Her gün medya aracılığıyla dünyanın herhangi bir şehrinde meydana
gelen patlama ve saldırı haberlerini alıyoruz. Her gün onlarca,
yüzlerce masum insan şehit oluyor. Her gün başka anneler evlat
acısı çekiyor, her gün başka çocuklar anne-baba acısı çekiyor.
Afganistan, Doğu Türkistan, Amerika, Bangladeş, Myanmar, Filistin,
İsrail, Avrupa, Suriye, Türkiye… saymakla bitmeyecek kadar uzun bir
liste..
Zulüm her yerde zulüm fakat yapılış tarzı farklı.
Gazeteyi açıp Amerika’da genç bir çocuğun okuduğu okula girerek
sınıf arkadaşlarını ve öğretmenlerini taradığı haberini okuyoruz.
Başka bir yerde Arakan’da sırf Müslüman olduğu için katledilen
yüzlerce masumun fotoğrafını görüyoruz. Meksika’da market kasasını
soymak için market sahibi ve tüm ailesini öldüren hırsızın
videosunu izliyoruz. Çin’de milyonlarca insana adeta Eski Mısır
dönemindeki kölelik sisteminin uygulandığını duyuyoruz. Gazetelerin
ikinci sayfalarında aile içi anlaşmazlıkların bireylerin
birbirlerini öldürmeleri ile sonuçlandığını okuyoruz, iki taksi
şoförünün yolcu alma kavgası ölümle sonuçlanıyor. Trafikte seyreden
insanların ego çatışması ölümle sonuçlanıyor
Ve yine örneklemekle bitmeyecek kadar uzun bir liste..
Şimdi yaşanan olayları biraz daha detaylı şekilde gözden
geçirelim... Neden oluyor bunlar?
Ülkeler arası çatışmalardan başlayıp, ülke içi çatışmalar,
toplumlar arası çatışmalar, aileler arası çatışmalar ve bireyler
arası çatışmalara kadar daireyi küçülttüğümüzde, tüm bunların
sebebinin hayatımızda ki su ve hava gibi yasamak için ihtiyacımız
olan, olmazsa olmaz olan Sevgi ve daha önemlisi Saygı eksikliğinden
kaynaklanıyor olduğunu fark edebiliriz.
Her memlekette, her millette müthiş bir sevgi, hoşgörü, merhamet,
ve barış eksikliği hakim. Sevgisizlik ve bencillik hat safhada.
Akıl ve vicdan devre dışı bırakılmış. “Toplum” şeklinde yaşamanın
temeli olan “biz” kavramı unutulmuş durumda. Sevgi, her insanın
isteyeceği, ahlakı, kişiliği, inancı, kültürü, yaşam tarzı her ne
olursa olsun, her insan çevresindeki insanlarda sevgiyi arar fakat
sevgiyi bu kadar önemli gören insanların yalnızca çok az bir kısmı
saygının da, en az sevgi kadar önemli bir duygu olduğunun
farkındadır.
Sevgi beklediğimiz ne kadar önemli bir duygu dahi olsa da, saygısız
olan bir sevgi çok basit eksik ve ilkel kalır.. Demek ki sevmeyi
istediğimiz insanlara karşı saygı beslememiz şarttır.
İnsanlar ve diğer canlılar ile arasında ki en büyük fark insanin
ruh sahibi olmasıdır. Bunun la beraber insan kendi ruhundaki
zenginliği oranında sevgiyi yaşar ve karşısındaki insanda o
özellikleri arar ve ona o nisbette saygı ve sevgi duyar. Saygı,
sevgi duyulan kişiye verilen değerin ifadesidir, ona ne kadar önem
verdiğinin, ne kadar ciddiye aldığının göstergesidir, saygısız
duyulan sevgi gelip geçicidir..
Is arkadaşınızı da dost görür seversiniz, yada mahalle
arkadaşınızı.. Fakat işinizi değiştirdiğinizde ya da başka bir
mahalleye taşındığınızda bu sevgi azalır.. Fakat gerçek saygı
duyulan kişi nerede olursa olunsun, ona derin bir sevgi
duyulur.
Saygı olmazsa insan karşısındaki kişiyi ne kadar severse sevsin,
herhangi ciddi bir durum oluştuğunda kendisini ona tercih etmekten
çekinmez. Kendi egosunu, itibarını ve gururunu korumak için onu
rahatlıkla gözden çıkarabilir, kendi düşüncelerini, hayata bakışını
onun üstünde tutar. Onun fikirlerini, düşüncelerini kabul
etmektense diğerinin kendisine inanmasını ister ve bu doğrultuda da
kendisi sabır, hoşgörü ve anlayış göstermektense karşısındakinden
bekler.
Dolayısıyla burada baskın bir davranış devreye girer ve sevgi
eksikliği veya diğer adıyla Zulüm baslar.
Zulüm ise kendi isteklerinin, doğrularının veya bakış açısının
başka insanlara zorlukla ve ısrarla dayatılması ve kötü
davranılmasıdır. Başka bir deyişle, bir kimsenin karşısındakini
vicdana aykırı olarak uğrattığı kötü durum, acımasızlık, haksızlık,
eziyet ve cefa şeklinde tanımlanabilir zulüm.
Zulüm veya sevgi eksikliği ise iman eksikliği ile doğru
orantılıdır. Allah’a olan inancı kalbinde yerleşmemiş insanda
bencillik ve sevgi eksikliği vardır. “Gerçekten, insan, 'bencil ve
haris' olarak yaratıldı. (Mearic Suresi 19. Ayet)”
Gerçek Müslüman ahlakında ise böyle bir davranışa yer yoktur, bir
Müslüman dünyanın neresinde olursa olsun başka bir insana
zulmedilmesine sessiz kalmaz, Allah in kendisine verdiği maddi ve
manevi tüm imkânlarını, aklini, zekâsını, vicdanini kullanarak
zulme engel olmaya ciddi şekilde çalışır, başkası benden daha zeki,
daha imkan sahibi, daha etkili diye düşünmez, engel olmaya
çalışır.
Her insan elbette sevilmek ister. Ancak sevilmek için önce sevmeyi
öğrenmek gerekir. İster en güçlü siyasetçi, ister en zengin iş
adamı, isterse bir fabrika işçisi olsun, yani mesleği her ne olursa
olsun, kalbi iman ve sevgi ile dolu bir insan asla zulmetmez,
zulmedenlere de göz yummaz.
Zulme ses çıkarmayan, zalime dur demeyen, hatta el altında destek
sağlayanlara Allah hem bu dünyada hem de ahirette mutlaka hesap
soracaktır.
Bu yüzden siz şu anda bu satırları okuyorsanız, kendinize
çıkarmanız gereken bir pay var olduğu içindir. Çünkü belki sizler
toplu zulüm yapmıyor olabilirsiniz ama, yakın çevrenize, hatta
kendinize bile zulmediyor olabilirsiniz. “Şüphesiz Allah, insanlara
hiç bir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine
zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44. Ayet)” Bu ayette Allah’ın bize
bildirdiği gibi zulüm, önce insanın kendinde başlar. Dolayısıyla
kalplere sevginin dolması için de önce kendi kalbinizden başlamanız
gerekir.
Dünya hayatının çok kısa olduğunu, bu kısa vakitte kaliteli ve
güzel yaşamanın da, sıkıntı ve acı içinde olmanın da insanın kendi
gösterdiği ahlaka bağlı olduğunu unutmadan yaşamak, sevmeyi
öğrenmede ilk adımınız olabilir.
Bir sonraki yazımda sevmek ve sevgide derinleşmenin insana
getirdiği huzur ve güzellik hakkında daha detaylı bilgilere
değineceğim.
oktaykocaman2013@gmail.com / https://twitter.com/oktay_kocaman