Medenî Müslüman kibar, nâzik, efendi, görgülü, anlayışlı insandır. Dostlarına karşı mürüvvetli ve lütufkâr muâmele eder. Düşmanlarını da idâre eder.
Medenî bir Müslüman yaşlı bir yazara veya akademisyene şöyle bir tenkit mektubu gönderir:
“Muhterem beyefendi… Makalenizi okudum, müsâade buyurursanız birkaç hususu dikkatinize sunmak istiyorum… Saygılarımla.’’
Böyle kibar bir üslup yerine “Sen bunamışsın, ne biçim yazıyorsun bee, yuuh sana!” gibi eşekçe lâflar etmez.
Medenî Müslüman saygısızlık, kabalık yapmaz, hakâret etmez; itirazlarını kısa da olsa gerekçeli olarak beyân eder.
Medenî medenîce konuşur yazar, bedevî bedevîce…
Kibar Müslüman agresif=saldırgan değildir.
Ezan okunurken hoparlörlerin sonuna kadar açılmasını tenkit eden bir Müslümanı ezan düşmanlığı ile suçlamak adâlete, insâfa, vicdâna sığmaz. Bir Müslüman ezandan hiç şikâyet eder mi? Onun şikâyeti hoparlördendir… Ona ezan düşmanı demek iftira olmaz mı?
Medenî Müslüman tatlı diliyle yılanı deliğinden çıkartır.
Medenî Müslüman vur deyince öldürmez.
İnternetin yaygınlaşmasından sonra, emailler dolayısıyla büyük bir kirlenme oldu. Küfürler, hakâretler, bayağı sözler, yalanlar, iftiralar, kabalıklar, galiz üsluplar… Çok şükür herkes böyle değil. Çok kibar, çok efendi, fazîletli, insâflı, nâzik mailler de görülüyor.
Bu konuyu gençliğe ve halka nasıl anlatmalı bilmem ki!
Muhatabımız medenî ve olgun bir insansa tenkitlerden gücenmez. Lakin kötü bir üslûp en haklı tenkitleri berbat eder, kırılmaya ve üzülmeye sebebiyet verir.
Osmanlı Devleti zamanında inşâ kitapları, inşâ dersleri varmış; gençliğe ve halka yazışmalar nasıl yapılır güzelce öğretilirmiş. Zamanımızda bunlar yok.
Bazen dindar bir Müslümandan bir mektup alıyorum, başına bir selâm koymamış, ne büyük eksiklik. Kelâmdan önce selâm verilmesi şarttır. Tabiî bu Müslümanlar arasındadır. Dinden kopmuşlara merhabalar, iyi günler, hayırlı günler denilir. Zamanımız büyük medyası gerçekten bir mekteptir. Ama ne mektep! Halkın, gençliğin hâline bakınız, anlarsınız…
Yetişmek isteyen gençlerimize bazı tavsiyelerimi âcizane yazıyorum:
1. Osmanlıca ve zamanımız Türkçesiyle inşâ, yazışma, mektuplaşma dersleri alsınlar.
2. Konuşma dersleri alsınlar. Ana dilimiz Türkçe ama konuşurken doğru dürüst merâmımızı ifâde edemiyoruz. İnsan akıcı, anlaşılır, mazbut, ipe sapa gelir bir Türkçeyle konuşmalı.
3. Kesik, kopuk, başı sonu belli olmayan cümleler medenî insana yakışmaz. Hiç durmadan şey şey şey, ııı ııı, eee, he he he diyen insanların ne söylemek istediklerini karine ile anlayabiliriz ama düzgün konuşsalar ne iyi olur.
4. Yazılarını, fikirlerini, görüşlerini beğenmediğimiz yazarlar, akademisyenler, düşünürler ateist de olsalar, biz Müslümanlar medenîce ve efendice yazmalıyız.
5. Medenîlik, yüksek ahlâk, kibarlık, nezâket, mürüvvet, incelik… Bunlar da birer silahtır.

(İkinci yazı)
Hiçlik Makamı


BİR Müslüman için en zor şey, benliğini, nefs-i emmâresini yenebilmek, bağlayabilmek, frenleyebilmektir.
Kişi bu işi tek başına başaramaz, Hak Teala’nın yardımı ve tevfiki gerekir.
Bendeniz, Fütüvvet kitaplarında yazılı olduğu üzere, nefsimi cümleden edna görmek gerektiğini bilirim ama bunu yapabiliyor muyum acaba?
Nefsini yenmek gerekir demek pek kolaydır, nefsini yenmek çok zordur.
Müslümanların, nefs konusunda kâmillerden ders alması icap eder.
Mürşid-i kâmil bulunmazsa, İmam Gazalî hazretlerinin İhyâ’sını dikkatle okumak, iyice anlamak ve bu anladıklarını hayata geçirmek suretiyle nefs terbiyesi yapılabilir. Çok zordur ama imkansız değildir.
Nefs-i emmâresini temize çıkartan, aklayan kimsede kemâl yoktur. Namaz kılsa, oruç tutsa da…
Nefs-i emmâre kötülükle çok emr eden demektir.
Nefs-i emmâresini yenemeyen, dizginleyemeyen kimse dıştan sofu ve dindar görünse de onun içi haraptır.
Her insanın bir şeytanı vardır. Nefsi ile şeytan birlik olup onu yoldan çıkartmaya çalışır. Nefsini yenemeyen şeytanını da yenemez.
Kâmil görünüyor, dindar görünüyor ama gıybet yapıyor; onun kemali yoktur.
Hasetle kemal bir arada olmaz.
Kâmil kişiler, Allah’ı Resûlünü (Salat ve selam olsun ona) seven, namaz kılan, itikadı sahih olan Müslümana, şahsî sebepler yüzünden buğz etmez, onu kardeşlikten tard etmez. Açıkta işlediği bir günahı isyanı varsa ona buğz eder ama zatına, bütününe buğz adavet düşmanlık etmez.
Kamil insanlar düşmanlarına beddua etmezler, ıslahına ve (imansız ise) hidayetine dua ederler.
Resulullah Efendimiz kendisini taşlayan Taiflilere beddua etmemişti.
Kâmil=olgun Müslümanlar kendilerine kâmil demez. Kâmil olmayan Müslümanların kendilerine kâmil demeleri büyük bir kemalsizliktir, hamlıktır noksanlıktır.
Kendisine kötülük eden kimseye hidayet bulması için hayır dua etmek ahsenül intikamdır.
Müslüman böyle güzel ve hayırlı şekilde intikam alır.
En önemli, en lüzumlu, en zarurî terbiye nefs terbiyesidir. Ehlullah hazeratı bu terbiyenin ehliyetli, liyakatli, icazetli öğretmenleridir. Toplumun böyle öğretmenlere büyük ihtiyacı vardır.
Din sömürüsü yaparak zengin olanlar, mürebbi (terbiyeci) değil, müfsiddir.
Hiçbir kâmil mürşidin dünya riyaseti peşinde koştuğu görülmemiştir.
Dünya bir lâşedir ve tâlibi kilâbtır.
Nefs-i emmâreni ne kadar kötüler ve alçaltırsan o nispette mânen yükselirsin.
Büyükler yükseldikçe tevâzuları da çoğalır.
Kâmillerde gurur ve kibir olmaz.
Yüksele yüksele onların nefs-i emmareleri hiç olur.
Hiç olanlar, ölmeden önce ölürler.