Türkiye halkı olarak son derece kozmopolit ve dolayısıyla haylice renkli bir kültür, inanış, davranış ve kabulleri olan bir ülkeyiz. Yıllarca bu yapımızı bizim aleyhimize kullanan ve bu kullanıma müsait oluşumuz dolayısıyla üzerimizde her türlü zenginlik, şatafat ve şehvet tepinişleri yapanları aval aval izleyip durduk.
Türkiye halkı olarak son derece kozmopolit ve dolayısıyla haylice renkli bir kültür, inanış, davranış ve kabulleri olan bir ülkeyiz. Yıllarca bu yapımızı bizim aleyhimize kullanan ve bu kullanıma müsait oluşumuz dolayısıyla üzerimizde her türlü zenginlik, şatafat ve şehvet tepinişleri yapanları aval aval izleyip durduk.
Her farklı yapı kendilerinden olan(!) kişileri yine kendilerini temsil ! amaçlı bir takım yerlere gönderip bir takım makamları ve yetkileri onların eline ve insafına terk ettiler. Makamı, etki ve yetkiyi eline geçirenler, bağırlarından çıktıkları toplumu ve onların talep, beklenti ve gereksinimlerini ellerinin tersi ile itmelerinin yanısıra bambaşka eylem ve söylem içerisine girmişliğin pervasızlığını hiç çekinmeden o toplumun gözlerine soktular.
Seçilinceye kadar içerisinde bulundukları topluma söylenmedik yalan, verilmedik vaat, çalınmadık kapı, eğilinmedik el bırakmayan bu ahlak ve kişilik özürlüler; makama geçip imkan ve olanakları ellerine alıralmaz bütün nimetleri salt kendileri ve yakınlarına serdetmekten yana zerrece hicap duymamışlardır.
Bu utanmaz, arlanmaz ve durdurak bilmez anlayış ve uygulama, hemen hemen her tür toplum, inanış ve kültürel yapıların değişmez kaderi kabilindendir.
Dinciler dinci görünenlerden yana, muhafazakarlar muhafazakar görünenlerden, aleviler alevi görünenlerden ve sünniler sünni görünenlerden, Kürtler Kürt görünen ve Türkler Türk görünenlerden yana esaslı ve hesapsız aldatmaların muhatabı oldular.
Kandırılmamış ve aldatılmamış ne kültürel ne dinsel ve ne de ideolojik hiç bir yapı ve toplumun olmadığına dair zerrece kuşku taşımadığım gibi yaşanmış onca uzun yılların verdiği ve bıraktığı acı ve aldatılmışlık dolu tecrübeler de bahsini yaptığım aldatmaların, aldatılmaların ve aldatanların örnekleri ile doludur.
Bütün bu acı yaşanmışlıklar, yani kendi içlerinden çıkarıp kendi toplumunun dert, sorun ve taleplerinin çözümü için gönderilenlerin değişim ve dönüşümlerinde ki hız ve limitsizlik, aldanmanın da bitmesi gerektiğine işaret ediyor olmalı değil mi!?
Üstelik bütün bu aldatmalara, yarınlarımızdan çalmalara ve üzerimizde de enayi kahkaları atmaları yetmezmiş gibi bir de bizi birilerine ve birilerini de bize öteki yapmaları da bütün bu kanayan yaraların tuzu biberi olmuştur.
Bizlerin görmediği ve duymadığı bir yerde en farklı, en aykırı ve en uzak görünen temsilcilerin birbirleri ile bilmem neye parmak oynadıkları artık saklanamaz bir gerçek olarak her farklı toplumun bildiği şeyler kabilindendir.
Artık herkesin ve her farklı düşünce, inanış, mezhep ve etnisitenin bu oyuna bir dur demesi ve kendilerini temsil etmeleri amaçlı gönderdikleri kişileri susturmalarının tam vaktidir.
Alevinin hakkını savunsun diye gönderilen Aleviyi susturmak
Sünninin hakkını savunmak için gönderilmiş Sünniyi susturmak
Kürt'ün hakkını savunmak için gönderilmiş Kürt'ün
Türk'ün hakkını savunmak için gönderilmiş Türk'ün susturulmasının vakti haylidir geçmektedir.
Asıl, asil ve asal olan millet, kendisinden farklı inanan, farklı düşünen ve farklı yaşayanların kendileri için bir düşman olmadığını ve dolayısıyla aslında algı ile olgu arasında ki devasa farkın farkında olduğunu, kendilerini temsil amaçlı bir takım yerlere gönderdikleri temsilcilerinin kulaklarını patlatır şekilde haykırmak ve onları susturmak zorundadırlar.
Her toplum, kendilerini temsil amaçlı gönderdiklerinin kahir ekseriyetinin toplumsal barışın öüne barıkat olduğunu, farklıların farklılığının düşmanlık anlamına geldiği yönünde ki çalışma ve telkinlerinin artık para etmediğini, ömrünü doldurduğunu avazı çıktığınca bağırmasının vakti çoktan geçmektedir.
Ne kadar farklı düşünenler olsak da, ne kadar farklı inananlar ve farklı yaşayanlar olsak da birilerinin bu farklılıklarımızı kaşımasına ve bizlerden habersiz bizleri birbirine düşman kılmalarına müsade etmemeliyiz.
Hiç kimse bizim adımıza yalan söyleyemeyecek. Hiç kimse bizim adımıza başka yerleri kaşıyamayacak ve hiç kimse bizim beklenti, talep ve söylemlerimizin dışına çıkamayacak ve hele hele de bizim söylemlerimizi yine bizim söylediğimiz şekil, tat ve tınının dışına çıkarak söyleyemeyeceğini birilerinin gözüne gözüne sokmamızın vaktidir.