Enteresan bir ülkeyiz. Histerik bir mekanizmanın hepten ve temamen etkisi, kontrolü ve sistematiği altında inim inim inliyoruz. Bu histerik depresyonların etkisi altında kalan zümre, geri kalanların tamamını bu psikoloji altında kagetorik kriminalizeye tabi tutarken, tarihsel olarak mebzul miktar ve üstelik hatırı sayılır malzemeyi dibine kadar istismar ederek meşruiyet(!)hakkını da kendi hanesine yazmaktadır.
Enteresan bir ülkeyiz. Histerik bir mekanizmanın hepten ve temamen etkisi, kontrolü ve sistematiği altında inim inim inliyoruz. Bu histerik depresyonların etkisi altında kalan zümre, geri kalanların tamamını bu psikoloji altında kagetorik kriminalizeye tabi tutarken, tarihsel olarak mebzul miktar ve üstelik hatırı sayılır malzemeyi dibine kadar istismar ederek meşruiyet(!)hakkını da kendi hanesine yazmaktadır.
Bu histerik mekanizma, zaman zaman pusuya yatmış ve zaman zaman da deli dumrul misali köprünün tam orta yerine oturup gelenin gidenin neye ve ne kadara tekabül ettiğinin de tek yetkilisi olduğunu deklere etmekten yana haya etme gereği dahi duymamıştır.
Üstelik bütün bunları yaparken kendisini çek etmek bir tarafa tek yetkilinin, haklının kendisi olduğuna ve kriminalize ederken de hata yapma olasılığına verdiği sıfır dolayısıyla pek hoyrat davranmıştır.
Gücün yozlaştırması ve bu yozlaşmanın tetiklemesi sonucunda zühur eden histerik mekanizma, kendisinin tarihsel mağduriyeti üzerinden meşruiyet ve hak elde etme gayreti, toplumun geniş kesimlerince yutulan zehirli elma şekeri kabilindendir.
Geline noktada layüsel davranışın temelini teşkil eden mağduriyet ve hak sahibi olma inancı, doğrunun-yanlışın, hakkın-batılın, vatansever-vatanhaini, hukuki ya da hukuk dışılığın ayrımı ve hükmünüde yine bu zümrenin tekeline vermiştir.
Histerik mekanizma devrededir ve mekanizmayı elinde bulunduran güç ve zümrenin tartışılması dahi ahlaki bir zeminin dışına düşmesi (!) dolayısıyla dile getirmek, itiraz etmek, eleştirmek ya da benzeri bir tavrın içerisine girmekte, bir başka ahlaksızlık, hukuk dışılık ve dahi vatan hainliğinin açık ve net göstergesi olarak pazara sürülmektedir.
Mevzunun bu denli zıvanadan çıkışının sosyolojik, tarihi, siyasi, hukuki, dini ve psikolojik bir sürü gerekçelerinin olmasıyla birlikte, toplumun hiç bir kesiminin masum olmadığı gerçekliğini de açıkça ortaya koymak gerekmektedir.
Oysa ülkemiz, son derece kaliteli bir hukuk metnini ve pratiğini, örneklik teşkil edecek bir siyasi ve sosyolojik pratiğini ve toplumun bütün kesimlerinin birbirini son derece iyi anlayan, sayan ve seven bir toplum olmasına salık verecek son derece yoğun, can kanırtan travmalar ve örnekliklerle doludur.
Oysa bütün bu kazanımların son derece pahalı olmalarına karşın alabildiğince ucuza harcamış ve heba etmişliğimizden mütevellit kronik bir maraza haline gelmiştir. Tüm kesimlerin kendilerine ve hatta tam cüsselerine denk düşen nüvelere karşın takındığı umursamaz tavır, en temelde kendilerine, kendi değerlerine takınılmış ahlaksız bir tavır olduğu şuurunu teğet dahi geçmemiştir.
Vahim olan ise, yaşanmış onca acı tecrübelere bir o kadarını daha eklemiş ve eklemeye devam ederken, sistem ve gücün el değiştirmesi sonucunda yine aynı marazadan muzdarip yazılar yazacağımdan yana kuşku duymamaktayım.
Bir şekilde sapıtıyor, saptırılıyor, aldanıyor, aldatılıyor, eğitilmiyor ve bu minval üzere eğitiliyoruz.
Aradan elli yıl geçiyor ve biz yine silbaştan başlıyoruz...