Ortadoğu’da yer yerinden oynuyor… Musul’daki Türkiye konsolosu ve maiyetindeki personel rehin alınmış… Savaş tamtamları çalıyor… Bizim medyaya bakıyorum, doğru dürüst analiz yok, doyurucu bilgi yok… Biraz önce birkaç gazete sitesine baktım… Arslanlar zavallı bir zürafayı yere sermiş… Denizde genç bir erkekle genç bir kadın birbirine sarılmış… Seks gücünü artıran yiyecekler ve baharat… Donu düşen, elbisesi yırtılan mankenler… Tanınmış bir kadın hamile kalmak için çırpınıyormuş…

Milyarlarca dolarlık tesislere, dev kadrolara sahip medyamız, niçin olup biten siyasî hadiseleri derli toplu bir şekilde tahlil edip halkı aydınlatmıyor? Aydınlatmıyor mu, aydınlatamıyor mu?

Eğitimin, okulların çökmesi bizi gerçekten çok ama çok kötü duruma düşürdü. Doğru dürüst lise tahsili alamayan nesiller, yurt içinde, civarımızda, yurt dışında olup bitenleri öğrenemiyor, anlayamıyor.
Ortadoğu nereye gidiyor?.. Sünnîlerle Şiâ arasında savaş mı patlayacak?.. Selefîlik nedir?... IŞİD’in arkasında hangi güçler var?.. Üç sene önce Türkiye ile Suriye arasında hiçbir problem yok iken, bugünkü feci ve dehşetli duruma nasıl geldik?..

Olup bitenler hakkında İngiliz medyasında, bize nispetle çok kaliteli yazılar, makaleler, analizler yayınlanıyor. Bunlar yüzde yüz objektif değil, İngiliz gözlüğüyle bakıp okuyorlar ama yine de yüksek kalite var.

IŞİD konusunda büyük çapta dezenformasyon yapılıyor.

Sadece IŞİD değil, Nijeryada neler olduğunu biliyor muyuz?.. Güney Sudan’daki çatışmaların, iç savaşın sebepleri nelerdir?..

Orta Afrika Cumhuriyetindeki Müslüman kıyımını ve sürgününü unuttuk…

1940’lı, 50’li yılların gazeteleri bugünkülere nispetle çok daha ciddiydi.

Liselerde doğru dürüst Türk edebiyatı, tarih, beşerî ve iktisadî coğrafya, sosyoloji, psikoloji, mantık, ahlak, metafizik, sanat tarihi, zengin yazılı Türkçe okuyup öğrenemeyen nesillerin, ne olup bittiğini anlamaları çok zordur.

Toplumların hafızaları ve idrak kapasiteleri vardır. Biz aynı anda birkaç önemli konuyu birden gündemimize alamıyoruz. Hadisatın iç yüzünü öğrenemiyoruz. Descartes mantığı yeterli değil ama ne oluyor, doğru dürüst bilmek için o da lazım.
Bizde (nadir istisnalar dışında) hem spekülatif, hem diskürsif, hem de sezgiye=hadse dayanan entüitif düşünce yok.

Hem Müslüman çoğunluk, hem de laikler ve Atatürkçüler bocalayıp duruyor.
IŞİD işi nereye gidiyor?

Bu konuda Dönmeler, diğer Kripto Yahudiler, Kripto Haçlılar kendi kafalarından atıp tutuyor… Tutuşmuş vaziyetteler.

Tatlısu Müslümanları, yabancılaşmışlar IŞİD denilince dehşete düşüyor. Şu koskoca Türkiye’de İlm-i Kelam alimi kalmadı mı ki bu konuda soğukkanlı dinî tahliller, aydınlatmalar yapılamıyor?

Hindistan’ın bir şehrinde Hindular hoparlörle ezan okunmasına karşı çıkmışlar. Birkaç Müslüman haber sitesine baktım, Hindular ezana karşı diye yazmışlar. Ezana mı karşılar, hoparlöre mi? Hinduların beyanlarını okudum, biz din hürriyetine karşı değiliz, hoparlöre karşıyız diyorlar.

Irakta yıllardan beri Nakşibendiyye Ordusu diye gizli bir örgüt faaliyet gösteriyor. Yıllarca önce bu konuyla ilgili kısa bilgiler vermiştim. Medyamızda bununla ilgili bilgi bulamazsanız.

Irak Türkmenlerinin durumu nedir? O bölgedeki Kürtler hakimiyeti ele aldılar da Türkler niçin varlık gösteremiyor?

Velhasıl dev gazetelerimiz, dev Tv’lerimiz var ama yeterli miktarda doyurucu ve aydınlatıcı haberler, analizler, röportajlar yok.

(İkinci yazı)

Elektrik var, ampul yok…

İslamda Cihad fi Sebilillah Vardır

ON dokuzuncu asırdaki en büyük iki cihad hareketi, Kafkasyada Şeyh Şâmilin, Cezayirde Emîr Abdülkadirin verdikleri kutsal savaşlardır. İkisinin de özellikleri şunlardır:

1. Şâmil de, Abdülkadir de Şeriat alimi ve fakihtir.

2. İkisi de tarikat şeyhidir ve zamanın gavsı Halid-i Bağdadî hazretlerinden hilafet almışlardır.

3. İkisi de Müslümanların emîridir.

4. İkisi de üstün emperyalist devletlere karşı verdikleri savaşı kayb edip esir düşmüşlerdir ama “gaalib sayılır bu yolda mağlub” sözüne mâsadak olmuşlardır.

Haçlıların, Siyonistlerin, emperyalistlerin, sömürgecilerin, İslam ve Müslüman düşmanlarının en büyük korkusu cihad fi sebilillahtır.

Cihad Kur’anla, Sünnetle ve icmâ ile sabit bir farz olup münkiri küfre düşer, mürted olur.
İhlasla yapılan cihad ibadettir.

Niyet Allah rızası değil, yağmacılık olursa, zahiren cihad gibi görünse de gerçekte cihad değildir.
Sahibini küfre, dalalete götüren inançlarla birlikte cihad olmaz. Mücahidin itikadı sahih olmalıdır.
Büyük cihad yapıp başarılı olmayanların küçük cihad yapmaları zordur.

Osmanlılarda cihad fi sebilillah ruhu ve niyeti olmasaydı, biz var olmazdık, Müslüman Türkiye olmazdı.

ABD, AB, Siyonizm, Haçlılık, küfür âlemi, münafıklar, BOP’çular, Fazlurrahmancılar, İslam Feministleri, reformcular İslamın cihad farzını kaldırmak için çalışıp duruyor.

Yakın zamanlarda muhterem bir din hocası, cihat karşıtlarını tenkit ettiği ve cihadı savunduğu için on yedi ay tutuklu olarak zindanda çile çekmiştir.
O, sahte belgeler, düzmece delillerle tutuklanmıştı. Ona bu zulmü yapanlar da Müslümandı ama hem itikatta, hem ahlakta doğru yoldan ayrılmışlardı.
Cihad düşmanları, ilmî münazara ve müzakere ile İslamda cihad olmadığını kesinlikle isbat edemezler. Cihad, İslamın iki kere iki eder dörtlerindendir ve bunu red ve cerhe kimsenin gücü yetmez.

Dünyevileşen, sekülerleşen, Batılılaşan, kafirler sıçan deliğine girse onlar da peşlerinden giren tatlı su Müslümanları teoride cihada inansalar bile cihad fi sebilillah yapamazlar. Onların akılları, vicçdanları, ayakları zincirlidir.

Tasavvufsuz cihad tam olmaz. Çünkü tasavvuf İslamın ahlak boyutudur.

Gulül yapanlar, yani cihad esnasında mal ve para alıp bunu saklayanlar da mücahid değildir.

Hayber savaşı esnasında şehid olan birinin cenaze namazını Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) kılmamışlardır; çünkü o, bir çift pabuç almış ve bunu saklamıştı. Şeriata göre ganimet malları ortaya konur, Emîrülmü’minîn veya onun vekili bunun beşte birini Beytülmale (İslam devletinin maliyesine, bütçesine) ayırır, bşte dördü mücahidler ve diğer hak edenler (şehidlerin yetimleri, dulları…) arasında taksim edilir.

Birtakım İslamcıların çeşitli yollarla Müslümanları soymaları ve akıllarınca ganimet toplamaları batıldır.
Gayr-i müslimler İslam idaresini kabul ederlerse onlardan ganimet alınmaz. İslam devletine cizye verirler, güvenlik ve koruma altında dinlerini, kimliklerini, kültürlerini koruyarak yaşarlar.