Küresel çarkın tekerine çomak sokmaya başladığımızdan beri başımız beladan kurtulmuyor.
Küresel çarkın tekerine çomak sokmaya başladığımızdan beri
başımız beladan kurtulmuyor. Dünyayı tek merkezden yönetilen çok
uluslu tek bir devlet haline getirmek isteyen küresel merkez,
yaptığı taksimata razı olmayanları sopayla adam etmeye kararlı
görünüyor.
Dünyanın kaynaklarını kontrol etme ve bütün gücü ellerinde toplama
sevdasında olanlar, çizdikleri haritalarla, kendilerine biat etmiş
yöneticilerle ve ellerinde tuttukları uluslar üstü yapılarla,
küresel ekonomi, küresel siyaset, küresel ordu, küresel kültür ve
küresel bir dünya dini oluşturmak istiyorlar.
Buna bilerek veya bilmeyerek rıza gösteren birçok ülke olduğu gibi
Türkiye, Rusya, Brezilya gibi önemli ülkeler ise ayak diriyor.
Haliyle bu ülkelere karşı gayri nizami harp taktikleriyle yıldırma
çabaları devam ediyor.
Küreselleşme stratejisini güçlü kılan unsur günümüz dünyasında
bilişim ve medya gücünün etkili bir şekilde kullanılmasıyla
kültürler arasında etkileşimin ve kaynaşmanın had safhaya
çıkmasıdır. Bu ilk bakışta iyi bir şey olarak görünüyor olabilir.
Sonuçta birbirlerine yabancı kültürlerin tanıştırılması bir arada
yaşama olanaklarını arttırıcı bir unsurdur.
Ama mevcut kültürlerin yapılarını bozarak ortaya çıkarılan yeni ve
suni kültürlerin, tüm dünyaya yayılmasını sağlayan ve toplumsal
dejenerasyonu arttıran, verimli bir ortamın da oluşmasını sağlıyor
aynı zamanda bu durum.
Kadim kültürlerin kendilerini yeni çağlara adapte etmesinin
zorlukları düşünüldüğünde suni kültürlerin ne kadar hızlı
yayılabileceğini ve etkilerinin ne kadar büyük olabileceğini
görebiliriz.
Küreselciler, ellerinde bulundurdukları bilişim, eğitim, medya,
film ve müzik endüstrisi gibi enstrümanları, bu sığ ve tamamen
dünyevileşmeye yönelik kültürlerin yayılması için kullanılırken,
yine ellerinde bulunan ekonomik, siyasi ve askeri güçlerle de dünya
üzerinde istedikleri gibi at koşturuyorlar.
Bizler içinde yaşadığımız toplumdaki bozulmayı, yozlaşmayı, sığlığı
ve bunların yıkıcı etkilerini her gün gözlemleyebiliyoruz. Muhakkak
diğer toplumlar için de durum bundan farklı değildir.
Küreselleşmenin bir diğer etkisi de dünyanın herhangi bir yerinde,
aslında bölgesel olması gereken olayların bir anda küresel
müdahalelere zemin hazırlayan bir krize dönüştürülmesindeki
kolaylıktır. Bu durumun ilk örneği 2. Dünya Savaşıdır. 1. Dünya
Savaşı kısmen bölgesel kalmışken, 2. Dünya Savaşı tamamen küresel
bir savaş olarak yaşanmıştır.
Yine geçmişte yaşanan İran-Irak, Afgan-Rus savaşları, Irak’ın
işgali ve günümüzde yaşadığımız Suriye İç Savaşı hemen hemen her
güçlü ülkenin rol aldığı küresel güç gösterilerine sahne
olmaktadır.
Ekonomik alanda ise birbirine entegre olmuş dünya ekonomilerinin,
yaşanan bir krizi yayılan bir virüs gibi kendi bünyelerinde
hissetmeleri ve yaşanan yıkımlardan etkilenebilmeleridir. Bunun da
ilk örneği 1929’da yaşanan Büyük Ekonomik Kriz’dir. Yakın geçmişte
ise 1997 yılında yaşanan Asya Mali Krizi ve 2008 yılında Amerika’da
yaşanan Mortgage krizinin bütün dünyayı kasıp kavurmasıdır.
Küreselcilerin bir diğer oyun alanı da dindir. Dünyada mevcut
dinleri bileştirerek yeni dünya devletinin yeni dünya dinini
oluşturma çabaları en zorlandıkları alan olmasında rağmen bu konuda
büyük çabalar harcıyorlar.
Bu bağlamda dini sadece kişisel alana hapsedip toplumsal alandan
dışlayarak zaten önemli bir mevzi edinmişlerdi. Dinler arası
diyalog çalışmalarıyla dinler arasındaki sınırları kaldırma, yeni
modern mezhep ve tarikatlar ortaya çıkararak kadim dinlere mensup
olanları bu fraksiyonlara kanalize etme ve nihayetinde bütün
dinleri tek çatı altında toplayan yeni dünya dinini oluşturma nihai
hedefleridir.
Tabi din alanındaki bu çabalar yukarıda saydığım diğer faktörlerden
ayrı düşünülemez. Kültürel, ekonomik, askeri-politik ve din
alanındaki çalışmaların tümü birbirini destekleyen ve tamamlayan
bütünsel bir çabadır.
Önümüzdeki yazıda bu hamlelere karşı neler yapılabilecekleri
yazmaya çalışacağım.
Selam ve Dua İle…