Kur’an-ı anlamak yüce yaratanı anlamak demektir. Kur’an-ı anlamak insanı anlamak ve çözmek demek olduğunu biliyoruz. Kur’an-ı Kerimi gönderen ile insanı yaratan yüce Allah’tır. Kur’an-ı Kerimi yaşamı anlamak ve anlamlandırmak demektir. Kur’an yaşamın her saatinde devresinde insan yaşamında yer etmeli, onun kültür ve iklimiyle yaşam tarzı geliştirmek gerektiğine inanmaktayım.

Kur’an-ı kerim ayetleri gönderilmiş ayetler olarak biz insanlara mesajı şudur; yüce Allah insanı çamurdan yarattı ve sonra onun içine ruh üfledi. İnsanlık tarihi hazreti Havva anamız ve hazreti Âdem’le başladı. İnsan kendisine emanet edilen yaşam ustasıdır. Bunu anlayabilmek için Kur’an-ı kerim iyi okumak, incelemek gerekiyor. Yaratılan ayetlerle gönderilen ayetleri birlikte anlamak ve düşünmek gerekir. Bunun yanında birde insanın kendini öğrenmesi için var olan kitabını diğer iki kitapla birlikte okumak, yorumlamak ve anlamlandırmak gerekiyor. İnsan üç kitabı bilmek ve buna göre yaşam çizgisini belirlemek zorundadır.

Yüce Kur’an da toplanan her ayetin kıyamet sabahına kadar hükmü ve insanlık için şifa kaynağı olacağına inanmaktır. Kur’an her dönem tazeliği koruyan bir vasıfta kitaptır. Kuran’ın tüm ayetlerinin hükmüne inanmak ve yaşam tarzımızı ona uygun hale getirmenin faziletini bilmek durumundayız. Kur’an’ın bize sunduğu İslam anlayışının barış anlayışı olduğunu kavramak gerektiğidir. Kur’an’ın yüceliği insandandır. Her şey insanın varlığı için kurgulanmıştır. Kur’an’ın hüküm ve kaidelerini insan üstlenmiştir. Bu yükün çok ağır ve sorumluluk gerektiğini bildiği halde bu sorumluluğun altına girmiştir.

( Ahzab Suresi, 72) ayette; “Biz, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik. Onlar onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor.” buyrulmaktadır. Bu ayette geçen emanet nedir? Emanetin lügat manası: eminlik, birisine koruması için bırakılan şey. Eminliğin zıddı, hıyanet... Yani, emaneti korumamak, onu emanet edenin değil de, kendi nefsinin arzu ettiği gibi harcamak... İnsanın yükünün ağır olmasının sebebini anlamak ve buna göre görevlerimizi yerine getirmek ayrı bir sorumluluktur.

Kur’an’ın her ayetinin diğer ayetle olan bağlantısı vardır. Her ayetin gerçek yaşamla bağlantısının olmasındandır. Kur’an ayetleri yaşamdan uzak değildir. Yaşamla iç içe ve insanlık için reçetedir. Kur’an bir anlamda insanlık kronolojisi, tarih, kelam, akaid, hüküm verme kitabı ve ibadet anlayışımızın anahtar kitabıdır. Tüm yaşamımızın her safhasında sorum ve problemlerimizi çözme kitabıdır. Kur’an zaman ve mekânla sınırlı olmayan bir kitap değildir. Kur’an-ı kerim ayetleri indiğinden beri yaratılmış ayetlerle birlikte tazeliğini kurumaktadır.

Kur’an yaşamı geçmişten alıp geleceğe bağlayan bir kutsal ve semavi dinlerin tüm kitapların özüdür. İslam dinin en son kitabı ve en son halinin noter tasdiki olarak yüce Kur’an-ı kerimin ilgili ayetlerinde açık olarak ifade edilmiştir. Kur’an’ın ayetleri çağları aşarak gelen ve vah olunduğu gün kadar tazeliğini koruyan bir yüce kitaptır.

Kur’an-ı kerim ayetleri insanlığa her an için canlı ikazıdır. Kıyamete kadar bu hüküm geçerli olduğudur. Kur’an-ı kerim inanan ve inanmayanların sürekli okuduğu ve ilham aldığı bir kitaptır. Bu kitap yol gösterici, aydınlatıcı, yol açıcı ve insanları birleştirici bir kitaptır.

Birileri bu günkü Müslümanların bu kitabı anlayıp anlamadıklarını biz Müslümanlara sorabilir. Bu günkü Müslümanların yüce Kur’an-ı tam anlamıyla okuyabildiklerini ve anlayabildiklerini söylemek mümkün değildir. Bu günkü Müslümanların Kur’an mantığını kavrayabildiklerini söylemek çok zor. İnsanlık ve Müslümanlık tarihine baktığımızda insan yüce kutsal dinin getirmiş olduğu ayetleri yaratılmış ayetlerle birlikte yorumlayabildiği zaman sürecinde çok güzel işler ve huzurlu ortamlar oluşturduklarını tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Söylenecek söz şudur; Kur’an okumalarımızı iyi ve akıllıca ve zekice yaparsak dünya ve ahret mutluluğu elde etmekte büyük mesafe almış olacağız. Kur’an okumalarımızı çağın gerekçelerine uygun okur ve çağa uygun yorumlar; kendi dünyamızı aydınlatarak yaşamımıza yön verme durumunda başarılı olmamak için bir neden yoktur. Bu günkü dünyada birçok insan bu mantık silsilesini kuramamaktadır. Kur’an sadece ölüler için kabristanda okunan kitap olarak görmüş olması görüşlerin en sakat görüşüdür. Kur’ân ölülerden çok canlı insanlar için indirilmiştir.

Ne yazık ki birçok Müslüman’ın durumu buna uymamaktadır. Müslümanlar dünya yaşamında Kur’an’a uygun yaşam tarzından yoksun oldukları için bu gün birbirini boğazlamakta ve düşmanların hile ve desiselerini anlayacak düzende ve stratejide değildir. Bu durum bir Müslüman olarak hepimizi üzmektedir. İnsanlar tembellik ve başarısızlıklarını İslam’a ve ilham kaynağı olan Kuran’dan kaynaklandığın kanaatine varmış olması çok büyük çelişki ve ihanettir. İhanetten öteye yüce İslam dinine ve onun ana kaynağı Kuran’a büyük iftiradır. Kur’an ayetleri sadre şifadır. Bu yüce kitabın ayetlerini dünyalık menfaat ve hırslarımız için araç olarak kullanmak büyük haksızlık ve günahtır.

Bu yüce dini siyasi amaçlarımıza araç yapmak ve din üzerinden insanlar üzerine hâkimiyet kurmak ve bu hâkimiyeti din üzerinden kurmak ihanetin en büyüğüdür. Bu yüce dinin kaynağı olan Kuran’a büyük bir ihanettir. Siyasetimiz için bu yüce kitabı sömürmek insan olarak hakkımız değildir. İslam dini ve onun ana kaynağı olan kitabımız ve yüce peygamberimiz bu ihaneti yapma yetkisini bize vermemiştir. İslam dini çok hassas bir terzi üzere kurulmuş bir dindir bu hassas terziyle oynamak dinin orijinal yapısı bozulur ve o zaman bu din dünyalık ve ahretimize kaynak olmasından çıkar. O zaman Müslümanları bekleyen tehlikelere hazır olmak gerekir. Bu gün Müslümanlar ve İslam dünyası bunu yaşamaktadır. Gerçek anlamda İslam’a inanan birilerin İslam’ı şahsi menfaat ve ihtiraslarının uğruna çekinmeden kullanması büyük bir ihanet olduğunu bile bile kullanmış olmasına art niyet aramak gerekir. İslam dini ve yüce kitabımızın her ayeti Allah’a kul olmamızı istemektedir.

Din aracığıyla bizi sömürüp şahsi ihtiraslarını gerçekleştirmek isteyenlere yüce Allah mühlet vermiştir. Onlar zannetmesin ki bu ihanet karşılıksız kalacaktır. Bu ihanetin bedeli ağır olacaktır. Bu tip insanlar sadece kendilerini akıllı zannederek böyle strateji yaptıklarını zannetsinler. Yüce Allah’ın silesi onların ensesindedir. Onlar farkında değildir. Yüce Allah’a kul olmayı unutturarak kula kul olmayı birbirimize önerirsek o zaman yüce Allah’ın azameti ve zulmünü beklemek gerekir. Tamda bu gün bunu yaşamaktayız. İslam dünyası bu gün bunu büyük ayrıntılarla bunu yaşamaktadır. Onun için İslam dünyası kendi arasında büyük tartışmalar, kavgalar, savaşlar yaşamaktadır. Çare yüce Allah’a kul olup diğer batıl olan kullukları ret etmektir. Yüce Kur’an emirleri dışına çıkıldığı ve insanların emirlerine girmiş olmaları ve onların hâkimiyetliklerine ses çıkarılmadıkları için; Birbirini amcasızca öldürmekte, boğmakta ve kesmekten uzak durmamaktadırlar. Bu gün birileri yüce İslam dinini ve onun ana kaynağını zulüm ve şiddetine aracı yapmaktadır. Bu konu da hak ve hukuk ihlali yapmakta çekinmeyen bir sürü sözde İslam dini ve yüce kitabın temsilcisi olarak kendini görüyorlar. Ortalığı ateş vermekte ve insanları zulüm ateşinin altında ilim ilim inletmektedir. Yapmakta olduğu tüm hak, hukuk ihlallerinin çözümünü yüce kitaba yüklemekten uzak durmamakla dünyaya çok kötü bir enerji yaymaktadırlar. Bu yaydığı kötü enerjiyle dünyayı Müslümanlara ve insanlığa dar etmektedir. Birileri bunlara fitne ve sabıklık çıkarmayın dediğinde biz fitne ve kötülük yanlısı değil biz iyilik yanlısıyız diye yalan söylemektedirler. Bunların bu durumuna uygun yüce Allah’ın şu mesajına hatırlatmak gerekir. Bu konu da ilk hatıra gelen ayet şu olmalıdır;

Bunlara, "Yeryüzünde fesat çıkarmayın" denildiğinde, "Biz ancak ıslah edicileriz!" derler.(Bakara Suresi 11. Ayet)

Yoksa biz iman edip Salih ameller işleyenleri, yeryüzünde fesat çıkaranlar gibi mi tutacağız? Yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanları yoldan çıkan arsızlar gibi mi tutacağız?(Sa'd Suresi 28. Ayet)
Yeryüzünde ıslaha çalışmayıp fesat çıkaran haddi aşmışların emrine itaat etmeyin(.Şuara Suresi 151,152.Ayet)

Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah, bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır.(Nahl Suresi 92. Ayet)

Allah'a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.(Ra'd Suresi 25. Ayet)

O, sana Kitabı indirendir. Onun (Kuran’ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir.(4) Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih ayetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.(Al-İ İmran Suresi 7. Ayet)
Eğer onlar da sizin içinizde (sefere) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.(Tövbe Suresi 47. Ayet)

Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah'ın dini galip geldi.(Tövbe Suresi 48. Ayet)
Onlardan "Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme" diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.(Tövbe Suresi 49. Ayet)
Daha önce ifade etmiştim yüce Kur’an ayetleri birbirini tamamlayan sistemdedir. Kur’an kerim ayetlerin tamamını bir bütünlük içinde ele aldığımızda yüce Kuran’ın nasıl anlamamız gerektiğini anlamak için özel çaba içinde olmak ve günün belli saatlerinde Kur’an maili ve tefsir okumalarımızı sıklaştırarak bir mantık silsilesi kurmamız gerektiğini iyi bilmek durumundayız.
Yukarı da ayetlerde de belirtildiği gibi bu Kur’an ve İslam düşmanları gerçek kimliklerini gizledikleri için inanan insanlara büyük zarar vermektedirler. Asıl kimlikleri din düşmanlığı olan bu tipler korkaklığından karşı cepheden İslam’a saldırmak yerine İslam çizgisindenmiş gibi görünerek oradan saldırmayı daha uygun bulmaktadırlar. İşte bu tür münafıkları yüce Allah kutsal kitabında bizi ikaz etmektedir.
Bizler bu ikazı iyi anlama durumundayız bunu anlayabilmemiz için Kur’an okumalarımızı akıllı, zeki, doğru ve dürüstçe yapmak durumundayız. Yüce yaratanın bize nimet olarak vermiş olduğu akıl, zekâ, vicdan, izan ve ruh dünyamızı çok güçlendirmek gerekiyor. Bizler İslam dini düşmanlarına prim verdikçe daha çok sömürülecek ve daha çok zulme uğrayacağız. İslam dinini ve anlayışını bunların elinden almak her bir Müslüman’ın görevi ve sorumluluğudur. Bu nasıl olacak; okuyarak, araştırarak ve yüce kitabımızı anlayarak olacaktır. Her birimizin görev ve sorumluluğu yüce kitabımızı iyi okumak ve anlamak olacaktır.
“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçi olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir.(Hadisi Şerif) , “Kıyamet gününde Kur’an ve dünyadaki hayatlarını ona göre düzenleyen, Kur’an ehli mahşer yerine getirilirler. Bu sırada Kuran’ın önünde Bakara ve Âl–i İmran sureleri vardır. Her ikisi de kendilerini okuyanları müdafaa için birbiriyle yarışırlar” buyururken işittim.(Hadisi Şerif)

Tüm dert ve kederimizi insanlık deryasında temizlemeyi bize yüce Allah nasip etsin. Yüce Allah bizi İslam ve Kur’an okyanusunda temizlenmemizi uygun görsün. Yüce Allah bizi yaratırken rızkımızı da yaratmıştır önemli olan onun peşinde koşuştururken helalinden ve hakkımız olanı istemektir. Nefsimiz ve içimizdeki şeytanı duygu ve düşünceler hakkımız olmayanı isteyebilir. Önemli olan bu şeytani ve nefsanî isteklerden kendimizi uzak tutmak ve yüce Allah’a yönelmek ve teslim olmaktır.

Bu konuda akılımızı, zekâmızı, vicdanımız, izanımız ve ruhumuzu temiz tutmaktır. Hakkımız olmayana asılmak demek bir başka insanın hakkına ve hukukuna tecavüz olduğunu bilmektir. Bu sınırı tanımak demek Kur’an-ı kerimi anlama anlamına gelmektedir. Kur’an-ı kerimi anladığımız an dünyayı kendimiz için yaşanır mekân ve ahretimizi yüce Allah’a temiz bir amelle teslim etmek anlamına gelmektedir. Bu zor ve çetin bir yoldur. Fakat zoru başarmak yüce kitabımızın bizden isteği olduğunu iyi bilmek ve bunu okumak gerekir. İnsanlar arasında pozitif ayrımcılığı yapmamak ve insan merkezli çalışmak ve helalinden başarı elde etmek yüce Kuran’dan anlamamız gereken en önemli uyarıdır.

İçimizdeki şeytanı ve nefsanî duygu ve düşüncelere dur demek yüce kitabı anlamak demektir. İnsan ve Müslüman olarak günün her saatinde iman etmeyi kendimize görev ve sorumluluk bilmeliyiz. İman konusu çok hassas bir konu olduğu ve yüce Allah ey Müslümanlar, iman edenler yeni baştan iman ediniz ilgili ayetin olduğunu hatırdan çıkarmadan yerine getirmektir. Yüce kitabımızın emri ve mesajı şöyledir; Ey inananlar, inanın Allah'a ve Peygamberine ve Peygamberine indirdiği kitaba ve evvelce inen kitaba ve kim Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanmazsa şüphe yok ki doğru yoldan pek uzak kalmış, tamamıyla sapıtmış gitmiştir.(Nisa -136)

Yüce Allah imanımızı kuvvetlendirmemizi ve gün her saatinde imanlı yaşamamızı ve imanımızla oto kontrolümüzü sağlamayı ve daha az günah işlememiz için bir vesile olacağı bize söylediğini anlamak gerekiyor. Düşünce yapımızı negatif enerjilerden uzak tutarak ve pozitif enerji yüklü olmamızın bizler için çok önemli olduğunu okumak gerekiyor. Hayrı düşünmek ve uygulamakta rahmet olduğunu ve şerri düşünmek ve uygulamakta azamet olduğunun farkında olmaktır. Bu düşünce ve fikirlerle yüce kitabımı olan Kur’an-ı kerim okuma ve incelemelerimize devamını bizden istemektedir.

Kur’an ve sünnet Müslüman’ı olmakta rahmet ve insanlık için kurtuluş yolu olduğunu pratik yaşamımızda davranışlarımızla ortaya koymak ve model insan olmak gerektiğini yüce kitabımızdan anlıyoruz. İslam dinine ve yüce kitabımıza, haliyle onun temsilcisi olan Müslümanlara karşı gizli ajandası, planı olanlar daima olacaktır. İslam’ın ve Müslümanların bu düşmanlarını tanımak ve onlara karşı önlem almak için akıllı ve zeki bir Müslüman olmak gerekiyor. Bunu anlayan bir Müslüman yüce kitabı iyi anlamıştır demektir.

Bir Müslüman ve eğitimci insan olarak, düşünen insan olarak, düşüncesini derinleştirmek isteyen bir Müslüman insan olarak Kur’an okumalarımızı akıllıca ve zekice yapmak uğruna okumanın kutsal görev ve hatta farz bir ibadet olduğudur. Tüm ibadetlerin öncesi öğrenmemiz farz olan İslam’ın genel prensiplerini, helal ve haramını bilmektir. İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an kerimi prensip kabul etmek, tüm okumalarımızı bu ana prensipler çerçevesinde yapmak farzi aydır. Kur’an-ı kerim meali ve tefsirini her gün düzenli okumak yüce kitabı anlamak için diğer kaynak eserleri incelemek için empati yaparak kendimizi sorgulamak gerekir. Bu sorgulamayı yaparken birileriyle paylaşmak istediğim için kaleme aldım. İslam’ı ve onun ilahi mesajı olan Kur’an-ı kerimi ve İslam dinini anlayan ve uygulayan İslam araştıran ilim ve bilge insanların İslam’ı anladığı gibi anlamak ve yorumlayabilmek her birimizin görev ve sorumluluğudur.

Özellikle Anadolu coğrafyasında yetişen İslam bilge insanlarını tanımak onların İslam anlayışına göre bilgi ve okumalarımızı güçlendirmek istedim. Anadolu ve İslam coğrafyasında yetişen Mevlana, Hacı Bektaşıveli, Hacı Bayramı veli, Ahmet Yesevi, Yunus, Muhidddini Arabı, ibn Rüşt, İbni Haldun, mezhep imamları, tasavvuf ilim ve bilim adamlarının anladığı gibi İslam’ı anlamak ve yorumlamak gerektiğini bilmek gerekir. Maddi ve manevi ilmi birlikte yorumlamak gerekir. Dünya ilmilerini ahret ilmiyle birlikte anlayabilen insan olmaktır. İnsanımızı bu yüksek Kur’an ilmiyle buluşturmak birçok yönde sorun ve problemlerimize çözüm bulmuş olacağız.

Bütün bu okumalarımızı güçlendirmezsek dünyadaki İslam’ı hareketlerin hangisinin Kur’an-ı kerim’le uyum içinde olduğu hangisinin Kur’an dışı olduğunu bilmemiz ve insanımıza bunu anlatmanın imkânı olmayacaktır. İslam dünyasındaki şiddet ve işkence olaylarını, insanları boğmalar ve insanları kesmeler İslam dışı olduğunu bilmek gerekir. Bu işkence ve şiddet olaylarını İslam adı altında anlatılır ve insanlar için böyle bir algı oluşursa İslam ve Müslümanlık adına çok kötü bir sonuç ortaya çıkar. Bunun telafisi mümkün olmayacak sonuçlara gider. O zaman İslam düşmanları “işte size İslam “ diye dünyaya propaganda yaymaya başlarlar. Bu gün tam onu yapmaktadırlar. İslam eşittir şiddet, ölüm ve işkence demeye başladılar. Dünyada insanlar üzerinde çok kötü bir algı oluşturulmuş oldu. Bu kötü algıyı kırmak için bu günün İslam bilge insanları devreye girerek İslam’ın şiddet dini olmadığını anlatmaları gerekir. Bu anlamda kimsenin açıklama yapmaması ve özellikle bu ülkenin ilahiyat fakülteleri ne işle meşgul olmaktadır diye merak etmek gerekir. Bunlar için insan ölümleri bir anlam ifade etmiyor mu gerçekten. Ülkemizde diyanet yetkileri de bu konuda tam ses vermemektedir. Bu İslam adı altında ortalıkta dolaşan ve süper ve zalim devletlerin oyuncağı haline gelenler nasıl İslam olabilir hiç düşündük mü? Ülkemizdeki din bilginleri bu örgütlerin İslam’la alakasının olmadığını ve bunların Yahudileşmiş ve Yahudi felsefesi kontrolünde gruplar olduğunu bir türlü söyleyemiyorlar. Bu ülkede yaşayan bir insan olarak bunu anlamış değiliz.

Bir başka konu ise İslam adı altında aşırı zenginleşme ve zenginleşirken helal ve haram konusunda hassas olmamak ve haramları çoğaltalar çoğalmaya başlamıştır. Son yıllarda bunların sayısında büyük artış vardır. İnsanların bünyelerine haramları kabul ederek Yahudileştiklerine şahit olmaktayız. İslam dini; servet, mal, mülk ve dünyalık edinirken dikkatli olmamızı biz Müslümanlardan istediği halde bir Müslüman olarak halel, haram demeden mal, mülk, servet ve şöhret aşığı duruma gelme hastalığına kapıldığımızın farkında mıyız acaba? Hakkımız olmayanı toplamak için birbirimizle yarıştığımızı bu konularda her türlü yolu mübbah gören bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu söylemek mümkündür.

Bu tür bir yaşam tarzı Müslüman camianın normal yaşamına dönüşmüş olması bize dünyadaki Yahudi, Siyonist, kapitalist sistemin kuşatması altında olduğumuzun bir göstergesi olarak görmüyorsak o zaman söylenecek tek şey şu dur; bizde Yahudileşme temayülü başladı da bizim haberimiz mi yok? İslam’ın sadaka, zekât, üşür ve yardımlaşma sistemini unuttuk mu yoksa diye düşünmenin zamanı geldi galiba. Yüce peygamberin yaşamı sosyal adalet, sosyal paylaşım ve dar gelirliyi koruma ile ilgili örneklerle dolu olduğu halde bu günkü Müslüman’ım diyenlerin yüce peygamberin bu yaşamına ne kadar uymaktadır? Yüce peygamber yaşamı süresince mal, mülk ve servet biriktirmeyi hiç düşünmediğini biliyor muyuz? Bu günkü dünyada yüce peygamberin yaşamadığı yaşamı yaşayan müslümanları nereye koyacağız. Bu tehlikeleri yaşamamak için inanan Müslümanlar olarak nefsimizi sorgulamak ve Kur’an’ın istediği bir İslam çizgiye gelmek ve İslam’ı şahsımızda yaşamak gerektiğine inanmak gerekmez mi? Eğer İslam dini mensubu isek bu gerekir. Abdestli kapitalist olmamak için bu gerekir.

Kendi aramızdaki sorun ve problemleri Kur’an hakemliğinde çözmezsek o zaman bizim meselelerimize başkası karar verecektir. O kararı verecekler farklı metot ve tekniklerle karar verirler. Onların kararı bize kan, irin, zülüm, işkence olarak dönebilir ve nitekim öyle olmaktadır. Bu gün galiba onu yaşıyoruz. Tamda bu gün bunları yaşıyor sorunlar yumağın içinde çare arıyoruz. Çare yüce Kur’an ve peygamberin sünnetini yeni baştan okumak olmalıdır. Her birimiz Kur’an ve sünnete dönebilmemiz için İslam’la ilgili düşünce zenginliğimizi sağlamalıyız. Evlerimizde İslam konuşulmalı ve İslam eserleri incelenmelidir. Kur’an-ı kerim mealleri ve tefsir dersleri yapılmalıdır.

Bizler akıllı ve zeki Müslümanlar olmazsak ve dinimizi iyi öğrenmezsek İslam düşmanları bizim öz kaynağımız olan Kur’an-ı kerimi elimizde alır ve farklı yollar sunacaklardır. Bu gün bunu en planlı şekilde yapmaktadırlar. Bu İslam düşmanların bize sunduğu yol yol değildir. Onlar bizim farklılıklarımızı kullanarak bizi birbirimize düşman etmektedir. Bizi birbirimize kırdırmaktadır.

Bu arada bir başka önemli husus ise şu olmalıdır; Bu gün belli grup insanların en çok yaptıkları bizi Allah’a aldatma yoluna gitmiş olmalarıdır. Onlar sürekli Allah’tanmış gibi görünerek bizim üzerimize sömürü düzeni kurmaları ve servetlerine servet katma hastalığına kapılmış olmalarıdır. Kendilerine uygun gördükleri serveti bize fazla görmüş olmaları ilginç değil midir? Sözde bunlar her cümlelerinde Allah kelimesi kullanmaktadır. Fakat en büyük hastalıkları ise mal ve servet biriktirmeleri olmaktadır. Helal haram demede malı götürmeleri olmaktadır. Haram malı biriktirenler aynı cenahta toplanmakta ve birbirilerini çok sevmekte ve desteklemektedirler. Bunlar birbirini iyi tanımakta ve birbirini kollamakta bazen biriktirdikleri mal ve serveti paylaşamamaktadır. Tam o zaman olan gene dar gelirli insanlar olmaktadır. Bu dar gelirli insanları birbirine kavga ettirerek insanların öz değerlerini birlikte çalmaya devam etmektedirler. Bu plan ve projelerin farkında olmak kolay değil ancak bilgi ve bilinç düzemiz yüksek olursak bunun farkında oluruz.

Kur’an kerim ayetlerini ve yaratılmış ayetleri birlikte yorumlayabilirsek o zaman dünyadan kopuk olmadan dünyayı en iyi şekilde anlayacak ve yorumlayabilecek beyinler, gençler yetiştirmeliyiz. Gençlerimizi birbirine düşman etmeden onları saygı, sevgi, hoşgörü içinde yetiştirmektır. Onların ülkesini seven, savunan insanlar olarak milli bir bilinç etrafında toplamak gerektiğine inanmak gerekir. Bu coğrafyada yaşayabilmek ve İslam olabilmek için buna ihtiyaç olduğuna inanmak gerekir. Yüzyıllarca bu coğrafyada İslam kök saldı ve bu sayede bu güne geldik.

Kıyamet sabahına kadar Müslüman ve hür yaşamak için bizim buna ihtiyacımız vardır. İslam dininde esas olan her insanın aynı düzeyde dinini öğrenmesidir. Bizim dinimizi diğer dinlerden ayıran en belirleyici özellik bu olmalıdır. Bizim dinimizde ruhban sınıfına yer yoktur. Her insan dinini öğrenirse o zaman din sömürü düzeni olmaktan çıkar ve her insanın ortak değeri olur. Kurtuluş bu noktadadır.

Din ilimleriyle fen ilimleri paralel götürmek gerekir. Bu ilimleri birbirine düşmanlık içinde değil birbirini destekler plan ve projelerle yürütülmeliyiz. Bütün ilimler birbirine muhtaçtır. İnsanımızı bu donatıyla yetiştirmek gerekir. İslam dinin en belirgin özelliği inanmaktır. İnanırken özgürce inanmaktır. Bir başka insanın özgürlük alanına girmemektir. Dinimizdeki özgürlük konusu şu ayetlerde açık olarak bize ve tüm insanlığa verilmiştir;( Kafirun Suresinin Meali )Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,1) De ki: ''Ey kâfirler'',2) '' Ben sizin taptıklarınıza tapmam.'',3) ''Benim taptığıma siz tapacak değilsiniz.'',4) '' Ben de sizin taptıklarınıza tapacak değilim.'',5) '' Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.'',6) '' Sizin dininiz size, benim dinim bana.''



İslam dini özgürlük konusuna büyük önem vermiş olduğu için bununla ilgili süre inmiştir. İnsanların özgürlükleri kısıtlanmadan bu din yolunda yürümelidir. İnanç özgürlüğü bizim gerçek anlamda Müslüman olmamızı sağlayacaktır.

İslam dinimizin düşünceye, fikre önem verdiğini ve İslam’ı anlamanın en önemli ön koşulu olduğunu bilmek durumundayız. O zaman yapılacak iş düşünce eğitimine önem vermek ve düşünceyi geliştirici çalışmalar yapmaktır. Düşünce merkezleri kurarak bu merkezlere insanlarımızı yönlendirmek bu merkezleri tink tank kurumu gibi güçlendirmek. Dünyanın gelişmiş ülkeleri bunu yaptığı için gelişmiş olduğunu bilmek durumundayız. Bunu yaparsak o zaman tam anlamıyla dünyayı ve yaratılmış ayetleri iyi okumu ve anlamış oluruz. Bu olmazsa yaratılmış ayetlerle indirilmiş ayetleri birlikte düşünmemizin imkânı olmaz. Bu da şu demektir Müslümanların anlayışların kıt olmasına ve geri gitmesine neden olur. Eksik düşünce ve fikir dünyası bizi ileri ye taşmaz. Dünyayı idare eden değil idare edilen duruma düşeriz. Bu gün Müslümanlar bu duruma düştüklerinde dünyanın gündemi başkası tarafında tespit edilmekte ve İslam ülkelerin insanların aleyhine kullanılmaktadır.

Artık buna dur demek için Kur’an-ı iyi anlamak gerekiyor. Bu bilinçle ve düşünceyle Kur’an-ı kerimi bu şekilde okumak, araştırmak, incelemek ve tefekkür etmek bizi sıkıntılardan kurtaracak ve bizi huzurlu ve güvenli kılacaktır. O zaman Kur’an-ı kerimi bir ölü üzerine okunan kitap olmaktan çıkarır ve yaşam kitabı haline getiririz. o zaman İslam coğrafyası gerçek kurtuluşa erecek, ilim ve irfanla uğraşacak bilge insanlar yetiştirecek ve bu bilge insanlar insanlık için faydalı üretime katkı sağlayacaktır. O zaman ülkeler zengin ve bolluk içinde olacaktır.

Bu bolluk ve zenginlik adil ve hakça paylaştığında İslam dünyası yeni de ayağa kalkacak ve insanlığa hizmet sunacaktır. İnsanlık bunu sabırsızlıkla beklemektedir. Bunu mutlaka İslam dünyası yapmalıdır. Dünyadaki kapitalist sistem insanlık dünyasını sömüre sömüre insanlığı yok noktasına getirdi bu bilinmelidir. Bu sömür düzeni devam etmemelidir. Bu sömür düzenin devam etmemesi biz Müslüman milletlerin vereceği sese bağlıdır. Bu ses ilim ve irfanla donatılmalıdır.

Müslüman akıllı ve zekice dünyayı okuyor ve yorumlayabilirse İslam mensupları kıyamet sabahına kadar yaşamlarını idame etme imkânına sahip olurlar. Yoksa İslam adı altında birçok örgüt ve grupların arasında ezilir kalırlar. Bu İslam adına çıkan grupları ve örgütleri yeni baştan insanlığa davet etme imkânımız var mı yok mu? Onu da düşünmek gerekir. İslam coğrafyasının bu yaşadığı çelişkiler İslam’dan kaynaklanmıyor. İslam dinini din olmaktan çıkararak terör dini yapmak isteyenlerin oyunundan kaynaklanmaktadır. Dünyayı sömürü düzeni olarak görenlerin kontrolünde olan örgütler İslam’a ve mensuplarına zarar vermektedir. Oyun çok büyük bir oyundur. Bunu anlamak için yüce yaratanın mesajlarına iyi kulak vermek ve iyi anlamak işimizi kolay kılacaktır.

Onun için Kur’an-ı kerimin her ayetini iyi okumak ve iyi anlamak ve yaşamımıza tatbik etmek gerekiyor. İslam coğrafyasında insanlar kendi aralarındaki ufak problemleri, düşünce ve fikir farklılıklarını bir zenginlik olarak görmelidir. Grup, cemaat, mezhep farklılıkların İslam’ın temel felsefesiyle bir ilgisi yoktur.

Bu düşünce ve fikir farklılıkları negatif olarak değil pozitif olarak değerlendirilse ve tüm Müslümanlar Kur’an ve sünnette birleşmeyi becere bilmelidir. Bunu sağladığı takdirde aralarındaki kavga ve tartışmalar bitecektir. Bu kavga ve savaşların arka planında din yoktur. Dünya menfaat ve çıkar grup ve örgütlerin ve dünyayı yönetmek isteyenlerin proje ve planları olduğunu Müslüman iyi bilmelidir. Onun için Müslüman çok okumalı ve araştırmalıdır.

Bu yazımda bana rehberlik ve kılavuzluk eden kaynakçalar iyi incelenmiş ve araştırılmıştır. Bu kaynakların yazarlarına ayrıca teşekkür ederim.

Kaynakçalar: Kur’an-ı kerim maili ve tefsiri (Hasan Basri Çağtay) , Kur’an süreleri ve kimliği( Mustafa İslamoğlu ), İbn Haldun Mukaddimesi, Yahudileşme temayülü(Mustafa İslamoğlu),Hadis tercümesi( ), Hz. Muhammed ve Evrensel mesaj( Prof.Dr. İbrahim Sarıçam), Allah’la aldatma (Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk), Hazreti Muhammed ve hayatı (Ali Himmet Berki, Osman Keskioğlu),Kur’an-ı kerim meali( Elmalı Hamdi Yazır), Mevlana mesnevisi, İslam tarihi ( Asım Köksal) ,İslam’ın Doğuşu(Muhammed Hmidullah)