Savaş bitmedi.. Asıl savaş yeni başlıyor. Yine akılla yenilebilecek daha çetin bir mücadelenin içine girmek üzereyiz. Ne siyasiler, ne siyasetçiler kurtarabilir. Çünkü seçim bir oyalama taktiği idi demiştik. Ve öyle de oldu. Son zamanlarda yaşananlara ilişkin insanlık namına ne bir tepki var, ne de bu konulara ilişkin meclise gelenlerden bir girişim var. Kurtuluş ve çözüm insanların uyanışına bağlı...
Savaş bitmedi..
Asıl savaş yeni başlıyor.
Yine akılla yenilebilecek daha çetin bir mücadelenin içine girmek üzereyiz. Ne siyasiler, ne siyasetçiler kurtarabilir. Çünkü seçim bir oyalama taktiği idi demiştik. Ve öyle de oldu. Son zamanlarda yaşananlara ilişkin insanlık namına ne bir tepki var, ne de bu konulara ilişkin meclise gelenlerden bir girişim var. Kurtuluş ve çözüm insanların uyanışına bağlı...
Gündemler yoğun. Süreçler hızlı ilerliyor. Ukrayna'yı yem olarak kullanan NATO'nun Wagner üzerinden 'Putin' planları tutmamış olsa gerek ki, eski palyaço ve komedyen lider Zelensky'i tekrar sahneye sürdü. Tabi bu arada sözde 'İşgal' altında olduğu söylenen Ukrayna ile tahıl sözleşmesi de uzatıldı. 'Adamlar işi gücü bırakıp savaşta bile tahıl üretmiş ya, vay be' diyesi geliyor insanın. Türkiye'de buğday tarlaları halen yanıyor iken lafta 'İşgal' altında olan Ukrayna'dan tahıl almakta çok tuhaf değil mi? Gerçekte Ukrayna mı işgalde, yoksa silahlı bir savaşın içinde olmadığı halde Türkiye mi işgal altında? Küresel işgal planlarına bu kadar istekli olmaktaki asıl gaye nedir? Para mı, yoksa teslimiyet mi? İktidar ve muhalefetin özellikle Covid ve Paris İklim Anlaşması ortaklığı diğer konularda da sessiz, sedasız bir şekilde yürüyor, görüyoruz. Daha öncede değinmiştim.
Kıvrak danslı komedyen sahnede!
Bu hafta Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky, Türkiye'ye geldi. Önündeki kağıdı kafasını kaldırmadan okudu. Küresel örgütler yeni dünya düzenine götürdüğü yolda Rusya'ya karşı 'Maşa' olarak kullandığı Zelensky'i Türkiye'ye göndererek tavır almaya zorladı. Ukrayna'nın NATO üyeliği konusunda hak ettiği söylense de, pedofili sapık Biden Ukrayna'nın buna hazır olmadığını açıkladı. Sahne önünde kuklalarla yaşanan bu tiyatro bile, 'Tek Dünya Devleti' heveslilerinin niyetini ortaya koyuyor. Her fırsatta sahte sözde savaş görüntüleriyle gündeme gelen komedyen Zelensky talimatla kucaktan kucağa gezip duruyor. Hatırlayacak olursanız medyada 'Ukrayna bombalanıyor' manşetleri atıldığı sıralar Zelensky, tuhaf hareketleriyle magazin dergilerine sokaklarda poz veriyordu. Kendi taraftarları bile, 'Yahu Zelensky sahi bu nasıl bir savaş adamım?' dedirtiyordu. Rusya son zamanlarda yeni dünya düzenine karşı sert çıkışlarıyla biliniyor. Özellikle Putin'in birçok konularda duruşu dünya gündemine de zaman zaman geliyor. Mesela 'Cinsiyetsiz toplum' propagandalarına geçit vermiyor, çocuklar üzerinde yapılmak istenen planlara karşı sert bir tavır sergiliyor. Kimbilir belki de senaryo bu şekilde ilerliyor. Ancak Rusya, küresel otorite oligarşilerine geçit vermeyen son bir kilit olarak dünya kamuoyuna yansıyor. DSÖ ve BM'nin ulus devlete yönelik dayatmalarına boyun eğmeyen çıkışları ve inançlarında taviz vermeyen net beyanatları kendi halkından da destek alıyor. Elon Musk gibi 'İyi polis' rolünde mi, 'değil mi?' bunu zamanla hep birlikte göreceğiz.
'Sahte Cennet' dönemi büyük tuzak!
Adı üstünde 'Sahte ve Yapay..'
Nitekim, 'Komplo' denilemeyecek kadar açık kartlarla oynanıyor. Yapay zeka robotları, insan eliyle yapılan insanımsı robotlar, günümüzün putları. Bu uyarıları uzun zamandır yapıyoruz. Uzun süredir, 'Dijitalin Yüzyılı' diye ilan edilen 2023 için 'Deccalin Yüzyılı' tanımı diye tarif etmiş ve sebeplerini yazmıştım. Evet.. Deccalin Yüzyılı'na girdik. Bundan sonraki yıllar da daha fazla uygulama alanı göreceğiz. Mesela insan görünümlü robotlara kodlanarak söyletilen konuşmalar kendilerini piyasaya sürenlere 'yaratıcım' kelimesini kullanıyor ve soran da bu ifadeyle soruyor. Bill Gates bir konuşmasında 'Ben tanrının işini yapıyorum' sözlerini sarf etmişti. Yapay zeka robotlarının tanıtımında da kısmen tekrar edilmiş oldu..
Alıştıra alıştıra 'yeni dünya düzeni' geliyor. Eski dünyayı unutturmak için her gün biraz daha balyoz gibi kafamıza baskılama görüyoruz. Sağanak sağanak yağan zamlar, iklim üzerinden yapılan algı haberleri, sık sık 'planlanmış' deprem gündemleri, yapay seller. Şap aşısından sonra ölen hayvanların toplum tarafından görülmemesi, kalp krizi, kanser gibi ölüm vakalarının aşı sonrası artış göstermesi, insanların sağlığını her geçen gün daha fazla yitiriyor olması. Tüm bunların 'İklim Değişikliği' safsatalarına ihale edilmesi. Öte yandan yine 'Bilim' sıfatına sığınan birkaç şarlatanın sözde 'Kızamık vaka' artışlarını sürekli aşı karşıtlarına yıkarak çocukları hedef alması. Her olayı öyle bir kılıfına göre hazırlıyorlar ki, hem yalan söylüyorlar, hem sözde 'Bilim' diye kakaladıkları zırvalıkları toplumun beynine işliyorlar. Kendi oluşturdukları pisliği, 'Toplum mühendisliği' ile örtmeye çalışıyorlar. Aahh, aahh... Akıl yoksunları bir bilse..
Çok değil yakın bir zamanda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca: 'Yeni dünya düzenine sert geçiş yapıyoruz' diye konuşmuştu. Yine birçok siyasetçinin ağzından, 'Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak' ifadelerini çok sık duymuştuk. 'Covid fragmandı!' demek istemişlerdi aslında..
'Yapay ve sahte' olan her şeyde pilot olan ülkelerden biriyiz. Sahte covid sürecinde olduğu gibi. Şimdilerde hem iklim üzerinden medyada sık sık manipülasyon yapılıyor, hem de diğer küresel planlarda. 'Paranın yüzü sıcak' derler ondan mı, yoksa küresel taşeronlara sadakatte 'bağlılık mı?' bu soruların cevabı siyasilerde. Partilerin hemen hemen hepsi 'Küresel Sürdürülebilir Kalkınma Eylem Planları'na göre ilerliyor ve bunu resmi sayfalarında da ifade ediyorlar. Yapay zeka, 'Dijitalleştirme' adı altında; Dijital diktatörlük, Gözetim, Karbon ayak izi, Dijital para kontrol sistemi, Cinsiyetsiz, Nakitsiz, Mülkiyetsiz toplum, 5G ve meclisteki partilerin birlikte imzaladığı Paris İklim Anlaşması'ndaki detaylar, hayvanların ortadan kaldırılması, eski kitapların toplatılması, buğdayların ve ormanların tekrar yanması, yakılması, kitapçılarda yangınlar çıkması. Yapay et, yapay süt, yapay gıda, yapay deprem, yapay sel derken şimdi yapay insansı robotları piyasaya sürdüler ve BM'nin Cenevre binasında yapay zeka robotları dünya kamuoyuna tanıtıldı. Bunlardan biri de Türkiye'ye getirildi. Dünya ülkelerine servis edilen haberler Türkiye'de geniş yer buldu. Suudi Arabistan'dan vatandaşlık alan ve nüfus cüzdanına sahip ilk robot olarak tarihe geçen Sophia, Antalya'da tanıtıldı. Birleşmiş Milletler'in Cenevre'de robotlarla yaptığı zirvede konuşan Sophia, Ameca, Ai-Da yapay robotlar: Dünyayı insanlardan daha iyi yönetebileceklerini ve insan gücüne gerek kalmayacağını ifade eden kodlanmış sözleri dünya kamuoyuna servis edildi. Cenevre'de yapılacak olan radyo yayınlarına İstanbul'dan katılan Sophia, dünyada radyo yayını yapan ilk robot oldu. 'İyilik için yapay zeka' söylemleriyle Dünyanın ilk robot basın toplantısı yapıldı. Basında haber şöyleydi: Robot Ameca, yaratıcısı (haşa) Will Jackson'ın yanında otururken bir gazetecinin yaratıcısına (haşa) karşı ayaklanıp ayaklanmayacağına ilişkin sorusunu da yanıtladı. Ameca şu sözlerle cevapladı: 'Neden böyle düşündüğünüzden emin değilim. Yaratıcım bana hep kibar oldu; ben de mevcut durumdan çok mutluyum' diye yanıt verdi. 'Tanrıcılık' oynuyorlar ve bunu resmi olarak da ilan ediyorlar. Tek dünyanın uyduruk dini. İleride bu robotlar insanları büyük tehlikelerle karşı karşıya bırakacak. İnsan bir kendine, birde bu insansı robotlara bakarak hiç akletmez mi?, Hiç mi kendini incelemez?, Hiç mi gökyüzüne bakmaz, doğaya, doğal olanlara, tüm canlılara bakmaz. Herşeyin bir sahibi var.
Kendinize gelin zaman kalmadı!
Toplumumuzu ve dünya insanlarını çok iyi günler beklemiyor. Çok ağır sınavlardan geçeceğiz. Bu dönemin zulmü böyle. Zehiri 'şeker' diye sunarak yapılıyor savaş. Karşılığı yok. Tek taraflı yalanlarla, propagandalarla. Bu dönemden sağ çıkmak mümkün değil mi? Elbette mümkün. Ancak bu mümkünat yalnızca aklını kullanabilen ve zevkleri uğruna kendini, kendi elleriyle teslim etmeyenler için geçerli. Çoğunluğun değil azınlığın bu dönemde sağlam çıkacağına hissiyatımla ve öngördüklerimle eminim. Ama kim çıkar selamete bilemem. Önce zehirli tohumlarla toprağı buluşturdular, sonra bu tohumlarla gıdaları, gıdalarla insanların mideleri, mideler kalpleri, kalpler akılları bozdu. Sorgulanamaz, önünü göremez hale getirildi. Son olarak ise, 'Kutsal iksir, cici şeker' diye zehirli sıvılarla gözleri perdelenmiş, kalpleri mühürlenmiş gönüllü olarak inandırılmış veya küresel ağın sisteminde geçimini sürdürmek durumunda olanlara mecburi ve şart koşarak insanların bedenlerine bu sıvıları damarlarına saldılar. Ağır propagandaya siyasiler, hocalar, papazlar, hahamlar, STK'lar, partiler, kurumlar, profesör ve ünvanı olan, olmayan, dini inancı olan, olmayan her oluşum kendi kitlesini bu sıvılara teslim etti, direnmedi teşvik etti veya sessiz kaldı. Geldiğimiz durum şu an bu ağır propagandanın bedelini ödetiyor. Kalp Krizi vakalarını her gün çok fazlasıyla duymakta, okumakta ve çevremizde tanık olmaktayız. En basiti bir muhabbet ortamında aşı sonrası kendini iyi hissetmeyen insanların feveranları, pişmanlık içeren söylemleri. Düşünüyorum da bu insanların bir çoğu mücadele etmedi, sorgulamadı, inandıkları liderler, dini önderler, veya bağlı oldukları, sanat, siyaset, spor toplumunun yalan gösterilerine aldandılar. Üstelik 'yapmayın, etmeyin' diyeni de yalvar yakar sansürlere rağmen anlatanları, bilim düşmanı, din düşmanı, vatan, devlet düşmanı olmakla itham ederek uyaranları, el uzatanları hakarete maruz bıraktılar, seyrettiler. Savaş katlanarak büyüyor. Tüm medyada birkaç gündür özellikle takip ediyorum, yalnızca 'Deprem ve İklim Krizi' algısı haberleri yer alıyor. Çünkü her ikisi de birbirini tamamlayan parçalar. Erişime engellenmesi için fiyatlar her gün artıyor. Bunun bir sebebi de Paris İklim Anlaşması. 2030 yılına kadar karbon emisyonlarını her alanda azaltma hedefleri..
İşte asıl savaş buydu, böyleydi. Geçmiş dönemlerin savaşları, metotları, rengi, silahı belliydi, direkt doğrultarak savaşan taraflar gardını ona göre alıp taarruza geçerdi. Fakat bu kez günümüzdeki savaş ancak akıl savaşıydı. Ancak bu saldırıyı çözebilenlerin taarruzuydu. Bu savaşı insanlığa doğrultan küresel örgütler incitmeden, tatlı tatlı, sahte cennet vaatleriyle tek bir kurşun atmadan doz doz içiriverdi insanoğlunun kanlarına... Bu iksiri insanoğlu elleriyle kana kana içti... Açlık korkusu vardı kiminde. Kimi de koştura koştura uçarak, zıplayarak gitti..
Evet savaşın bir diğer yüzü de her gün yapılan yüksek fahişli zamlarla elitlerin önünü daha fazla açmak ve istenilen dünya diktatörlüğünü ilan etmek. Yani; Tek Dünya Devleti. 'Tanrıcılık' iddiasına göre dünyanın ayarlarıyla oynayan bu şeytani örgüte karşı tüm insanlık dur demez, diyemezse başına geleni yaşayacak. Çünkü; Bu sorumluluk biz insanoğlunun tarihten bu yana vazifesidir. Yoksa bu tufan tüm akılsızları boğacak. Bu tufan çok uzak değil. Aklına sahip olanı ise feraha ulaştıracak. Her güçlükle beraber bir kolaylık mutlaka kaçınılmazdır.
Sözün özü; Herkesin bir hayat hikayesi var bu dünyada. Kimi hüzünlü, kimi sevimli. Kimi acı, kimi de tatlı. İnsanoğlu yaşam boyunca her ikisi arasında gider gelir. Dağ kadar yük mü var omuzlarda, yoksa omuzlar mı dağ kadar ağır... Bilinmez. Evrendeki her şey bir sırdır. Her canlının bir sırrı vardır içinde sakladığı. Dışarıya atmadığı, içinde tuttuğu. Her canlı hayata tutunmak için savaşır. Siz hiç karınca yuvasının nasıl dağ gibi olduğunu izlediniz mi? Ya da bir bal arısının kovandaki peteklere bıkmadan, usanmadan nasıl göz göz bal yaptığını... Sakın ola mücadeleyi asla bırakmayın..
İnsan ailemize selam ve sevgilerimle..