KORKU JEOPOLİTİĞİ 2
İlk yazımız da ABD ve NATO konseptini ele almış, kuruluş amacından, kuruluş paradigmalarına ve bütün bunların sonuçları üzerine bir projeksiyon tutmuştum. Ve o yazımı da ikinci bir yazıyla sürdürmek gibi bir niyet ve amaç içerisinde de değildim. Lakin son bir iki gün içerisinde meydana gelen gelişmeler, hem kaleme aldığım yazının anlam ve önemini teyid ederken, hem de bu gelişmeler üzerine ikinci yazıyı yazmaya da beni mecbur etti.
Yeşil ve Kızıl düşman tanımlamaları ve bu tanımlamalar üzerinde bütün Avrupa’nın üzerine adeta bir sokak mafyası gibi çöken ABD, bu mafyavari, yani Ahlaksızlığın bile sınırlarını allak bullak eden tavırları sonucunda, bütün Avrupa ülkelerinin çoktandır hedef tahtasına oturmuş durumdadır. Almanya ve Fransa’nın aleni, İngiltere’nin ise gizli bıkkınlığı artık tamamen gün yüzüne çıkmış durumda. Lakin ABD’nin hegemonik bir Devlet olması dolayısıyla, Avrupa devletlerinin direk hedefe koyup yüksek tonda itirazları pek mümkün olmamıştı. Gerek güçlerinin sınırlı ve gerekse de birbirleri arasında ki güven bunalımı, her türlü sıkıntının tek müsebbibi olan ABD’nin bir bakıma ekmeğine yağ sürmektedir.
Ancak !
Fransa Cumhur Başkanı Emanuel dün yaptığı açıklaması ‘’ "Gerçek bir Avrupa ordusuna sahip olmadıkça Avrupalıları koruyamayacağız ‘’ diyordu. Açıklamanın en ilginç tarafı ise, Macron da Avrupa ordusunun gerekliliğini yine Rusya tehlikesine bağlamış olmasıydı..!
Her ne kadar Almanya Başbakanı Merkel’in aktif siyasetten çekileceğinden hareketle, Macron’un rol çalmak istediği gibi yorumlar yapılıyor olsa da, bu durum gerçeği açıklamaktan haylice yetersizdir. Zira siyasetten çekilen Merkel iken, Almanya güç ve gerçeği hala olduğu yerde durmaktadır.
Macron’un Avrupa ordusu çağrısı, Almanya tarafından anında ve en yüksek tonda sahiplenilmiştir. Aslında Almanya, Macron ağzı ile kendi düşünce ve planını sahaya sürmüştür. Zira Almanya’nın gölgesini Farnsa üzerinden çektiğiniz an, Avrupa ülkeleri içerisinde resesyona ve oradan da en az %40 ila 45 düzeyinde devalüasyona girmesi kuvvetle muhtemel olan ülke Fransa’dır. Kırk katır mı kırk satır mı ikilemi içerisinde kalan Fransa, hiç şüphesiz ki tercihini Almanya dan dan yana yapacaktır. Ve nitekim aynen böyle de olmuştur.
Tablo bu iken !
Avrupa’nın dişli devletleri birer birer başını kaldırınca, ABD’nin olaya bigâne kalması zaten olası değildi. Ve nitekim Trump, "Macron, Avrupa'yı ABD, Çin ve Rusya'dan korumak için kendi ordusunu kurmayı öneriyor. Fakat Birinci ve İkinci Dünya Savaşı'nda olan Almanya'ydı. Bu Fransa açısından nasıl gelişmişti? ABD gelmeden önce Paris'te Almanca öğrenmeye başlıyorlardı" ifadelerini kullanarak, bir bakıma Almanya ve Fransa arasında ki sıcaklığı sabote etmek istemektedir.
Bütün bu elektrikli ortam giderek direnç artırırken; Macron, ortalığı, ama özellikle ABD’ yi yatıştırmak niyetiyle, ABD bizim müttefikimizdir ifadesini kullanmak zorunda kalmıştır.
Derin yırtılmalar
Bütün Avrupa’nın başında bir kılıç gibi sallanan ve başını kaldıranın ses ve soluğunu kesen, çok çeşitli şekillerde yaptırım ( haraç ) uygulayan ABD. kariyer kabzasına bir çizik daha yiyor. Her anlam da sabıka çizelgesi had ve hududu aşan Amerika, elinden oyuncağı alınmış çocuk gibi salya sümük ağlama ile mafyalık yapma arasına sıkışıp kalmış durumdadır. Şuan itibarıyla ABD’ ye karşın bir ittifak kurmuş olan Almanya, Fransa ve İngiltere kendi aralarında ki sorunu ise, birbirlerinin gözlerinin içine baka baka derin dondurucuya koymuşlardır. Bütün yükü taşıyan, bütün Avrupa’ya hamilik yapan Almanya, ne Fransa ne İngiltere’ye gereksinim duymayacak kendine has orijinal dinamiklere sahip bir ülkedir. Fransa ve İngiltere ile olan dirsek teması, bu ülkelerin kendisine bir değer kattığı inancıyla değil, ABD’nin elleri ve avuçları içine teslim etmek istemeyişi dolayısıyladır.
Mızrak çuvala sığmıyor !
Bütün bu anlattıklarım, kangren olmuş yaraya pansuman işleminden bir dirhem ötesi değildir. Palyatif ve lokal müdahaleler, sadece günü kurtarmaya yönelik girişimlerdir. Kısa vadede değilse, orta vadede mutlaka çok daha büyük ve derin yırtılma ve parçalanmalara gebe olan AB, hala bizim ülkenin uğraşı içerisinde olması ise şaşılacak bir iş hükmündedir..