Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve kurucu iradesi hakkında bilip bilmeden her kafadan sesler çıkmaktadır. Güya dinden soyutlanmış ve tamamen materyalist bir felsefe ile bu ülke kurulmuştur.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulması ve kurucu iradesi hakkında bilip bilmeden her kafadan sesler çıkmaktadır. Güya dinden soyutlanmış ve tamamen materyalist bir felsefe ile bu ülke kurulmuştur. Bu değerlendirmenin ne derece yanlış olduğunu tarihsel belge ve bilgiler ışığında değerlendirmeye çalışalım.
Öncelikle Büyük Millet Meclisi açılacağı zaman; ülkenin her yerinde dini merasimler yapılmıştır. Çünkü Türk Milletinin Milli Mücadelede başarılı olabilmesi için din ve iman gücünün ne derece önemli olduğu bütün yöneticiler tarafından gayet iyi bir şekilde biliniyordu.
Bu nedenle Anadolu'nun her yerinde Heyet-i Temsiliye üyeleri tarafından milli ve dini hislerin uyandırılması adına konuşmalar yapılmış hatta bu sözlerin tatbikata konulabilmesi için Kuran ve hadis hatimleri yapılması kararlaştırılmıştır. İşte Türkiye'nin kurucu iradesinin nasıl olduğunu anlayabilmek için yapılan bu çalışmalara ışık tutulması mecburidir.
Kuran hatmi herkesin bildiği bir şeydir. Lakin hadis kitaplarının hatmedilmesini pek kimse bilmez. Fakat ülkemizde kurucu irade dini hisleri ayağa kaldırmak için bu yolu kullanmış ve büyük ölçüde başarılı olmuştur.
Nitekim Meclis'in açılışından önce Sahih-i Buhari hatimleri yapılmıştır. 21 Nisan 1920'de Heyet-i Temsiliyye adına Askeri birliklere ve 61. Fırka kumandanı Rıfat Beye çekilen telgrafta:
"Bi-mennihi'l-Kerim Nisan'ın 23. Cuma günü Cuma Namazını müteakip Ankara'da Büyük Millet Meclisi küşat edilecektir (açılacaktır)" denilmiş "Yevm-i mezkurun teyid-i kutsiyeti için bugünden itibaren vilayet merkezlerinde vali beyefendi hazretlerinin tertibiyle hatim ve Buhar-i Şerif tilavetine başlanacağı' talimatı verilmiştir.
Nihayetinde Buhar-i Şerif'in dua niyetiyle hatmi, Kur'an-ı Kerim cüzlerinin ayrı ayrı şahıslar tarafından okunması işlemi tamamlanmış ve Hacı Bayram Camiindeki namaz ve duadan sonra Meclisimiz açılmıştır.
Bu hususu, kurucu değerler ifade edilirken yalan yanlış bilgilerle ortaya çıkan riyakar ve yalancı tarihçilerin gözlerine sokuyoruz. Bu yazıyı ve gazetelerde yayınlanan tarihsel gerçekleri gördükten sonra hala CHP'nin altı okunu 'kurucu değerlerimiz' diyerek halkımıza yutturmaya çalışan tek parti şaklabanların akıllarının başlarına geleceğini umuyorum.
İkinci bir konu olarak; Kur'an'ı okuyarak sevap kazanmak isteyen müminleri aşağılayan diyanetin saygısız hocalarını ikaz etmeye çalışayım. Zira 'Kur'an'ı okumaya gerek yok! Önemli olan içindeki hakikatleri anlamaktır' diyerek; büyük bir yanlış yapıyorlar.
Elbette Kur'an'ın manasını öğrenmek çok önemlidir. Lakin bunun önemini anlatmak için Kur'an okuyanlara hakaret etmenin terbiyesizlikten başka bir yanı olmadığını hatırlatmak isterim.
Kainatta en önemli söz Kur'an'a aittir. Kelam-ı Ezeli olan Kur'an'ı baştan sona okumak, hatim etmek insanoğlunun yapması gereken güzel ve Salih amellerin başında yer almaktadır. Buna karşı dil uzatanlara haddini bildirmek her Müslümana ait bir vazifedir.
Hatim konusuna da bu vesile ile bir parça değinelim. Hatim deyince, Kur'an-ı Kerim'i ezber veya yüzünden, baştan sona kadar okumak akla gelir. Enes bin Malik'ten gelen bir rivayette Hz Peygamber (asm):
"Amellerin en hayırlısı, Kur'an okumaya başlamak ve hatmetmektir" buyurmuş ve bizzat kendisi de Kur'an-ı Kerim'i daima okumuştur.
Özellikle Ramazan aylarında bir kişinin Kur'an-ı Kerim'i okuyup hazır bulunanların da takip ederek veya dinleyerek hatmetmeleri yani Mukabele geleneği doğmuştur. Buna mukabil hadis kitaplarının hatmedilmesi pek yaygın bir gelenek değildir. Fakat Meclis'in açılışında da görüldüğü gibi Türkler tarafından uygulandığı bilinmektedir. İşte bu konuyu hatırlatarak yeniyetmelere bir parça ders vermek icap ediyor. Ayrıca kurucu iradeyi tanımak adına gerçek bilgilere ulaşılması için herkesin gayret içinde bulunması gerektiğini bir kez daha hatırlatmayı bir borç biliyorum, vesselam…