KÖŞE YAZARI VE MUHABİR
Hangi işe elimizi atmış olmayalım da, elimiz ve yüzümüze bulaştırmış, elma ile armut’u aynı çuvala koymamış olalım. İşte bu karışımdan ve karmaşadan nasibini almış olan bir durum da, köşe yazarlığı ile muhabirlik arasındadır.
Birbiri ile ilintili olmalarının yanı sıra bir o kadar da anlam, önem ve derinlik farklı vardır. Muhabir, isminden de anlaşılacağı üzere, haber niteliği taşıyan bir olay ve olguyu ihbar eden, duyuran kişi demektir. Bu durum gazeteciliğin bir cüz’ü olup sadece yaşanılan ve gelişen olayı olduğu gibi aktarmaktır. Hatta öyle ki, muhabirin elde ettiği haber, üstleri tarafından analiz edilmeden, haberin sosyal ve siyasi sonuçları analiz edilmeden yayına sokulmamalıdır. Hülasa muhabirliğin entelektüel bir derinliği bünyesinde barındırmak gibi özel bir tarafı ve hatta zorunluluğu yoktur. Haberin doğru olması, yalın olması ve çarpıtılmadan aktarılmış olması yeterlidir.
Peki köşe yazarı !?
Sadece haber ile yetinen, aldığı haberleri köşesine taşıyan kişi değildir ve olmamalıdır da. Şayet siyasi ve sosyolojik bir konuyu köşesinde işleyecekse de, olayı tüm boyutlarıyla inceleyen, özgün ve kendine has derinliği yazıya işleyen ve dolayısıyla gelişen olayın ciddi şekilde analizini yapan kişidir. Hangi partinin kimi aday gösterdiğini köşesinden yazıp yayınlamak ise köşe yazarlığı, bu düpedüz ulaklık demektir ki, bunun için de bilgiye, donanım, seviye ve kalibreye zaten gerek yoktur.
Köşe yazarı, herkesin bildiğini, herkesin gördüğünü bambaşka bir dil ve görselliğe büründüren, olaylara bambaşka pencereden bakabilmeye ışık tutan kişidir. Basit kulis haberlerini, dedikodu cinsinden köşeye taşımak değildir köşe yazarlığı. Öngörü sahibi, vizyoner bakış açısı ile birlikte, biriktirdiklerini harman ederek gelişen tüm olayların toplumsal getiri ve götürüsünü yalın şekilde ortaya serdeden kişidir.
Köşe yazarı ve yazarlığı, önemli bir birikim gerektiren, sosyolojiden, psikolojiden, siyasetten ve hukuktan belli oranlarda nasibini almış, bu disiplinlere dair heybesinde önemli bir rezerv bulunduran kişidir. Bu zengin havuz dolayısıyla eline geçen haberi, yukarda bahsettiğimiz disiplinler ışığında renkten renge sokan ve bu durumu rengârenk şekilde okuyucusuna ulaştıran kişidir. Eline tutuşturulmuş bir dosyanın içeriğini köşesinde, tv de ve ya radyo da dile getirmek değildir köşe yazarlığı. Zaman ve zemine göre ellerine tutuşturulmuş dosyaların köşelere taşınmış olması ve bu duruma okuyucudan da prim verilmiş olması içler acısı bir durumdur.
Köşe yazarı, sadece günlük siyasi olayları köşesine taşıyan, hemen hemen aynı şeyleri küçük farklar ekleyerek ağzında çiğneyip duran kişi de değildir. Daldan dala konabilen, an gelip müziğe oradan sanat, edebiyata hicret eden ve bütün bunlara bir de kendi özgünlüğünden damak tadında eklemeler koyan / koyabilen kişidir köşe yazarı.
Dosya elçiliğine gazetecilik, muhabirlik demenizi içime sindirememiş olsam da, bir yere kadar anlayabilirim. İçime sindiremem dedim ya, zira bu durum benim için kendi içerisinde etik değerlerden yoksunluk ifade etmektedir. Yani bir bakıma siyasi Erk’in siz kullandığı, sizin elinizle bir operasyonun başlaması anlamını taşımaktadır. Öyle ki, hamallık demeye dahi dilim varmıyor..
Gazeteciliğin, basının ama özellikle de köşe yazarının gerçekten edebi, ahlakı ve ilkeleri vardır ve olmalıdır. Bu edep, ahlak ve ilkeler bütünü, okuyucuya her an yansıtılmalı ve okuyucu bu ahlakın gölgesinde dinlenirken, kendisini güven içerisinde hissetmeli. Oysa geldiğimiz nokta da hiç bir saygınlığı, güvenilirliği ve etkinliği kalmayan gazetecilik ve köşe yazarlığı, alınıp satılan, zaman ve mekana göre evrilen, şekilden şekle giren, ilkelere hepten sırtını dönmüş, ahlaktan ise fersah fersah uzaklaşmış ucube bir iş koluna gelmiş durumdadır.
Paranın, makamın, kariyerin satın alamayacağı değerlerimiz olmalıydı..
Değişen siyasi koşullar ve iktidarlar değil de edep, ahlak ve ilkeler belirlese idi yazacaklarımızı. Az, çok az da kalmış olsalar bu ilkelerden sapmamış, kalemin, düşüncenin ve yazının namusunun varlığının bilinci ile hareket edenlere selam olsun…