2020 Hac işlemlerinin ikinci bir duyuruya kadar ertelendiği haberi üzerine bir an bile olsa boş kalmayan Kabe-i Muazzama’nın bugünkü garip hali gözümün önüne geliverdi ve duygularıma hakim olamadım…
2020 Hac işlemlerinin ikinci bir duyuruya kadar ertelendiği haberi üzerine bir an bile olsa boş kalmayan Kabe-i Muazzama'nın bugünkü garip hali gözümün önüne geliverdi ve duygularıma hakim olamadım…
Daha önceki bir yazımda İslam dünyasının yaşadığı acınası durumdan kurtulmasının çözüm yollarına dikkat çekmek ve Suudi Arabistan yönetimine tepkimi ortaya koymak amacıyla Hac Farizasının bir yıl, Umre ibadetinin ise bir müddet ertelenmesi yönünde haddim olmayarak bir öneride bulunmuştum. Çünkü, çok sinirlenmiştim.
Tam da o sıralar Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevi İşleri Genel Başkanı Şeyh Dr. Abdurrahman es-Sudeysi; 'Bugün Suudi Arabistan ve ABD dünyanın iki kutbu. Allah'a hamdolsun dünyayı birlikte yönetiyorlar' diyordu.
'Suudi Arabistan ve Amerika'nın dünyanın güvenliğinin ve istikrarın merkezi olmasında öncelik ettiğini' savunan aynı şahıs, Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz ve Amerika Başkanı Donald Trump 'a başarıları için dua ediyordu.
Daha bu akıl almaz açıklamaların kızgınlığı geçmeden Suudi Müftüsü Abdülaziz Al-i Şeyh'in bir televizyon kanalında Mescid-i Aksa'da yaşanan olaylarla ilgili sorulan bir soruya verdiği cevapta;
'İsrail'e karşı savaşmanın caiz olmadığını, Hamas'ın terör örgütü olduğunu ve Hizbullah'a karşı İsrail ordusuyla iş birliği yapılabileceği' fetvasını vermişti.
-Suudi Arabistan'ı yöneten ve hocalarının durumu çok kötü de diğer İslam ülkelerinin durumu çok mu iyi?
-Al birini vur ötekine!
Çok uzağa gitmeye gerek yok; yüzde 99'nun kendisini Müslüman olarak tanımladığı ülkemiz Müslümanları olarak bizlerin durumu çok mu iyi?
Yine yazımın devamında;
-Bugün İslam'ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa'ya yapılanların yarın Mescid-i Nebevi'ye, Kabe-i Muazzama'ya yapılmayacağını kim garanti edebilir?
Müslüman Müslüman! İsrail'in yaptıklarına, Trump'ın Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımasına kızmadan önce kendi perişan halimize kızalım!
-Azıcık utanacak yüzümüz varsa utanalım; daha da ileri hiç birimizin bırakınız utanmaya ağlamaya bile hakkı yok! Diye değerlendirmelerde bulunarak yukarıdaki soruları sormuştum.
Bugün Kabe-i Muazzama ve camilerimizin garipliğine hakkımız olmadan ağlıyoruz. Hayatımın hiçbir döneminde Cuma Namazını üst üste iki defa kılmadığımı hatırlamıyorum. Camilerimizde neden Cuma Namazı kıldırtılmıyor demiyorum; çünkü, bir tedbir sonucu alınması gereken bir karar uygulanıyor.
Ben işin o tarafında değilim; Kabe-i Muazzama ve camilerimizin sahibi Allah(cc)'ı gücendirdiğimize inanıyor buna üzülüyorum. Demek ki, işlediğimiz cürümler 'Kudretullaha' dokundu ki, coronavirüs belasına düçar olduk. Ben buradan bakıyorum.
-Dokunur arkadaş, bu işin şakası yok!
Bir hoca veya tarikat ehli bir zat bir şey söylüyor veyahut dua ediyor! Hemen sosyal medya olmak üzere yazılı ve görsel medyada başlıyorlar dalga geçmeye, aşağılamaya….
-Yine ikaz ediyorum; Allah(cc) dostlarıyla, dervişlerle dalga geçilmezzzzz!
'Kabağında Bir Sahibi Var' adlı bir hikaye anlatılır. Hikayede olsa dikkate alıp hissedar olmak herkesin faydasınadır.
Vaktiyle bir derviş berbere gider ve saçlarını usturaya vurmasını söyler. Berber dervişin saçlarını kazırken içeriye bir kabadayı girer. Dervişin yanına giderek başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atar.
-Kalk bakalım kabak derviş, kalk da tıraşımızı olalım, diyerek dervişi kaldırır kendisi berberin önüne oturur. Dervişlik sövene dilsiz, vurana elsiz olmayı gerektir ve sessizce yerinden kalkar arkadaki sandalyeye oturur.
Berber efendi dervişe karşı çok mahcup olur; ancak, yapacak bir şey yok! Ne de olsa mahallenin kabadayısı, elinde silah astığı astık kestiği kestik!
Kabadayı koltuğa oturur, berber tıraşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli dervişi aşağılar, sakalıyla, sarığıyla alay eder. Kabak aşağı, kabak yukarı!
Tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır kalır ve geberir.
Herkes şaşkınlık içinde büyük bir telaşla koşuşturur. Berber, bir manzaraya bir de dervişe bakar, gayri ihtiyari sorar: "Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?"
Derviş mahzun, mahcup cevap verir: "Vallahi gücenmemiştim. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın da bir sahibi var, O gücenmiş olmalı!
-Anlayana hisse çok!