Yirminci yüzyılın ortalarında fizik dünyasında yeni bir gelişme ortaya çıktı. Atomik veya atomaltı büyüklüklerdeki cisimlerin hareketleri ve özellikleri ile ilgilenen bu bilimin adına “Kuantum mekaniği” adı verildi.
Yirminci yüzyılın ortalarında fizik dünyasında yeni bir gelişme ortaya çıktı. Atomik veya atomaltı büyüklüklerdeki cisimlerin hareketleri ve özellikleri ile ilgilenen bu bilimin adına 'Kuantum mekaniği' adı verildi.
Kuantum adı verilen bu yeni akım fizikten öte felsefî bir yaklaşım olarak kendisini göstermeye başlamıştır. Zira atom ve atomaltı parçacıklarını gözlemlemek oldukça zor bir durumdur. Teknolojinin gelmiş olduğu son aşamada dahi bırakın atom altı cisimlerin hareketini atomları dahi görmek mümkün değildir.
Gözle görmek mümkün olmayınca çeşitli ölçme teknikleri ile bazı varsayımlar ile çeşitli görüşler ileri sürülebilmektedir. Fakat bunu çok fazla abartmamak gereklidir. Zira bugüne kadar yapıla gelen çalışmalar tamamen farazi yani elle tutulur gözle görünür değil tahmini yaklaşımlar ileri sürmekten ibarettir.
Bugün fizik ve kimya derslerinde öğretilmeye çalışılan atom ve atomaltı parçacıkları ile ilgili şekiller tamamen bir öngörüden ibarettir. Hiçbir gerçek resim ve şekil yoktur, hayal dünyasına uygun bir şekilde çeşitli ölçümler sonucunda elde edilen bilgiler yansıtılmaya çalışılmaktadır.
Örneğin gökyüzüne ve gezegenlere bakıp 'bunlar nasıl ki küre şeklindedir' ve 'küçük küreler de büyük kürelerin etrafında geziyor' yaklaşımı ile 'atom altı parçalar da küre şeklindedir' diye tamamen hayal gücüne dayalı bir sistem ortaya konulmuştur.
Gerçekten de en güçlü elektron mikroskopları dahi değil atomu atom moleküllerini dahi görüntülemekte çaresizdir. Zaten atomların titreşimi atomu görüntüleme fırsatı vermemektedir.
Her ne ise… Buraya kadar bilim adına yapılan çalışmaların mahiyetini basitçe ifade etmeye çalıştık. Sakın yanlış anlaşılmasın atom ve atomaltı parçacıklarının özelliklerini anlamak adına yapılan çalışmaları küçümsemek veya beğenmemek gibi bir durum söz konusu değildir. Abartılardan ve mübalağalardan kaçınılması için bu çok önemli gerçeği ifade etmek lüzumu doğmuştur. Burada söylemek istediğim temel husus yapılan çalışmaların tamamen teorik olduğunu ifade etmektir.
Peki, kuantum fiziği adı altında ortaya konulmaya çalışılan felsefe nedir? Bu yazıda asıl bu konu üzerinde durmaya çalışacağım. Kuantum adı altında ortaya konulan ve insanları bilim adına etkileyerek bazı akademisyenleri suçüstü yakalamak gerekiyor. Çünkü bu sözde bilim adamları Allah'a olan inançsızlıklarını ortaya koymaya çalışmaktadır.
Kuantum felsefesinin en önemli özelliği 'belirsizlik ilkesi' adı altında her şeyin kendi kendine olduğu safsatası ile inançsızlığın ön plana çıkarma gayretidir. Çünkü geleneksel fizik anlayışında ve Newton'un fizik dünyasında; kainatın umumunda mükemmel bir nizam olduğunu ileri sürülmektedir. Hiçbir tesadüfe tesadüf edilmemekte her varlık mükemmel bir şekilde hareket etmektedir.
Hiçbir şeyin kendi kendine olamayacağı, tesadüfen meydana gelme ihtimalinin yüzde 'sıfır' olduğu ispatlanmış olduğu fizik bilimine yeni bir noktadan yaklaşmak zorunda kaldıkları için 'kuantum fiziği' ismini verdikleri bir materyalizm felsefesine ihtiyaç duyulmuştur.
Burada da ellerine hiçbir şey geçemeyeceğini anladıkları için bilinmezlikten ve deney yapma imkanlarının sınırlı olmasından istifade ederek aklına gelen safsataları öne sürmek en kolay yol olarak seçilmiştir. Çünkü insan aklının alamayacağı kadar muhteşem işlerin ancak bir Yaratıcı eliyle mümkün olacağı ispatlandığı içindir ki materyalistler böyle bir arayışın içine düşmüşlerdir.
Atomlardan galaksilere kadar tesadüfe yer verilmeyen kainatta, insanların bilgisinin oldukça sınırlı olduğu noktalarda olmadık tezler ileri sürmek, inançsızlıklarını ortaya koymak arayışın içine girmek kendilerince mantıklı görülmüştür. Nasıl ki makro evrende karadelikler gibi gözlem yapmanın nerdeyse imkansız olduğu yerlerde teoriler ortaya koyarak bilim üretiyor; aynı şekilde bu sefer de mikro evrende hayali ürünler ortaya koymaya çalışmak bir çıkış yolu olarak görülmüştür.
İnsanlar, kainatta cereyan eden kanunlara, kurallara bir isim vererek güya her şeyi anladıklarını zannediyorlar. Halbuki bilimde keşfedilen her şey 'meğerse daha ne kadar çok şeyi bilmiyormuşuz' cevabını verdiği halde, sadece isim takarak meseleyi çözdüğünü iddia etmek ne kadar ahmakça bir şeydir.
Sanki isim koyunca her şey anlaşıldı ve basitleşti! 'Kuantum fiziği' dedikten sonra bütün bilinmezler keşfedildi! İşte bu anlamsız düşünce yüzünden birçok insan materyalizmin tuzağına düşmekten kurtulamamaktadır.
'Elektrik' demekle, 'yerçekimi' adını vermekle kanunlar anlaşılmıyor. Sadece Cenab-ı Allah'ın kainatta kurmuş olduğu düzenin küçük bir noktasını idrak etmiş oluyoruz. Normal olan sonuç; Rabbimizin kudretinin ne derece büyük ve ilminin sonsuz denecek kadar geniş olduğunu anlamak olması gerektiği halde; bu akılları gözüne inmiş zavallı materyalistler her şeyi kendi kendine olmuş zannediyor. Bir kısmı sebeplere veya tabiata (haşa) yaratıcılık isnat ederek dalalet bataklığına düşüyor.
Onların bu acınacak hallerini görünce 'Zarara kendi rızası ile girenin lehinde bakılmaz' sözü akla geliyor. Çünkü Allah'ın vermiş olduğu akıl ve kalp gözü ile kainata baktığımızda Rabbimizin 'varlığı ve birliği' hemen ortaya çıkıyor. Çok zeki olmaya gerek yoktur. Normal bir insan kendisine verilen duyguları yerli yerinde kullandığı takdirde Allah'ı inkar edemez.
Şimdi kalkmış kuantum başlığı ile birlikte 'kaos etkisi' adı altında bir sürü akıl almaz iddialar ortaya atılmaktadır. Şöyle diyorlar: 'Düzen, düzensizliği meydana getirir. Düzensizliğin içinde de bir düzen vardır. Düzen, düzensizlikten doğar. Yeni düzende uzlaşma ve bağlılık, değişimin ardından çok kısa süreli olarak kendini gösterir. Ulaşılan yeni düzen, kendiliğinden örgütlenen bir süreç vasıtası ile kestirilemez bir yöne doğru gelişir'. İşte böylesine tuhaf ve anlamsız hatta insanı utandıracak sözler ortaya konuluyor.
Ne diyeyim Allah; akıl, fikir ve iman versin. İnsanoğlu Yaratıcısını unutmak ve dalalete sapmak için neler uyduruyor bir bakar mısınız? Herşey kendiliğinden örgütleniyormuş, iyi mi!
Kaos ve kelebek etkisi teorisinin babası Edward N. Lorenz'in ölümü dolayısıyla bir yazar bunları söylüyor. Yeri gelmişken 'kelebek etkisi' denilen husustan bahsedelim.
Eski bir Çin atasözünden yapılan bir uyarlama ile 'Çin'de bir kelebeğin kanat çırpışı Kansas'ta ertesi günün hava durumunu etkiler' diyen Lorenz, aslında bir maddenin her şey ile alakalı olduğunu, birbirinden bağımsız hareket edemeyeceğini, Rabbimizin izni olmadan yaprağın bile kımıldamayacağı ayetini kendince tefsir etmektedir.
Kuantum teorisinin en çok itiraz alan yönü şudur: 'Bir sistem aynı anda birkaç farklı durumda bulunabilir'. Max Born ve Broglie isimli bilim adamları 1926 yılında 'dalgaların fiziksel bir dalga olmadığını, bir ihtimal dalgası olarak yorumlanması gerektiğini' söylediler. Böylece 'Parçacıkların durumu tabiî bir belirsizlik taşımaktadır' iddiası ile Max Born 1954 yılında Nobel ödülünü alıyor.
Bu 'belirsizlik ilkesi' denilen şeyi, aklı başında olan bir insan kabul edemez. Zira 'Düzensizlikte düzen vardır, düzensizlik veya kaos da bir düzendir' demek birbiri ile zıt kavramların aynı anlamda kullanılması demektir ki, en başta deli gömleği giymekten başka bir şey değildir. Bir şey 'Hem sıcaktır hem de soğuktur' gibi bir önerme ortaya çıkar ki bunu kabul etmek imkansızdır.
Kuantumcuların bir kedi örneği vardır. Schrödinger'in kedisi adı verilen bir deneyde 'bir kedinin aynı anda hem ölü, hem de diri olduğu' bir durumdan bahsediliyor. 'Üst üste gelme olgusu' adı verilen bu iddiaya göre belirsizlik, karmaşa, düzensizlik almış başını gidiyor.
Elbette birçok bilim adamı bu görüşlere itiraz etmekte ve bu görüşe katılmadığını açıkça söylemektedir. Zira kainatta insanın kirli eli dokunmadıkça bir nezafet, bir düzen, bir temizlik ve intizam hemen göze çarpmaktadır. Başıbozukluğu ve karmaşayı gösteren en küçük bir delil yoktur.
Aslında kuantumcu bilim adamların kaos, karmaşa, belirsizlik ve düzensizlik dedikleri şeyler, ölçüm aletlerinin yetersizliklerinden dolayı yapmış oldukları deneylerden istedikleri sonucu çıkaramadıklarının bir itirafıdır.
Mesele basitçe şudur: Bir iddia ortaya atıyorsun, sonra bunu deneylerle ispatlayamayınca 'Efendim işte belirsizlik, kaos vardır' diyorsun. Buna gülmemek elde değildir. Kuantumcuların kedi örneğine karşı Kastamonulu bir vatandaşın yola astığı tabela ile cevap verilebilir;
Bencileyin, yolda çok kaza olduğunu görmüş, bir yazı asarak gelen geçeni ikaz etmek istemiş. Lakin konuştuğu gibi yazmış:
'Daş düşebülü… Ayı çıkabülü… Herşey olabülü…'
İşte bu kuantum fizikçileri aynen böyledir. Belirsizlik ve karmaşa icat edip 'her şey olabülü…' diyorlar. Zaten Allah'a inanmayan felsefenin yolu bu değil midir? Her şeyi Allah'ın kudret eline vermek yerine 'kendi kendilerine olmuş' veya 'sebepler yapmış' diyerek bataklığa saplanıp durmaktan vazgeçmiyorlar.
Felsefecilerin Allah'a inanan bir kısmı ise; sebepleri kanun ve kurallar içine sokamayınca, o noktada keser ve 'İşte Allah bunu yaratmıştır' der. Fakat bu durum tehlikelidir. Zira silsile ve sebepler ortaya çıkınca kolayca imanını kaybedebilir. Bu ne kadar imanlı bir bakış açısıdır, düşünmeye değer. Zira birisi kuantumcular gibi bir iddia ortaya atınca 'Hah! bak bunun sebebi de buymuş' diyerek yeniden dalalet yollarına sapma tehlikesi vardır.
İmam-ı Gazali, İbni Sina ve Farabi gibi büyük felsefe alimlerini bazı noktalarda küçük görmüş, onlara basit bir mü'min kadar dahi değer vermemiştir. Zira felsefenin Kur'an'ı dinlemeyen dalaletli yolu, felaketten ve perişanlıktan başka bir şey değildir.
Rabbimden bütün mü'minlerin imanla yaşamasını, öylece ölmesini, aynı şekilde haşirde diriltmesini niyaz ediyorum, vesselam…