İranlılar, geçen Cuma (26 Şubatta) 290 sandalyeli yeni parlamento ve ülkenin dini liderini belirleyen 88 üyeli Uzmanlar Konseyi’ni belirlemek üzere sandık başına gitmiştir.

İranlılar, geçen Cuma (26 Şubatta) 290 sandalyeli yeni parlamento ve ülkenin dini liderini belirleyen 88 üyeli Uzmanlar Konseyi’ni belirlemek üzere sandık başına gitmiştir. Her iki seçim İran halkı için olduğu kadar Orta Doğu ve Türkiye bakımından da önemlidir. Nükleer anlaşma sonrası Batı ile yakınlaşan ve ambargoları kalkan İran için ilk sınav olma özelliğini taşıyan seçimler, İran’ın gelecekte takip edeceği politikaları da etkileyecektir.

İran'daki seçimlerde Reformcular, Muhafazakârlar ve Ilımlılar olmak üzere üç blokun yarıştığı söylenebilir. üç grup; dış politika, hukuk ve ekonomi başta olmak üzere temel sorunlara karşı farklı yaklaşımlara sahiptir. Özellikle nükler anlaşmanın mimarı olan reformcular ve ılımlılar ülkeye daha fazla yabancı yatırım hedeflemekte ve gençler için yeni istihdam alanları yaratmayı planlamaktadır. Nükleer anlaşmasına karşı olan Muhafazakârlar ise devrim ilkelerinden sapılmaması ayrıca ekonomik büyümenin de ülke içi üretimden elde edilmesi gerektiğini dile getirmektedir.

İran da 54,9 milyon kayıtlı seçmenden 32 milyonu katılarak katılım oranı %58 civarında kalmıştır. Katılımın düşük olmasında seçimleri boykot çağrıları ve reformcu ve ılımlı adayların yaklaşık %70’inin Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından haksız bir şekilde seçim dışı bırakılması etkili olmuştur. Seçim sonuçlarına göre 88 sandalyeli Uzmanlar Konseyi’nin 64 sandalyesini muhafazakârların listesindeki adaylar, geriye kalan sandalyeleri ise reformcu ve ılımlı adaylar kazanmıştır. Başkent Tahran'dan Uzmanlar Konseyi’ne seçilecek 16 üyenin 15’i reformcular ve ılımlıların desteklediği adaylardan seçilmiştir. Tahran’dan seçilenler arasında mevcut Cumhurbaşkanı Ruhani ve eski Cumhurbaşkanı Rafsancani de bulunmaktadır. Muhafazakar adayların ise Tahran’da büyük bir kayıp yaşadığını söylemek yerinde olacaktır. Muhafazakârların önemli isimlerinden Ahmed Cenneti, Muhammed Yezdi ve Ayetullah Misbah Yezdi de seçilemeyen isimler arasındadır. Reformcuların kazandığı başarının kalıcı hale gelmesi ve yerleşmesinin Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin yapısının değişmesi ile doğru orantılı olduğu değerlendirilmek tedir.

Meclis seçimlerine dair kesin sonuçları söylemek için henüz erkendir. Çünkü İran seçim sistemine göre ilk turda seçilmek için oyların yüzde %25’ini almak gerekmektedir. Binlerce adayın yarıştığı düşünüldüğünde bazı bölgelerde seçimlerin ikinci tura kaldığı görülmektedir. Bu yüzden kesin sonuçlar için ikinci tur seçimlerin yapılacağı tarih olan Nisan 2016’yı beklemek gerekecektir. Ancak reformcular ve ılımlıların Tahran’daki 30 sandalyenin tamamını kazandığını söylemek mümkündür.

Herşeyden önce Reformcular ve ılımlıların başarısıyla sonuçlanan seçimler, cumhurbaşkanı Ruhani’nin elini iç ve dış politikada güçlendirecektir . Seçim sonuçları ayrıca İran’ın Batı ile yakınlaşmayı kontrollü bir şekilde onayladığını göstermiştir. Ayrıca bu seçim sonuçları ilk kez halkın desteğini arkasına alan reformcular ve ılımlılar için iksir mahiyetindedir. Meclis’te ve Uzmanlar Konseyi’nde çoğunluğu kazanmasına rağmen etkisi zayıflayan muhafazakârların ise daha sert ve güçlü bir muhalefet yapacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca muhafazakârların aldığı bu göreceli yenilgi Anayasayı Koruyucular Konseyi, Uzmanlar Konseyi ve Meclis arasında yeni krizlerin yaşanmasına da sebep olabilir.

Seçim sonuçları İran’daki reform çalışmalarının daha hızlı hayata geçirilmesine de imkân tanıyacaktır. Ancak bu sonuçların kısa vadede İran’ın bölgesel güvenlik politikalarında değişime neden olmayacağı öngörülmektedir. Seçim sonuçları ayrıca, Suriye iç savaşı ve Suudi Arabistan ile arasındaki gerilim başta olmak üzere İran’ın dış politikasında gözle görülür bir değişim yaratmayacaktır. Yeni dönemde yaptırımlardan kurtulan İran’ın petrol üretimini artıracağı, ekonomik kalkınmaya öncelik vereceği ve Batı ile yakınlaşmaya devam edeceği tahmin edilmektedir. İran’ın Batı ile yakınlaşması ve Orta Doğu’da mezhepsel ayrışmaları kullanarak etki alanını genişletmesi, Türkiye açısından fırsatlardan ziyade riskleri beraberinde getirmektedir.