Röportajlar

“İnsani Yardımda Paradigma Değişimine İhtiyacımız Var”

Uluslararası insani yardım çalışmalarında uzun yıllardır önemli bir rol üstlenen Serdar Eryılmaz, Suriye’deki insani yardım süreçlerinde yaşanan değişimi ve geleceğe dair yeni yaklaşımları İstiklal Gazetesi’ne  anlattı. 2011’de başlayan Suriye iç savaşıyla birlikte milyonlarca insanın yerinden edilmesi ve ülkede yaşanan büyük insani kriz karşısında yürütülen çalışmalar, artık yeni bir döneme giriyor.

Abone Ol

Serdar Eryılmaz,  “Ülkemizde uluslararası alanda faaliyet gösteren dernek, vakıf ve sivil toplum kuruluşları yaklaşık 300 civarındadır. Bu sayı 300’ü geçiyor olabilir. Bu kuruluşlar Afrika, Orta Asya, Orta Doğu, Balkanlar, Uzak Doğu ve Güney Amerika gibi birçok bölgede çeşitli insani yardım ve acil yardım çalışmaları yürütmektedir. Genel anlamda insani yardım çalışmalarını şu şekilde özetleyebiliriz: Bir bölgede siyasi kriz, savaş veya doğal afet meydana geldiğinde, hemen harekete geçerek orada ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırıyoruz.

2011 yılında Suriye’de başlayan savaş ve iç karışıklık, milyonlarca insanı yerinden etti. Bu insanlar önce Türkiye, Lübnan, Ürdün gibi komşu ülkelere, hatta Batı ülkelerine mülteci konumuna düşen insanlar haline geldiler. Bugün itibariyle Suriye’den dışarıya göç edenlerin sayısının 6-7 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. Ancak ülke içinde kalan nüfus da büyük sıkıntılarla mücadele etmektedir. 2011’den bu yana 600.000 ila 1 milyon arasında şehit olduğu varsayılıyor. Şu anda Suriye’nin nüfusunun yaklaşık 15,5 milyon olduğu tahmin ediliyor; bunların 2 milyonu Halep’te, 1,5 milyonu Şam’da, geri kalanı ise diğer bölgelere dağılmış durumda.” ifadelerini kullandı.

“HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi gruplar, zamanla belediyecilik faaliyetlerini öğrendi  ve Suriye Milli Ordusu’nun ve dolaylı olarak Türkiye’nin desteğiyle Şam’a kadar olan bölgeyi  aldılar.”

Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı temsilcisi Serdar Eryılmaz, “2011’den 9 Aralık 2024 tarihine kadar olan süreç ile 9 Aralık’tan sonra başlayan süreç arasında önemli bir değişim yaşandı. Daha önce Suriye’nin kuzeyinde yer alan bölgelerde yardım faaliyetlerinde bulunuyorduk ancak Şam ve Halep gibi bölgelere erişim sağlayamıyorduk. 2016’da Halep’in düşmesiyle bu bölgeye yardım ulaştıramaz hale geldik. Yardımlarımız daha çok Türkiye’nin müdahalesiyle oluşturulan Barış Bölgeleri (Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı) ile sınırlıydı.

Bu bölgelerde, kendi ülkelerinde mülteci konumuna düşmüş insanlara – ki Arapçada muhacirin kelimesiyle ifade edilen bu insanlar, zorla yerinden edilmiş kişilerdir – çadır kentlerde, konteyner kentlerde ve briket evlerde yardım ulaştırıyorduk. Ayrıca İdlib bölgesinde de faaliyetler yürütüyorduk. İdlib, Türkiye’nin danışman ülke statüsünde olmadığı bir bölge olup, Cilvegözü Sınır Kapısı üzerinden birçok uluslararası yardım kuruluşunun giriş yaptığı özel bir alandır.

İdlib’de faaliyet gösteren HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) gibi gruplar, zamanla belediyecilik faaliyetlerini öğrenerek Suriye Milli Ordusu’nun ve dolaylı olarak Türkiye’nin desteğiyle Şam’a kadar olan bölgeyi  almış oldular. Kuzeydoğuda kalan diğer bölgelerin de ya alınacağı ya da federal bir yapıya dönüşeceğini tahmin ediyoruz.”  ifadelerini kullandı.

“Sürekli yardımda bulunmak ülkeye yapılmış bir kötülüktür.”

Eryılmaz, “2011’den itibaren yardım faaliyetlerimiz, temel olarak çadır, konteyner ve briket kamplarda kalan kişilere gıda, sıcak yemek ve barınma sağlamak üzerine kuruluydu. Ancak artık bu yaklaşım değişmek zorunda. 13 yıl sonra, birçok insan memleketlerine döndü veya dönmeye başladı. Bu yeni dönemde, insanlara sürekli yardım ulaştırmak yerine, onların kendi kendilerine yetebilmelerini sağlayacak bir kalkınma modeline geçmemiz gerekiyor.

Bundan önceki dönemde biz İdlib’te ve Barış bölgesinde yardımlarda bulunuyorduk. Türkiye olarak muhaccirinlere;  yani yerlerinden edilmiş insanlara ve geçici olarak orada bulunan insanlara, 50.000-70.000 civarında briket ev, konut yaptık. Burada yapılan briket ya da çadır gibi yardımlar geçicidir.

Bu sebeple oradaki hiçbir insan kendisini tıpkı ülkemizdeki  Suriyeliler gibi. ‘Ya ben buradayım. Ben burada yaşıyorum. Ben buralıyım.’ diye görmedi. Eninde sonunda bu savaş bitecek ve ben kendi memleketime Halebê, Hama’ya, Humusa, Şam’a hatta Lazkiye’ye döneceğim diyen insanlardı.

Yardımlar, kısa vadeli ihtiyaçlar için sağlanmalı, ancak insanların iş bulmalarını ve ekonomiyi canlandırmalarını teşvik edecek projeler geliştirilmeli.

Fırınlar açılıp işletilmeli, yerel halkın bu işletmelerde çalışması sağlanmalı.

Hastaneler, poliklinikler ve sağlık ocakları yeniden inşa edilip işletilmeli, bir yıl içinde yerel hükümete devredilmelidir. Medreseler ve okullar onarılmalı ve eğitim desteği sağlanmalıdır.

Çadır kentler, konteyner kentler ve briket evler gibi geçici çözümler yerine kalıcı yerleşim projeleri uygulanmalıdır.” diyerek insani yardım konusundaki problemlerin çözümüne yönelik önerilerini dile getirdi.

“Sürekli yardım sağlamak yerine, onları üretime yönlendirmek, kalkınma projeleriyle desteklemek ve yerel ekonomiyi canlandırmak en büyük önceliğimiz olmalıdır.”

Eryılmaz insani yardımda artık yaklaşımın değişmesi gerektiğine işaret ederek “Bu paradigma değişimi, hem Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili bakanlıklarının hem de uluslararası yardımların koordinasyonuyla mümkün olacaktır. Körfez ülkeleri, Avrupa ülkeleri ve Birleşmiş Milletler gibi kaynaklardan gelen yardımlar, Suriye’nin bir yıl içinde tamamen ayağa kalkması için kullanılmalıdır.

Yardım kuruluşları olarak temel görevimiz, insanlara uzun vadede bağımsızlık ve kendi ayakları üzerinde durma imkânı sunmaktır. Sürekli yardım sağlamak yerine, onları üretime yönlendirmek, kalkınma projeleriyle desteklemek ve yerel ekonomiyi canlandırmak en büyük önceliğimiz olmalıdır. Aksi takdirde sürekli yardıma bağımlı bir toplum yaratmak, hem o insanlara hem de ülke ekonomisine zarar verecektir.”  dedi.

 “Biz bu süreçte neler yapıyoruz?”

Eryılmaz, “Hüdayi Vakfı olarak, Suriye’deki yeni döneme uygun projelerle özellikle eğitim, medrese faaliyetleri ve sosyal destek alanlarında aktif rol almayı sürdürüyoruz. Bu kapsamda, ülkenin yeniden inşasına katkıda bulunmak amacıyla birkaç caminin yapımına talip olduk. Ayrıca Türkiye Diyanet Vakfı’nın da binlerce caminin tadilatını üstleneceği, imamlara belli bir süre maaş desteği sağlayacağı ve sonrasında bu camileri yerel yönetimlere devredeceği bir süreç planlanıyor.”

Vakfımız, Türkiye İl Milli Eğitim Bakanlığı ile iş birliği yaparak Barış Bölgesi’nde 7 İmam Hatip okulu kurdu. Bu okullarda görev yapan öğretmenlerin maaşlarının yarısını Mali Vakfı, diğer yarısını ise Hüdayi Vakfı karşılıyor. Ayrıca, okulların tüm giderlerini de Hüdayi Vakfı olarak üstlendik. İlerleyen süreçte, devralabilecek durumda olduklarında bu okulların yönetimini yerel idarelere devretmeyi planlıyoruz. Bunun yanı sıra Halep, Humus ve Şam gibi şehirlerde bazı eğitim müesseselerini gücümüz yettiğince işletmeye başladık.” ifadelerini kullandı.

 

Eryılmaz, Suriye’de ticaret başladığında ve istihdam sağlandığında yardım faaliyetlerine olan ihtiyacın büyük ölçüde azalacağını belirtti. Bu husustaki çalışmalar için Ankara’da İçişleri Bakanlığı, AFAD, Göç İdaresi Başkanlığı ve seçkin 10 sivil toplum kuruluşu temsilcisiyle birlikte düzenli olarak yapmış oldukları istişareler  ve toplantılarda gündem maddesinin, içeride ekonominin canlanmasını ve ticaretin başlamasını sağlayacak adımların atılması olduğunu söyledi.

“Suriye’ye giriş-çıkış yapabilmelerinin sağlanmasını talep ettik.”

Eryılmaz hükumet ve işadamlarına da düşen bazı işlerin olduğunu söyleyerek, “Bu kapsamda hükümetimizden, Türkiye’deki iş adamlarının ve Türkiye’de yaşayan Suriye asıllı iş insanlarının Suriye’ye giriş-çıkış yapabilmelerinin sağlanmasını talep ettik. İçeride ticaretin başlaması, ekonominin hareketlenmesi ve istihdamın artması bu bölgenin kendi kendine yetebilmesine büyük katkı sağlayacaktır. Önümüzdeki günlerde bu sürecin hayata geçmesini bekliyoruz.”

“Türkiye plakalı tırların Şam’a kadar, hatta Lübnan ve Ürdün’e kadar geçişine izin verilmesini talep ettik”

“Bir diğer önemli konu ise sınır kapılarından yapılan tır geçişleridir. Şu anda Türkiye plakalı tırlar, Cilvegözü, Öncüpınar ve diğer sınır kapılarından geçiş yaptıktan sonra içeride dolaşamıyor. Bu nedenle, hükümetimizden Türkiye plakalı tırların Şam’a kadar, hatta Lübnan ve Ürdün’e kadar geçişine izin verilmesini talep ettik. Önümüzdeki dönemde bu talebimizin de gerçekleşeceğini umuyoruz." ifadelerini kullandı.