FABRİKA AYARLARINA DÖNMEK
Cümleden dolayı kulağa hoş geliyor diyenleri de, kavrama pozitif bir değer ve anlam yükleyenleri de anlamak pek bana hitap eden bir yaklaşım değildir.
Bu cümleden kasık Ak partinin kendisi olması ve kurulduğu süreçten bu yana on sekiz yıl gibi haylice uzun bir sürenin geçmesi demek, fabrika ayarları cümlesini hepten komik hale getirmektedir. Bir başka deyişle on sekiz yıl gerisin geriye dönmek, tüm birikimlerin, bütün kazanımların, update edilmiş bütün güncellemelerin anlamsız olduğunu iddia etmek demektir ki, böylesi bir akıl yürütme akıllara zarar bir yaklaşım demektir.
Hele hele de, fabrika ayarlarına dönmekten kastın, yaşı seksenler ve doksanlara dayanmış kişilerin tekrar partiye entegre edilmesi demek ise, bu mantıkta çağı ve gereksinimlerini anlamamış olmak demektir.
Neresinden bakarsanız bakın fabrika ayarlarına dönmek deyimi alt yapısı olmayan, makul ve mantıklı bir çağrışım yapmayan bir cümle öbeğidir. Dünyanın beş dakika evveli ile beş dakika sonrasında ki makas farkı bile devasa açıklık gösterirken, yirmi yıl geriye ve yirmi yıl evvel ki kafa yapısına dönüş yapmak demek, bilimsel hiçbir veri ve mantıksal hiçbir paradigma ile açıklanabilir bir yaklaşım değildir.
Genç, dinamik, iyi eğitimli, üretme kapasitesi olan yeni neslin sisteme entegre edilmesi ve önlerinin açılması vurgusu yapılacakken, fabrika ayarlarından söz etmek, günü kurtarma çabasından bir adım dahi öteye gidememek demektir.
Elbette ki devlet aklı asıldır ve asaldır. Elbette ki tecrübe paha biçilmez bir değerdir ve arka plana atılacak bir enstürman değildir. Ancak tecrübe, çağın gereksinimleri ile harman edilmediği, genç ve dinamik insanlar ile takviye edilmediği zaman nefes darlığına sebebiyet vereceği, uzun soluklu koşulardan yana eksiklik göstereceği de ayrı bir gerçektir.
Ama eğer fabrika ayarlarından kasıt samimi, dürüst, insanı merkeze koyan adil, hak ve hukuk merkezli bir çalışma şeklinden dem vuruluyor ise, bu durumda iki tarafı keskin bıçak demektir ki, bahsedilen bu değerlerden önemli sapmaların varlığı anlamına gelmektedir.
Evet, uzun yıllar iktidar olmak demek yıpranmak, bozulmak, metal ve mental yorgunluk gibi birçok duruma düçar olmak demektir. İktidar olmak demek şan ile şöhret ile imkân, olanak ve birçok değer ile imtihan olunmak demektir.
Bu denli çetrefelli bir süreçten yara almamak ise neredeyse imkânsız bir süreçtir. Büyük yaraların alındığı, çıkılan yoldan ve hedeften ciddi sapmaların yaşandığı, birçok değerden tavizlerin verildiği bir hareketin tekrar eski iddialar ile seçmen karşısına çıkıyor olması ise, alıcısının olacağına ihtimal dahi vermediğim bir söylem tarzıdır.
Şu ya da bu sebepten, isteyerek ya da istemeyerek oluşan bu ayrışma, öyle sabahtan akşama telafisi mümkün olan bir ayrışma değildir. parti ile seçmeni arasında ki duygusal senkronizasyon bozulmuş, heyecan yerini umut kırıklığına bırakmış, kitlesel inanç yerini dezenformasyona terk etmişken, hadi bütün bunları unutun, görmeyin, bağışlayın ve bizim yeni iddialarımıza kulak kabartın demekte, beyhude bir çağrının ötesine geçeceği kanaatinde değilim.
Oyunun sonuna gelinmiş ve bu durumun can yakıcı, burun direğini sızlatan ince sızısı, yöneticiler tarafından yeni yeni fark edilirken, atı alanın değil Üsküdar, Balkanlara geçtiği gerçeği de görülemeyecek kadar küçük değildir.
Vakti zamanın da ve de son derece küçük maliyetlerle büyük kazanımlara sebep olacak bir iki orak darbesi ile yapılacak temizlik, bundan sonra yapılacak devasa hamle ve maliyetlerden daha evla iken, vaktin geçmişliği de, dizleri dövdüren ama miyadı dolmuş bir girişimdir.
Bankalara ve diğer başka kurumların başına atanmış eski tüfeklerin yeni mahsul mermileri atamayacağı hala anlaşılamamış olmalı ki, antikaya yatırım yaparak kurtarma ve kurtulma girişimleri devreye sokulmuştur. Bu saatten sonra olmaz, olmaz ve olmaz…