Yıl 2020 ve biz hala sınıfsal bir ayrıma tabi tutulmanın sancılarıyla kıvranıyoruz. Beyaz adam, yine yapıyor yapacağını. Aynı tabaktan yemek yemediği gibi, siyah adamın yemek yeme hakkını dahi gasp ediyor.

Yıl 2020 ve biz hala sınıfsal bir ayrıma tabi tutulmanın sancılarıyla kıvranıyoruz. Beyaz adam, yine yapıyor yapacağını. Aynı tabaktan yemek yemediği gibi, siyah adamın yemek yeme hakkını dahi gasp ediyor. Cahiliye toplumu adeti olan bu ırksal, kültürel ve makamsal ayrımı bugün tüm yönüyle yaşatıyor bize beyaz adam. Onun dev aynasında sadece uşaklığına talip olduğu, hep ardından baktığı ama hiçbir zaman yakalayamadığı efendisinin görüntüsünden başka bir görüntünün olması söz konusu bile değil. Onun için trend sadece onların trendidir ve beyaz adamın uşaklığını siyah adamın efendiliğine asla değiştirmez. Şimdi bir kısım bunu okuyan fazlaca üzerine gittiğimi düşünebilir ama maalesef bu böyle. Zihni felç olmuş, ruhu köle olmuş, kalemi esir alınmış ve benliği kuşatılmış bir adam tasmalı bir köle değil de nedir?

Kendinden olmayanı hor gören, kendisi gibi düşünmeyeni küçük gören bu adamlar esasen içimize atılmış GDO'su bozulmuş tohumların meyveleridir. Konuşmak, kinlerini kusmak için uygun zamanı beklerler. Erol Mütercimler denk geldiğimde kısmen de olsa dinlediğim, hayal ürünüyle gerçeği bazen harmanlayabilen, bazen saçmalayan ama en nihayetinde toplumda az da olsa bir karşılığı olan bir şahıs. Şimdi bu şahıs bir köy kahvesinde dile getirilmeyecekleri bir Televizyon ekranından rahatlıkla ve çekinmeden konuşabiliyor. Neden? Çünkü üst bir kimliğin hizmetkarlığını yapıyor ondan. Onun için İmam hatipliler her zaman olduğu gibi hala ve daime ikinci sınıf insan olmuştur olacak tırda. Rahatlıkla onlara sapık yada cinsel istismarcı diyebiliyor. Ülkemizin son 30 yılına damga vurmuş, ülkeyi karanlık ekonomik buhranlardan, el pençe durumundan kurtarmış, başbakanlar, cumhurbaşkanları, bakanlar ve yüzlerce vekil çıkartmış okulları rahatlıkla ve büyük bir keyfiyetle eleştirebiliyor. Hatta eleştirmiyor aşağılayabiliyor ve iğrenç bir genellemeye tabi tutabiliyor.

Peki, bu cesareti buna kim veriyor? Hangi hakla ve hangi haklı gerekçeyle bunları söyleyebiliyor. Örneği dahi saçma ama söylemeden edilmiyor, Türkiye'de devşirme bir gençlik yetiştiren, ruhsuz, kansız ve abartısız söylüyorum milli değersiz bir gençlik yetiştiren liselere, eğitim kurumlarına neden bir tek kelime etmiyor? Edemez zira sabahına postunu taksimde havalandırılacağını bilir. Ama imam hatipleri rahatlıkla eleştirebilir hatta onlara küfür edebilir ve bu ülkenin bir tarafı açıkta kalmış sözde aydın sınıfı da el altından onu arayıp destek mesajlarını sunmayı da ihmal etmez..

Şimdi ben bu ülkede, Rahmetli Necmettin Erbakan'dan, Cumhurbaşkanımıza kadar, her kademede göre yapan, eğitim için vatan için devlet için alın teri döken, sağlıkta, ulaşımda, eğitimde ve dahi bir çok alanda devrim niteliğinde hizmetler yapan tüm namuslu şerefli haysiyetli İmam hatipliler adına Erol Mütercimleri kınıyorum. Onun gibi düşünen zihniyeti de kınıyorum. Bu ülkenin bu beyaz tasmalı zihniyetini ayaklar altına aldığımız gün bilin ki daha özgür ve daha müreffeh bir ülke olacağız.

Bilinçaltı kusması yaşayan başta Erol Mütercimler ve onun gibi düşünen cinsi, ruhi ve fiili sapıkların bil cümlesini kınıyorum.

……………………………………………………………………………………………………….

Sakarya Kürt-Türk işçi-işveren olayı…

Kaç gündür medyada detaylı bir şekilde dinliyorum hatta kendisine tokat atılan Şilan Demir isimli kardeşimizin demecini de okudum. Ve maalesef üzülerek şunu belirtmek istiyorum ki ülkemizde belli bir kesim olayları değil olayların toplumsal sonuçlarından besleniyor. Esasen kimsenin derdi orada dayak yiyen, aşağılanan ve hakları gasledilen işçiler değil, o işçilerin ırkını, o ırkın toplumda yaratacağı gerginliği ve buna bağlı olarak meydana gelecek algıyı düşünüyor. Yoksa ortada bir Kürt-Türk çatışması söz konusu dahi değildir. Yani işçileri gasp eden aile Kürt olsaydı ve dayak yiyen aile Türk olsaydı bizim bu olaya bakışımız farklı mı olacaktı. Ortada sınıfsal bir çatışma unsuru olarak kavgada dayan yiyen, ezilen bir yoksul aile var. Ve ben inanıyorum ki o aile Trakyalıda olsa, Egeli de olsa aynı muameleyi görürdü zira karşılarında ki insan değil insan kılığına bürünmüş, kadına el kaldırabilecek kadar haysiyetsiz şerefsiz bir mahlûkatlar.

Maalesef bizim ülkemizde ırkçılık yapan belli uç noktalarda yaşayan insanlar yok değil. Ama bunlar ister solda ister sağda, ister Türk ister Kürt, kimliği ne olursa olsun çok fazla azınlıktalar ve ciddiye alınmayacak kadar da önemsizler. Bunları sürekli diri tutmaya çalışan bir cenah yok mu var. İşte sözüm tamda o cenaha, bu tür basit olaylar bu ülkenin maya tutmuş, kaynaşmış, eti ve tırnağı aynı anda besleyen kanı pompalayan kalbin kardeşliğini bozamaz. Tabi bir konuyu da atlamamak gerek belli bir zümre var bizim ülkemizde dayak yiyen kadının bölgesine göre muamele yapmakta. Yani dayak yiyen kadın onların arzu ettiği bir sınıfa mensupsa kıyameti kopartırlar ama bir köylü kadınıysa pek de umursamazlar. Bu ikiyüzlülüğün bu ülkede yeri yoktur. Açık ve net…

Yazıyı sonlandırırken, Sakarya'da meydana gelen olayı her yönüyle, işçi kardeşlerimizi küçük gören, haklarını gasp eden ve onları aşağılamaya çalışan aşağılık mahlûkatlarını kınıyorum. Bu tür olayların güzel memleketimizde yaşanmamasını dilerken kardeşliğimizin sarsılmaz unsuru olan İslam kardeşliğinin çatısı altında huzur ve mutluluk dolu günler diliyorum ..

Sevgi, saygı ve dua ile