YPG ve PKK’nın ABD nezdinde iki farklı örgüt olarak algılandığına işaret eden Hukukçu Ertuğrul Akar, “Bugün YPG/PYD, Türkiye’deki PKK’nın uluslararası alandaki organizasyonunun adıdır. Uluslararası meşruiyet sağlama çabası içinde olan bu yapı, terör örgütü olmasına rağmen, PYD/YPG adıyla tırnak içinde “meşru” bir aktör olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
Bir diğer terör örgütü ise HTŞ’dir. HTŞ, Türkiye de dahil olmak üzere Birleşmiş Milletler ve NATO’nun neredeyse tamamı tarafından terör örgütü olarak kabul edilmiş ve listelere alınmıştır. Bu süreçte şu noktayı iyi görmek gerekiyor: Bölgedeki devletlerin askeri olarak sahada görünmemeleri ya da az görünür olmaları, siyaseten orada olmadıkları anlamına gelmez. ABD, Fransa üzerinden desteğini bildirdi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ‘Biz YPG’ye desteğimizi sürdüreceğiz’ açıklamasını yaptı. Sistem şu şekilde işliyor: ABD, NATO ya da Birleşmiş Milletler adını siz koyun, ‘Benim YPG/PYD diye bir terör örgütüm var, sizin de desteklediğiniz bir örgüt var. Şimdi bu örgütleri bir tartıya çıkaracağız’ diyor.” İfadelerini kullandı.
“ABD: PYD/YPG’yi yönetimde kabul edeceksiniz.’’
Türkiye’nin, o dönemde (Esed rejiminin devrilmesi) Suriye’de yaptığı harekatlarıyla muhalif unsurlara destek vermeye başladığını söyleyen Akar, “ABD, ‘Tamam, ben askeri olarak burada olmayacağım ama siz de YPG/PYD’yi yönetimde kabul edeceksiniz’ mesajını veriyor. Şu anda pazarlıklar bu aşamada devam ediyor. Trump’ın geçmişteki açıklamalarını hatırlarsak, Türkiye’ye üstü kapalı olarak şöyle bir mesaj vermişti: ‘Biz biliyoruz ki oradaki olayların arkasında Türkiye var. Hukuka uygun olmayan bir şekilde Suriye’ye müdahale ettiniz.’ Bu açıklama, ‘Benim terör örgütü listemde olan birine müdahale ettiniz. Eğer böyle yapıyorsanız, ben de kendi terör örgütümü korurum’ anlamına geliyor.
ABD, ‘YPG/PYD’yi lağvetmiyorum, eğer bunu istiyorsanız, onların unsurlarını yeni oluşacak yönetimde görmek zorundasınız’ diyor. Şu anda pazarlıklar bu şekilde devam ediyor. Batı, YPG/PYD’yi sözde Kürtlerin temsilcisi, özde ise siyonist Batı rejiminin Orta Doğu’daki bir aracı olarak yönetimde yer almasını istiyor. Bu durum netleşmeden, YPG/PYD’nin Fırat’ın doğusundan çekilmesi mümkün görünmüyor.” İfadelerini kullandı.
“Hiçbir güç, Türkiye’nin bu bölgede tek başına tahakküm kurmasına izin vermek istemiyor.”
Esed rejiminin devrilmesine yol açan harekat sırasında PKK-YPG’li teröristler Münbiç ve Halep arasındaki bölgede ilerlemelerde bulunduğuna dikkati çeken Akar, ”Silahlı bir müdahale elbette olabilir. Türkiye bu konuda kararlı. Dışişleri Bakanı’nın da belirttiği gibi, böyle bir operasyon gerçekleşirse bu, Suriye’de yapılan önceki operasyonlar gibi olmayacak. Çünkü şu anda farklı bir süreç yaşanıyor: Yeni bir yönetim oluşturuluyor. Hiçbir güç, Türkiye’nin bu bölgede tek başına tahakküm kurmasına izin vermek istemiyor. Bu yüzden YPG/PYD’yi olabildiğince destekleyecekler. Ancak pazarlıkların nasıl sonuçlanacağını bilmiyoruz.’’ diye konuştu.
“Bu sürecin devlet tarafından öngörüldüğünü de belirtmek gerekir.”
Türkiye’nin, 2019 yılında Suriye’de Barış Pınarı Harekatı ile birlikte Fırat Nehri’nin doğusunda bir miktar kontrol sağladığını ifade eden Akar sözlerini, “Bu sürecin devlet tarafından öngörüldüğünü de belirtmek gerekir. Nitekim, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin başlattığı süreç, doğrudan bu gelişmelerle bağlantılıdır. Sürecin sonunda PKK’nın tüm kolları üzerinden hem Türkiye hem Suriye’de bir tehdit oluşturulacağı ve bu tehditle bir yasal rejim inşa edilmeye çalışılacağı belliydi.
Şu anda Türkiye bir yandan PKK’yı çözmeye çalışırken, diğer yandan ABD ile pazarlığa oturup YPG/PYD sorununu çözmek istiyor. Bu kolay bir süreç olmayacak ancak irade göstermek gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı düzeyinde yapılan açıklamalar net: “Ya silah bırakacaklar ya da hep birlikte yok olacağız.” Ancak buradaki kritik soru şu: Silah bırakma, yönetim içerisinde yer almak mı anlamına geliyor? Şu anda bunu kimse bilmiyor; ne ABD ne YPG ne de Türkiye için bu durum netleşmiş değil. Şu anda pozisyon alma yarışı sürüyor.” diyerek noktaladı.