Hayat biraz da böyle bir şey işte. Kimileri haybeden gelir kimileri de haybeden gidiverirler. Hayat mı böyle? Hayatı bu hale getirenler mi bizleriz sorusunun cevabı, haybeden gelenlere itiraz etmediğimiz gibi haybeden gidenlere de üzüntü kabilinden bir tavır koymadığımız için, rahatlıkla bizleriz diyebiliriz.
Hayat biraz da böyle bir şey işte. Kimileri haybeden gelir kimileri de haybeden gidiverirler. Hayat mı böyle? Hayatı bu hale getirenler mi bizleriz sorusunun cevabı, haybeden gelenlere itiraz etmediğimiz gibi haybeden gidenlere de üzüntü kabilinden bir tavır koymadığımız için, rahatlıkla bizleriz diyebiliriz.
Bu Haybeden gelenler zümresi iyi bir eğitim alamamış zümredirler. Aynı zaman da aileden de terbiyeli değildirler ve zaten olmayan bir şeyi almaları da mümkün değildir. Sonradan görme olmaları hasebiyle tutup kökünden koparan görgü fukarasıdırlar.
Din, İman ve ahlak gibi değerlerden yana dem vurmaları sakın sizleri aldatmasın zira asla samimi, dürüst ve gerçekçi değildirler. Her zaman için sekülerizm Din ve ukbaya oranla hep daha öncüldür onlar için.
Ama aynı zaman da arada kalmış bir zümredir de. Hal böyle olunca '' hiç ölmeyecekmiş gibi '' uydurma bir mottoyu kendileri için sarılacak bir malzeme edinmiş ve bu motto üzerinden mevcut çirkef hali İslam ile irtibatlandırmaya çalışmışlardır.
Çalışmakla da kalmamış İslam'ın bir cüzü haline getirmiş ve sonucunda '' Tanrı'nın hakkı Tanrı'ya ve Sezar'ın hakkı Sezar'a '' diyerek, bambaşka mecralara savrulmanın temayüllerini açık etmiş ve içerisinde bulundukları senkretik Dinin dışa vurumuna da engel olamamışlardır.
Ehil ve samimi olmadıkları/ olamadıkları için Din ve sekülerizm arasında sağlıklı bir tercih yapamamış ve haliyle kalıcı, etkin ve gerçekçi tavır ve tutum gösterememişlerdir. Sonucunda Tanrı ve Sezar arasında sıkışıp kalmış zümredirler.
Tam bir fettan ve tam bir ajitatör olduklarını görmezlikten gelmiş ve hatta bu olmadık tavrın üzerinde hedonist tepinişler yapacak kadar da AR damarından taviz vermişlerdir. Durum böyle olunca akordu bozulmuş çalgı çengi cinsinden kulak tırmalayan ne idiğü belirsiz ama kullanıma müsait bir enstrüman olagelmişlerdir.
Zahmetsiz, emeksiz, çabasız yükselen oldukları için önlerine çıkacak herkesi ve her türlü değeri harcama potansiyeli taşıyan bu zümre, elden ele ve ucuzundan yer değişen arkadaşlıklar peydahlamışlardır.
Sahte, samimiyetsiz, ciddiyetsiz olmaları hasebiyle; bir ortamda bulundukları zaman ikram edilen çay ve kahve dahi tadını yitiriveriyor. Seçkin sınıfın bir üyesi olmaları dolayısıyla boş ve anlamsız vızıltıları dahi iltifat görmekte ve bu vızıltı zümrenin vızıltılarına başka payelerde hovardaca takdim edilmektedir.
Yapılan tüm olumlamalar yakışıksız olmasına ve yakışıksız düşmesine rağmen, sızım sızım sızlayan yüreklerin itirazlarının cılız ve etkisiz kalması, bu vızıltı zümrenin hedonist tepinmelerinde ki ayarın dozunun her geçen gün daha da artmasına engel olamamaktadır.
Hani çıkılan yol, varılmak istenilen hedef, kişinin ya da zümrenin samimiyet ve kalitesine bağlı olarak ya uzar ya da kısalır ya!? Hah işte bu sebepledir ki yolumuz uzadıkça uzuyor ve hedef bir türlü görüş alanımıza da girmiyor.
Küflü teoloji, kokuşmuş mottolar, samimiyet ile mesafeli duruşlar hepimizin ömründen ömür götürürken '' içimizde ki beyinsizler yüzünden bizleri de helak eyleme ya Rab '' duası daha bir anlam kazanıyor ve daha bir sıklıkla telaffuz ediliyor.
Kurumuş tenleri, çekilmiş kanları, soğuk yüzleri dolayısıyla, bağırlarından çıktıkları varoşların dahi kabullenmekte zorlandığı bu tipolojiler, aslında ne Tanrı ne de Sezar taraftarı değildirler. Hayatım boyunca deşifre ettiğim ve etmeye çalıştığım bu uyumsuzlar zümresi, evrim teorisini olumlayan mutasyon tipolojidirler.
İşin daha da endişe veren tarafı ise, bu mutasyonun nerelere kadar uzanacağını kestiremiyor oluşumuzdadır…