Ankara Ticaret Odası (ATO), sadece sektörlerin sorunlarını dile getiren bir yapıdan sıyrılarak şehri bütünüyle ele alan bir oda tanımı yaptı. Katılımcı yönetim anlayışı ile ticarete farklı bir anlam kazandıran Ankara Ticaret Odası yöneticileri, öngörülü bir şekilde geleceği inşa etmek için büyük uğraşlar vermeye devam ediyorlar. Coğrafi işaretler, kültürel miraslar, bölgesel zenginlikler, markalama süreçleri gibi konularda ürettikleri çözümler ve projeler ile hem Ankara’da hem de Türkiye çapında Ticaret Odası kavramının misyonuna katkıda bulundular.
Ortak akıl ve dayanışma kültürü üzerine inşa edilmiş bir yönetim anlayışıyla hizmet vererek Türkiye’de “Ticaret Odası” tanımına, algısına farklı bir boyut kazandıran Ankara Ticaret Odası’nın öne çıkan isimlerinden biri de ATO Yönetim Kurulu Başkan Vekili ve Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz…
Aynı zamanda Türkiye Kent Konseyleri Birliği Başkanı olan Halil İbrahim Yılmaz ile İstiklal Gazetesi okurlarına özel bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Bundan önceki süreçte Ankara Ticaret Odası’nın çalışma şekli, prensipleri neydi; siz bu tanımlamayı nasıl değiştirdiniz?
Halil İbrahim YILMAZ: Ticaret odaları sadece üyelerinin matbu evraklarına katkı yapan, küçük sorunlarını çözen, firmaların evrak akışına kolaylık gösteren yapılar değildir. Ticaret odaları, gelecek vizyonu hazırlayan, yeni nesil ticaretler ile üyelerini buluşturan, hayatın yoğunluğu içerisinde zor şartlarla mücadele eden üyelerin gelecek vizyonunu koruyan yapılar olmak zorundadırlar. Odalar, çağın ihtiyaçlarına göre yeniliklerle üyelerini tanıştıran bir vizyon ortaya koymadıkları sürece gelecek yüzyılın ihtiyaçlarını, gelecek yüzyılın istihdamı ve inovasyonu ile ilgili dünyadaki gelişmelerle ilgili üyelerini buluşturmadığı zaman, gelecek yüzyılın vizyonuna hazır bir üye profiline katkı yapmadığı ve mevcuttaki durumu kolaylaştıran bir sınırda kaldığı zaman bir dönem sonra anlamsız hale geliyorlar. Bu yüzden ticaret odaları, kamu niteliğinde sivil toplum örgütü olma sorumluluğu içerisinde üyelerinin yaşadığı kentteki sorunlardan üyelerinin sosyal ihtiyaçlarına kadar, kültür sanattan ekonomiye, istihdamdan eğitime kadar her alanda içerik çalışan, her alanda görüş olgunlaştıran, her alanda çözüm üreten, yaşadığı kentin standartlarını yükseltmeden üyelerinin standartlarının yükselmeyeceğini bilen, üyesinin kendisi iyi hissetmediği bir kentte ticaretin de yapılamayacağını anlayan bir yapı olmak zorunda.
Avrupa Birliği’nin tanımladığı 1100’den fazla nace kodu var. Biz bunları Ankara Ticaret odasında 8 ayrı grupta şekillendirdik. 8 meslek grubunun anlık ihtiyaçları, sorunları değişiyor. Bunlara anlık cevaplar, anlık içerikler, anlık yeni vizyon ve ilgili tartışmalar ve deneyim paylaşımları şeklinde yeni bir vizyon ortaya koymadığımız zaman kendini tekrar eden, üyenin hiçbir sorununu çözemeyen ve anlamsız bir şekilde üyeden sadece aidat alan bir yapı oluruz biz.
Ticaret odaları, üyelerinin aidatı ile üyelerinin ihtiyaçlarını ve gelecekteki sorunlarını ilişkilendirebilen bir vizyonla yönetildiği zaman anlamlı hale gelir. Sadece ticari hayat, ekonomik sorunları değil gelecekteki ihtiyaçları üzerine de çalışan bir yapı oluşturduk. Kısaca ticaret hayatının düzenli bir şekilde devam etmesi için sosyolojik hayatın da düzenli bir şekilde devam etmesi mümkün.
Sosyal hayattan kopmuş bir ticaret odası, kentin ihtiyaçları üzerine çalışamaz. Çalıştığı kentin ihtiyaçlarını bilmeden o kentte ticaret yapamazsınız. Bir kentte ticaret yapabilmeniz için ticaret yapacağınız profille ilgili bilgi sahibi olmanız, ihtiyaçları ölçmeniz gerekiyor. Hala Ankara’yı memur şehri zanneden insanların yaşadığı bir yerdeyiz biz. Bu kentteki memur sayısı şu an 200 bini geçmiyor. Ancak 1 milyon 900 bin çalışan sayısı var. En önemlisi, bu kentin 13 organize sanayi bölgesi var. Çubuk’taki Hayvancılık İhtisas Bölgesi’nden Elmadağ’daki Mobilya İhtisas Bölgesi’ne, Uzay ve Havacılık İhtisas Bölgesi’nden Polatlı Organize Sanayi Bölgeleri’ne, Dökümcüler Organize Sanayi Bölgesi’nden Ankara Sanayi Odası’nın 1, 2, 3 Organize Sanayi Bölgeleri’ne, Anadolu OSB’den Başkent OSB’ne kadar, dünyanın büyük birçok üreticisinin gelip pozisyon almaya çalıştığı, ticaretin yıldızı haline gelmiş bir bölgedeyiz. Ankara, Organize Sanayi Bölgeler kenti. Örneğin kentin merkezinde olmasına rağmen üretimin kalbinin attığı yer olan OSTİM, dünyada şöhret sahibi bir yerdir.
Kısaca Ankara, küçük ve orta ölçekli firmaların sanayi dönüşümünü sağladığı ve dünyaya ürün sattığı bir vizyonun kentidir. 13 Organize Sanayi Bölgesi’nin olduğu bir kent, sadece memurların yaşadığı bir kent zannedilir ise, ihtiyaçları da onunla ilişkilendirilirse sonuç hayal kırıklığı olur.
- Ankara Ticaret Odası olarak birçok ödül aldınız. 15 Ekim 2024 tarihinde de OSTİM Teknik Üniversitesi’nde düzenlenen törende ATO Yönetim Kurulu Başkanı Gürsel Baran'a, Türkiye'nin ve Ankara'nın ticari alandaki gelişimine sağladığı katkılardan dolayı "Üstün Hizmet Ödülü" verilmişti. Başkan Gürsel Baran, ödülü aldıktan sonra yaptığı konuşmada Dünya Odalar Yarışması'nda birinci olarak "En İyi Oda Sistemi İnovasyon Projesi" ödülü aldığınızdan bahsetmişti. ATO olarak isminizin bu kategoride yer alma sebeplerini nasıl açıklarsınız?
Halil İbrahim YILMAZ: Biz burada bir markalaşma süreci yaşadık. Teknoloji kullanmak vasıtasıyla üyelerimizin hizmetlerini ne kadar kolaylaştırabileceğimizi göstermiş olduk. Uzaktan işlem yapılması durumunda ücret ödemeden, ATO’ya gelmeden çok daha az zaman harcayarak ve ekonomik kayıp yaşamadan hizmet yapılmasını kolaylaştırdığımız için bu ödülü aldık biz. Ankara Ticaret Odası olarak üyelerimizin oda ile ilgili iş ve işlemlerini kolaylaştırmak, etkin ve hızlı hizmet vermek amacıyla ATONET mobil uygulamasını hayata geçirdik. Bu uygulamamız, özellikle pandemiden bu yana üyelerimizin üzerindeki yükü bir hayli azalttı.
Bunun dışında Türkiye’de hiçbir odanın yapmadığı onlarca yenilik yaptık biz. Örneğin, 25 dakikada şirket kurulumu ATO’da gerçekleşti ve bu odada kolaylaştırıldı. İnsanların haftalarca bekleyip, ticaret sicilinden randevu oluşturmaya çalıştığı o zor süreçleri kolaylaştırarak “Ben şirket kurmak istiyorum” diyenin toplam 25 dakikada şirket kurmasını sağlayan bir yapı oluşturduk. Bu teknolojik dönüşüme yeni başlamadık biz.
Bunu yapmakla kalmadık. Oradaki bütün evraklarını, matbu evraklarını ve ticaret hayatı içerisindeki karşılaşacakları zorlukları kolaylaştıracak bilgi notlarına kadar, tutacağı işletme defterinden diğer tüm dokümanlarına kadar kuruluşa hediye ederek bir süreci başlatmış olduk. Bunu da ilk kez Ankara Ticaret Odası yaptı.
- Ankara Ticaret Odası’nın en önemli misyonu nedir?
Halil İbrahim YILMAZ: ATO olarak en önemli misyonumuz üyelerimizin hayatını kolaylaştırmaktır. Üyelerimizin olmadığı, ticaret yapamadığı, para kazanamadığı, nefes alamadığı bir yerde ticaret odası olsa ne yazar olmasa ne yazar. Bu nedenle üye merkezli bir oda anlayışı ortaya koyduk. Bu konuda hem Ankara Ticaret Odası Başkanımız Gürsel Baran hem yönetim kurulu üyelerimiz hem de 192 seçilmiş meclis üyemiz, bunların her biri kahramandır.
ATO’da şöyle bir demokrasi anlayışı var; ‘Aynı işi yaptığınız komşunuzdan oy alarak seçiliyorsunuz!’ Bundan daha iyi bir demokrasi süreci yoktur.
Düşünün, ikiniz de cam ticareti yapıyorsunuz, yan yana dükkanlarda rekabet halindesiniz. O komşunuzun oyunu alarak seçiliyorsunuz. Ya da ikiniz de manifaturacısınız, ikiniz de aynı kumaşı, aynı pazeni satan kişiden oy alarak seçiliyorsunuz.
Bu kadar net ve şeffaf bir seçim sürecinden sonra üyesine odayı kapatmayan, herkesin seçme ve seçilme hakkının önünü açan, komitacılık yapmayan, herkesi seçimlere davet eden, 102 bin aktif üyesinden taraf ve zorluğa rağmen 55 bininin oy kullanmasını sağlayan bir demokrasi şöleninden sonra bu oda 192 yeni meclis üyesini seçti. Yani geçen sene bu yapının yüzde 70’i değişti. Bu 192 meclis üyesinin her biri sektörünün kahramanıdır. Sektörünün gelecek vizyonudur. Çünkü her üye ile temas kurdular, her bir üyenin beklentilerini öğrendiler ve o beklentilere göre burada alın teri döküyorlar. Ticaret odasında herhangi bir üyenin tanımadığı seçilmiş profil yok artık. 260’a yakın komite üyesi seçildi. Bu komite üyelerinin her biri sektörel sorunları neredeyse her hafta buraya gelerek tartışıyor ve çözüm üretmeye çalışıyorlar.
ATO’da, kendi ticarethanesinde ve kendi evindeki ihtiyaçlara ayırması gereken zamanı üyesine ve kentine ayıran bir adanmışlar topluluğu oluştu. Ötekileştiren, kutuplaştıran değil politik görüşüne bakmadan, siyasi görüşleri birbirine karşı kamplaşma konusu yapmadan, ticaret ortak paydasında ticaret müştereğinde müthiş bir katılımcı kültürle ortak akılla sadece gelecekteki sorunları çözmek ve o an yaşanan sorunlara çözüm üretmek maksadıyla kanun koyuculara dikkatli bir dille sorunları taşıyarak, o sorunları çözüp üyesinin hayatını kolaylaştıran bir vizyona sahipler. Birbiriyle dövüşmeyen, kamplaşmayan, ticaret hayatını kolaylaştıran, istihdamın önünü açan bir yönetimimiz var. Bunun olumlu sonuçları elbette üyelerimize yansıyor.
- Ticaret odalarının önemi nedir? Bir kentte ticaretin gelişmesi dışında ne gibi katkıları var? Ayrıca ticaretin gelişmesinin sosyolojik yapıda meydana getireceği pozitif değişimlerden bahseder misiniz?
Halil İbrahim YILMAZ: Bir kentte genç nüfusun işsizlik oranını azaltmak istiyorsanız, bir kentteki kamplaşmayı yok etmek istiyorsanız, kriminal davranışları azaltmak istiyorsanız o kentte ticari hayatı geliştirmek zorundasınız. Ticari hayata yapacağınız katkı, vereceğiniz emek, ayıracağınız zaman lütuf değildir. Kendinize vereceğiniz bir zamandır. O kenti normalleştirirseniz yaşam standartlarını yükseltirsiniz. O kentteki huzuru arttırırsınız.
- Bir söyleşinizde Ankara’nın ‘Başlangıçlar Kenti’ olduğunu ifade etmiştiniz. Bunu biraz açar mısınız? Bu söyleminiz sadece ticaretle mi ilgiliydi?
Halil İbrahim YILMAZ: Ankara’nın ticari tarihinde önemli bir nokta olan Çıkrıkçılar Yokuşu var. 1000 yıl önce bu kentte bir Ahi Devleti vardı. Sadece bu kentte değil dünyadaki ticaretin kurallarıyla alakalı en büyük diyalog, en büyük hoşgörü, en büyük zemin ve en büyük geri dönüşümün alındığı o Ahi kültürünün kalbinin attığı bir kenttir Ankara.
Hacı Bayram-ı Veli’nin etkileşim içinde olduğu bir yapıdır burası. Bu kentteki tasavvuf bile ticaret ile gelişmiştir. O Ahi kültürünün kalbinin attığı Çıkrıkçılar Yokuşu’ndaki üyelerimizle hazırladığımız bir belgesel filmde şöyle cümleler kullanıldı:
“İnsanlar ticaret için gelirlerdi bize ama kız çocuklarını emanet edip diğer dükkanlarına alışverişe devam etmek için giderlerdi”
Bu kentte öyle bir ticari kültür vardır ki en mahremimizi, en değerlimizi, çocuklarımızı emanet edip hayata devam ettiğimiz, diğer ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bir etkileşim alanıdır ticaret. İnsan çocuğunu bile birine emanet edebiliyorsa geleceğini de ona emanet edebilir. Ticaret bu açıdan bu kentteki sosyal hayatın kalbinin attığı yerdir. Ve bu Ankara’da yeni bir şey değil. Ticaret hayatıyla ilgili bütün güzelliklerin de başladığı kenttir Ankara. Biz burada 1000 yıl önceki hikâyenin devamlılığını sağlamaya çalışıyoruz.
Bu toplum sanayi devrimini kaçırdı. Dolayısıyla biz toplum olarak, üretimin içinde olmadığımız için sanayi devrimini gerçekleştiren ülkelerin kirlettiği bir dünyada, sağlığımızla beraber sanayi devriminin sadece bedelini ödedik. Yani sanayi devriminden nasiplenemeden, orada kalkınma fırsatını yakalayamadan sadece olumsuz etkilerinin bedelini ödeyen bir toplum olduk.
İkinci kez dünyadaki yeşil dönüşümün ve yeni nesil teknolojilerin, yeni nesil sektörlerin gelişiminde sorumluluk alması, 30 milyona yakın genç nüfusumuzla beraber bu konuda lokomotif olup dünyadaki o 1 milyara yakın akraba topluluk diyebileceğimiz, kolay iletişim içerisinde olacağımız topluluklarla bu tarafımızı geliştirip vizyonumuzu ortaya koymazsak, 30 milyon gencimizi üretimin içine sokamaz isek eğer yeşil ekonomi dönemini de kaçıracağız, kreatif sektörleri de kaçıracağız.
- Kreatif sektörler konusunu biraz detaylandırabilir misiniz? Üretim açısından önemi nedir?
Halil İbrahim YILMAZ: Kreatif endüstri adını alan yeni gelişim ve kalkınma modeli, insan yaratıcılığı, fikirler, bilgi ve teknoloji içerisinde ilerleme sağlayan son etabın adıdır aslında. Kreatif sektörlerin olmadığı bir yerde siz üretim yapamazsınız. Ancak torna bölümünde vida yaparsınız. Yeni nesil bir üretim yapamazsınız.
Kreatif düşüncenin olmadığı toplumlar rekabet edemezler. Dünyada iki katrilyon dolarlık bir ekonomi var şu an kreatif sektörlerde. Türkiye’de şu an 280 milyon dolarlık bir hacmi var. Gelecek yüzyılda olmazsa olmazımızdır bu. Kreatif sektörlerin bir organize üretim bölgesinde toplanması, 2 milyon üniversite mezununun yaşadığı, 400 bine yakın üniversite öğrencisinin olduğu, 48 bin doktora sahibi bireyin yaşadığı, 190 bin yüksek lisans yapmış insanın hayatını devam ettirdiği bir kent, kreatif sektörlerde öncü olmak zorundadır. Dünyadaki bu pazardan nasiplenmek zorundayız.
Bu topraklardaki 85 milyon bireyin geleceğini, vizyonunu, demokrasinin kalbinin attığı kent olan Ankara’dan ateşlemek zorundayız. Ankara bu açıdan değerlidir. Kültür-sanat kadar kreatif alanlarda da merkez olmak zorunda olduğu için bu konuda bir irade koyduk biz. Yani reklamdan mimariye, sanattan beceriye, tarımdan modaya, bilimden videoya, fotoğraftan müziğe, performanstan yayıncılığa, araştırmadan geliştirmeye kadar hayatın her alanındaki uzmanlaşacak arkadaşlarımızın vizyonunu ortaya koyabileceği bir alandan söz ediyoruz.
Kreatif sektörlerin gelişmediği bir ülkede üretim olamaz. O sebeple bu alanı pas geçmeyelim diyoruz. Görünüşte bunun ticaret odasına ne faydası var diye düşünülebilir. Bugün 1100 nace kodunda kreatif sektörlerle tanışmamış olan üyelerimiz yok olmaya mahkumdur. Dünyanın gittiği yönün tersine koştuğunuz zaman kaybetmeye mahkûm olursunuz. Yeniliğe açık olmadığınız zaman sadece duvara çarparsınız. Bir gemi olarak düşünürseniz dünyayı, bu gemi bir öne doğru giderken siz ters yöne doğru koşarsanız sadece geminin kalıplarına, sacına çarparsınız ama bir sonuç alamazsınız. Bu gemi içerisindeki vizyon ne ise ona tutunmak zorundayız.