El-Kuddûsu. Hatadan, gafletten münezzeh olan Allah’ın adıyla.

Her hata yapanı atalım (mı?). Size bir şey söyleyeyim, siz ister kabul edin bu gerçeği ister etmeyin ama üzerinde birkaç dakika düşünün lütfen. Oda şu: İnsanlar, insanlarda Allah’ın El-Kuddûs sıfatını görmek istiyor. Hatasız olunacak, hiç gaflete düşülmeyecek. Bu konuya daha öncede değinmiştim fakat önemine binaen tekrar değinmek istedim.

Kadınsa kocasında, erkekse hanımında, hocaysa talebesinde, talebeyse hocasında vb hiç hata görmek istemiyor, görünce de affetmek istemiyor.

Karşısındakini hatasız ve gafletsiz görme konusunda insanları sıralamaya koyarsak, bunların en zararlı olanı, toplumu yönlendirenlerin içinden çıkar.

İslam’da “kişi fetvasını söyler, isabet ederse iki, etmezse bir sevap alır” diye bir inanış vardır. Bu müctehidler için yani kıyas ehli için söylenir. Fakat günümüzde üstü kapalı olarak aslında birçok kişi gizli müctehidlik yapıyor zaten. Kendisi “ben müctehid değilim” desede yapıyor. Sadece adı konmamış. Aslında günümüzde mezheplerde çok ama adına mezhep denmiyor. Olsun, ben hiçbirinden şikâyetçi değilim. Tabiki müctehidler günümüzde de olacak. Şikayetim anlayışta. Kimse kimsenin hiç bir yanlışını affetmiyor, hani isabet etmezse bir sevap alıyordu, sen niye kızıyorsun “onun görüşü doğru değil” de geç. Yani görüşünde isabet etmezse bir sevap alırdı, eee, sen sevap alan adamı neden topa tutuyorsun? “Ama o yanlış yapıyor” Yapsın. Beşer zaten yanlışlara düşer değil mi? Yanlış yapmayan hani sadece Allah’tı? Cevap hazır: “tabiki hatadan münezzeh olan sadece Allah. Biz kimseyi Allah ile kıyaslamıyoruz.”

Yalan. Daha doğrusu yalan değilse bile, kişi kendi de farkında değil durumun. Karşındakinin her yanlışında ona saldırır, ona beşer olması hasebiyle hiç hata payı bırakmazsan, bu senin hatasız kul istediğin anlamına gelmez mi?

Gelir.

O halde bize düşen görev beşeri münasebetleri müslümanca yürütmek değil midir? Evet öyle. Öyleyse ne duruyoruz gereğini yapalım.

Her ramazanda, orakla ekin biçer gibi bizimle aynı saatte sahura veya iftara başlamayanları biçiyor atıyoruz. Aynı saatte bayram yapmayanları da. Bu ne bağnazlıktır böyle? Sen kendi tebana “kardeşler bize şu saatte şu olur, öteki kardeşler bize göre yanlış yapıyorlar” dersin olur biter ama “kardeşler” dersin “mürted veya münafık” demezsin. Hem tarafları o kişi veya kişilere karşı kin kaplamaz hem de sen müslümanca tavır sergilemiş olursun.

Bu konuya ramazandan, bayramdan örnek versek de, bu durum her konuda aynı seyrediyor.

Ramazanda Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır’la bir tartışma yaşandı. Konu imsak vakti. Diyanetin biraz daha erken imsak ilan ettiğini söyleyen biri çıktı. Abdülaziz Bayındır, Diyanet İşlerinin yanıldığını söyledi. Diyanet sorumluları gayet medenice konuya itiraz ederken, başka yerde bazı İslam’ın içtihat kurallarına uymayan Müslümanlar Bayındır’ın asılması, kesilmesi gerektiğini söyledi. Gide gide onu kafir ilan etmeye kadar gittiler.

Aman Allah’ım! Bu ne! Bir ayet, bir mütevatir hadis mi inkar etti bu kişi? Hayır. Güneşin ışınlarının falan saatte yansıdığını söyledi. Hata mı? Olabilir. Hata dersin olur biter… Bitmiyor…

Bin yıl önce, mezheplerde birbirine o kadar zıt konular varken, onların hak mezhep olduğunu söyleyen ve anlayış gösteren bizler, nasıl olurda günümüzde kardeşinin yanlışına böylesine çirkin tepki gösteririz? O zamanla bu zaman arası dinde bir değişme mi var?

El-kuddûs sıfatını herkes herkeste görmek istiyor.

Akideyi ihlal eden hatayla, günlük farklılıkları ihlal eden aynı kefeye konamaz. Ey İslam alemi eğer varsan kendine gel.

Selam olsun, Allah’ın ölçüsüyle ölçen kullara.
twitter.com/senlikogluemine