunun siyasi literatürdeki adı; hemen söyleyeyim; 'mutlak monarşi'. Yasamanın ve yürütmenin tek kişide toplandığı, devlet içerisinde tek ve en büyük otoritenin bir kişi olduğu yönetim biçimine ben sultanlık diyorum, siz varın imparatorluk, padişahlık, şahlık, emirlik, reislik ya da Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi deyin sonuç değişmez. Şimdi bana 'TBMM, milletvekilleri, bakanları olan bir yönetim biçimine sen nasıl monarşi dersin', diye çıkışanlar olacak. Doğru, doğru da bu da meclisi işlevsizleştirilmiş nevi şahsına münhasır bir monarşi...

Benim sultanlık dediğim bu monarşi gökten zembille mi indi? Hayır! Bizim oylarımızla geldi. Biz, ülkemizin başına bu püsküllü belayı sardık. Şimdi özellikle de bu yönetim biçimini isteyenlerin şikayet etmeye hakları yok. Efendim, liyakatin yerini adam kayırma almış; alacak efendim! Bu yönetim, bürokraside görev yapan bakan yardımcıları başta olmak üzere atanmış bürokratlara birden çok maaş veriyor; verecek efendim! Devletin malı yandaş birtakım kişilerce yağmalanıyor ve bu yağmalanmaya ses çıkartılmıyor. Yağmalanacak ve kimse de ses çıkartamayacak! Efendim, yargıya müdahale ediliyormuş. Edilecek, bunda gocunacak ne var!

Efendim; fabrikalar, işletmeler, limanlar, madenler satıldı şimdi de parayla vatandaşlık satılıyor. Bastır parayı al vatandaşlığı… Efendim, Türkiye mülteciler kampına döndü, sınır güvenliği yok, Türkiye yolgeçen hanı oldu, mültecilerin sayısı 10 milyonu buldu. Görevli bakanın açıkladığına göre Türkiye öz kaynaklarından 45 milyar dolar mültecilere harcadı. Türkiye'nin demografik yapısı… Söyle, söyle ne olmuş yani, bunlar bizim misafirlerimiz.

Efendim, hain FETÖ Terör Örgütünün kanun hükmündeki kararname ile kapatılan yurtları zatı muhteremin çocuklarının kurucusu olduğu vakıflara hibe edildi. Edilir, efendim, buna engel bir durum mu var? Efendim, dış politikada U dönüşler çoğaldı, dün katil, cani, darbeci denilen kişiler bugün baş tacı ediliyor. Ne var bunda dün dünde kaldı, küslüğü ila nihai devam mı ettirelim istiyorsunuz? Yani insanlar arasında küslük olur da devletlerarasında küslü… Sonra devlet kim? Siz beni görmüyor musunuz? Efendim, yönetim israfın doruklarında yaşarken vatandaş açlık sınırının altında mücadele veriyor. Devletin hazinesi boşaldı. Zamlar milletin belini kırdı. Geç onu, hem kim söylüyor bütün bunları? İlletler, zilletler… Efendim Cumhurbaşkanlığı külliyesinin harcamaları günlük 11 milyon lira olduğu söyleniyor. Olacak efendim! İtibardan taviz verilmez. Türkiye'nin kamu ve özel kesim birlikte düşünüldüğünde toplam 451,2 milyar dolar dış borcu var. Sabır, ödenir. Efendim! Eğitim yerlerde sürünüyor! Tarımda çakıldık. Gençlerimiz karamsar, umutsuz; yurt dışına gelecek arayanların sayıları çok fazla...

15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası Türkiye Cumhuriyeti'nde sahnelenen 'nevi şahsına münhasır bu sistem', görüldüğü üzere Türkiye Cumhuriyeti'ni istikrarsızlaştırmış, devleti ekonomik yönden iflasın eşine getirmiş, halkı karamsarlığa sürüklemekle kalmamış, fakirleştirmiştir. Peki, bu durum 16 Nisan 2017 referandum öncesi binmiyor muydu? Ne demişti rahmetli Demirel; 'var mı başka izah tarzı?'