Uçtu, uçtu, koltuk uçtu.. 18 Mayıs Perşembe günü Ankara Çankaya’da şiddetli fırtınanın etkisiyle uçan koltuk epey konuşuldu. Sahibi filan arandı. Bir kişinin çektiği görüntüyle bu koltuk haber oldu. Bakıldığında sıradan bir olay gibi...
Uçtu, uçtu, koltuk uçtu..
18 Mayıs Perşembe günü Ankara Çankaya’da şiddetli fırtınanın etkisiyle uçan koltuk epey konuşuldu. Sahibi filan arandı. Bir kişinin çektiği görüntüyle bu koltuk haber oldu. Bakıldığında sıradan bir olay gibi...
‘Koltuk’ deyip geçmemek lazım. Acayip mesajlar içerir. Bazen vezir eder, bazen de rezil eder. Bazen rahattır, sıcaktır, bazen de oturana diken gibi batar, zarar verir. Bazen kibirlendirir, bazen de süründürür. Koltuk bu. Otururken uçarsın da!.. Yerinden de olursun. Oturduğun koltuk hep sıcacık, altında kalır sanırsın. Bir fırtına gelir, işte öyle alır götürür. Ankara’da geçtiğimiz günlerde yaşanan şiddetli fırtınanın en ilginç olayı koltuğun gökyüzünde uçmasıydı. Bu ‘Koltuk’ mesajı çok derin. Koltuğu yerinden kaldırıp o kadar profesyonel bir uçuşun bir anlamı olduğu da kesin. Koltuk, kısa bir gökyüzü seyahatinden sonra bir apartmanın bahçesine parçalanmadan düşüyor. O fırtınada yalnızca koltuğun uçması da garibime gitmedi değil. Koltuk uçuyor! Hem de acayip bir keyifle.. İyi uçuşlar.
Derin bir sessizliğin arkasında yakın dönem içinde çok olaylara gebeyiz. Önümüz süreç, yalnızca ‘Medya ve Siyaset’ ekseninde bakılırsa çözümü çok zor. Asıl olan siyasi kalıpların dışında her şeyi sorgulamak gerekiyor. ‘Medya ve siyaset’ tüm algıları kapatıyor. Formalite bir seçimle gizlenen küresel planlar hızla devam ederken, siyasi gündemin dışında başka konular pek konuşulmuyor. Kontrollü oynanan yeni bir tiyatronun içindeyiz. Herkes rolüne göre raconunu kesiyor. İktidar ve muhalefetin birbirinden habersiz olmayan kontrollü tiyatrosu açıkcası küresel süreci yine birlikte götürmeye devam edeceği görüntüsü mevcut. Özellikle 14 Mayıs gecesi yaşanan sessizliği sıkı bir sentezden geçirince ortada bir ‘Kaybedilmişlik’ olduğunu görebiliyoruz. Öyle olduğu için de seçim algısı geceyi 2. Tura sürüklemek durumunda kaldı. O gece bir ‘Kaybedilmişlik’ olmasaydı bu seçim 2. Tura kalmazdı. Kalmadı da, bırakıldı. Fakat burada başka hesaplar döndü. İktidar da, muhalefette bu durumdan çok memnun.
Sürekli aynı konular toplumumuzun zihnini meşgul etmekle kalmıyor, gerçeklerden de uzak kalması sağlanıyor. Herkes ‘değişim’ istiyor. O geçti artık. Değişimin değişmeyeceği, dönüşümün de dönüşeceği bir döneme girdiniz, hep birlikte girdik. Dünyanın ayarlarıyla oynayarak kendini ‘Tanrı’ olarak ifade eden şeytani sistemin çarkında, hem mana yönünden bir eleme süreci yaşanıyor, hem de madde anlamında bir zulüm yaşanıyor. Tek tip insan modelinde her şey sahte ve yapay döngünün içine kafeslendi.
Yaşadığımız siyasi görüntüler de yapay ve sahte. ‘Değişim’ istemeyenlerle, ‘Değişim’ istiyor gibi görünenlerin manevraları yerinde sayıyor. Adalet her gün öldü. Tarım, sağlık ve eğitim küresel konularla her alanda hançerlendi. Geçtiğimiz yaz aylarında buğdaylar yandı, eski kitaplar toplatıldı. Akabinde Ukrayna – Rusya arasında tahıl anlaşması yapıldı. Eski kitapların yerine ise, yeni tip kitaplarda aşı, maske, cinsiyet eşitliği, iklim krizi, yapay et, karbon ayak izi gibi sahte içerikli bilgilere yer verildi. Sessiz kalındı.
Eskiye dair tüm izler silinirken siyasi partiler ne yapıyordu peki? Bu sahte gündemi birlikte yürütüp, birlikte imzalayıp kitlelerindeki gazı alıp daha da sert rüzgarlara hazırlıyorlar.
Çünkü her gün artan kalp krizi, turbo kanser, pıhtı, felç fırtınası, yaklaşan kıtlık süreci, karbon emisyon kılıfı alttan, alttan yükseliyor.
Bu sesi bastırmak için iklim politikaları devreye alınacak. İklim deyince yalnızca hava durumu, yaz, kış, yağmur olarak algılanmamalı. İklim politikalarının hedefi iğneden ipliğe her şey.
Hayvanlar aşılama yoluyla yok ediliyor. Et, süt, peynir ve yumurtanın yerini paketli böcekler alacak. İnsanları, insan olmaktan çıkarıp daha beter bir zemine oturtmak için suni kavgalarla oyalama taktiği uyguluyorlar. Bana göre siyasi dönem bitti. İnsani dönem başlıyor. Küresel reçeteyi uygulayan ve ortaklaşa yürüyen durumlardan memnun olan sağlı, sollu iki taraf var. Değişim döneminde ‘değişim’ istemediler. Üstüne yattılar. Azdan çoğa, çoktan aza doğru eğilime giriş yaptık. İvme yukarıdan aşağıya iniyor, aşağıdan da yukarıya yeniden yükseliyor. Artık konu tamamen insan kalabilmek, insan olabilmekte saklı. Son bir haftadır bazı ülkelerde özellikle batıda Dünya Ekonomik Forumu’nun baskıcı tek dünya kurallarına yönelik bir uyanış gerçekleşiyor. ‘Güneş batıdan doğacak!’ Bu hem zahiri, hem batini olarak gerçekleşeceği bir süreç. Siyasetin bir kurtuluş yolu olmadığı tek yönlü gidiş. Yol ikiye ayrılıyor. İnsani yol, Deccali yol.
Hedef 2023 sırrı insansız bir dünya!
“Tek devlet, tek millet, tek din, tek bayrak!” sloganı ulus devletlerin tek dünya devleti sistemine yem edilmesi demekti. Tek dünya devleti, tek dünya milleti, tek dünya bayrağı, tek dünya dini, tek dünya rejimi, tek dünya ordusu!
DSÖ talimatıyla Sağlık Bakanlığı’nın covid tiyatrosu süresinde bir tanıtım videosunda şu ifadeler yer alıyordu; ‘Tek sağlık, tek dünya, tek insan, tek hayvan..’ Buna benzer ifadeler bu yıl ilan edilen ‘Türkiye Yüzyılı’ olarak anlatılan ‘Dijitalin Yüzyılı’ programında da yer alıyor. ‘Bilimin Yüzyılı’ başlığında insan ve bilgisayar makine birleşimi ifadesi yer alıyor. Nesnelerin interneti, eşyaların interneti, 5G, 6G, 7G sistemleriyle frekans denemeleri gibi bir çok meseleyi içeriyor.
Cinsiyetsiz toplum projeleri, cinsiyetsiz tek tip çipli kimliklerle başladı. Toplumu ısındırmak, alıştırmak, bilinçaltına yerleştirmek adına da medyada ve meydanlarda ters propaganda yapılarak aslında meşru hale getirilmeye çalışıldı. Sürekli reklamı yapıldı. Reklamın iyisi, kötüsü olmaz türünden..
Çünkü cinsiyetsiz toplum düzeni tek dünya devletinin olmazsa olmazlarından.
Birleşmiş Milletler’in 17 Sürdürülebilir Kalkınma Eylem planlarının 4. Maddesi’nde bulunuyor. Tek dünya devletinin dini de Chrislam. Yani ortaya karışık, kuruşuk, uyduruk bir din. Dünya Ekonomik Forumu’nun Başkanı Klaus Schwab’ın ‘Büyük Sıfırlama’ kitabında yapmak istediği planlar bir bir uygulanıyor. ‘Covid sonrası dönem asla öncesi gibi olmayacak’ diye..
‘Döngü ve dönüşüm’ çağı başladı. O değişimi yıllar önce yapacaktınız. ‘İNSANİ UYANIŞ’ çok yakın. Biz hep ‘İNSAN AİLESİ’ diyoruz. Bu ifade sırlı ve esrarlı bir ifade. Anlam veremeyen geceleri ayağa kalksın veya oturup başını hafif kalbine çevirip düşünsün. Çünkü insan denilen varlık bir zümre kalacak. Ve her görüşten kendini muhafaza eden ama aynı yolda mücadele eden bir aile. Siyaset değil, insaniyet olacak. Siyasi devir ruhen kapandı. Her olaydan ders çıkarmak yerine her olaydan daha fazla ‘Ah’ alınıyor. Daha fazla üstüne koya koya gidiyor. Dünyanın ayarlarıyla oynadılar, oynamaya devam edilecek. ‘Güneş batıdan doğacak!’ Biri son dönem için söylenen anlam. Diğeri Avrupa’daki uyanışa işaret. Sürprizler yolda. Bir defa kolunuzda altın bilezik varsa sırtınız yere gelmez. Yani meslek. Örnek marangoz gibi. Binlercesi. Telsiz, toprak, ata tohumu, buğday, gıdayı koruyacak ambar, zeytin ağacı, güneş paneli, pil, radyo, mum, gaz lambası, fiziki altın, kuyu suyu, eski kitaplar, müstakil ev. ‘Güneş batıdan doğacak’ demiştik. İki anlamı var. 1- Ahir dönemde gerçek manada. 2- Mecazi anlamda Avrupa’dan batıdan doğacak.Her insandan, her hayvandan birer çift alın, aldırın. Yakında çoğunu göremeyeceğiz. Yani kalan insanlar, kalan hayvanlar, kalan bitkiler. Ciddi bir düşüş olacak. Kendine gelmeyen bir daha kendini bulamaz. Şaka değil durum ciddi.
Vur kaç taktiği! Artık her şey sahte, her şey kurgu. Bugüne dek bazı konularda, bazı sektörlerde, bazı alanlarda bunu diyebilirdik. Ancak durum 2019’dan itibaren farklı bir şekil almaya başladı. Bugünkü seçimin ateşi 2018’de de yaşandı. O gün değişime hiç asılmayanlar, bugün asılıyormuş gibi görünüyorlar. Kontrollü sürecin içerisinde o tarihten itibaren tam anlamıyla girmiş olduk ülke olarak. Zira küresel politikaların uygulanmasının önü bu şekilde açıldı. ‘Çift başlılık olmayacak’ ifadesindeki süslü laflar aslında Covid tiyatrosunun zeminini hazırladı. Akabinde de el birliği ile dayatmaları yaşadık. Hem iktidarın, hem de muhalefetin kapılarından dayatmalara boyun eğmeyenler kovuldu, itildi, kakıldı ve sahip çıkılmadı. Sağlık, siyaset, adalet, eğitim, okullar, ibadethaneler, ticari alan ve işletmeler her alanda bu baskı uygulandı. Adalet işte o günler öldü. Sağlık işte o günler öldü. Eğitim işte o günler öldü. Siyasiler işte o günler öldü. İşverenler işte o günler öldü. Esnafları günlerce kapattılar, yaşlıları eve hapsettiler, çocukları parklardan kovaladılar. Şimdi o günlerden bugüne gelen siyasi süreçte değişen bir şey olmadı, olmaz, olamaz. Çünkü bunu isteyen muhalefet partileri olmadı, iktidar yıllarca muhalefetten beslendi, muhalefet de iktidardan beslendi. İki tarafın da 14 Mayıs gecesi yaşanan tiyatroyu görememesi, önündeki perdeyi kaldıramaması trajikomik! Her iki taraf da kontrollü bir oyun oynuyor. Toplum gazı ve toplum mühendisliği diyoruz.
Plandemi tiyatrosunun başında söylenen; “Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” sözü de mi ders olmadı? Her şey sahte!..
Ama karamsar değiliz. Çünkü; İnsani dönem çok uzakta değil.
Selam ve sevgilerimle..