Modern dünyada yaşayan Müslümanların arasında cereyan eden
mezhepler çatışmasını önlemek için sosyal bilimlerin kurallarına
göre mezhepler tarihi objektif olarak yeniden okunmalıdır. Objektif
olmanın bazı kriterleri vardır. Anlattığınız bilgilere yalnız sizin
inancınızdaki kişiler inanıyorsa, bu bilgi öznel bir bilgidir. Sizi
ait bu bilgilerin doğruluğuna başka insanların inanıp inanmamasının
bir önemi yoktur. Fakat doğruluğuna sadece sizin inandığınız bilgi
ile başka insanların hayatlarına (neyi yapıp neyi yapmayacaklarına)
karışıyorsanız, o zaman çatışma çıkar. Çıkan çatışma ya söz ile
olur, ya savaş şeklinde olur. Çatışmaların sözle olması insanları
çok rahatsız etmez ancak fiili çatışma durumunda çatışmadan masum
insanlar da etkilenir. Bu nedenle çatışmaları azaltmak istiyorsak
bizimle aynı düşünceyi paylaşmayan insanların da kabul edeceği
ortak zeminde hareket ederek, deliller getirmeliyiz. “Önemli değil
biz başkaların ne düşündüğüne önem vermiyoruz” düşüncesiyle hareket
edersek, kendimizi anlatamaz isek yalnızlaşırız.
Küçük bir köy haline gelen günümüz dünyasında yalnızlaşmak çok
büyük bir sorundur. Örgütlü büyük devletler küçük devletlerin
aleyhine zenginleşmekte, güçsüz devletleri yönetmektedirler. Güçlü
devletlerin güçsüz devletleri yönetmesi her zaman çilesiz olmuyor.
ABD’nin Irak’a müdahalesi sonucunda onbinlerce kişi öldü.
Yaralılar, yetim kalanlar, göç etmek zorunda kalanlar… Ve Irak’ta
hala huzur yok. Oysaki zalim Saddam zamanında bile bu kadar çok
kişinin kanı dökülmemişti. Başkalarının bizi nasıl algıladığı da
önemli bir husustur. Ben söyledim, ister inan ister inanma dönemi
bitti. Yeni dünya düzenindeyiz, kendimizi anlaşılır bir dil ile
objektif olarak ifade etmek zorundayız. Bu nedenle mezhepler tarihi
objektif olarak yeniden okunmalı ve yazılmalıdır.
Mezhepleri ve mezhepler tarihini yazanlar, genellikle tarihçiler
değil, İslam alimleridir. Oysa ki tarihi olayları anlamak,
yorumlamak, “Tarih İlmi”nin konusudur. Biz Müslümanlar, İslam
mezheplerini ve mezhepler tarihini, tarihçilerin değil de daha çok
İslam alimlerinin doğru anlatabileceğini düşündüğümüz için,
mezhepler hakkındaki bilgileri öğrenmek için İslam alimlerinin
yazdığı, akaid (inançlar) ve ilmihal kitaplarına müracaat ederiz.
Bu öğrenme yöntemi ise tarafgir bir öğrenme yöntemidir. Çünkü bütün
akaid ve ilmihal kitapları yazılırken, kendi savundukları akaidin
doğruluğunu, diğerlerinin savunduğu akaidin yanlış olduğunu
ispatlamak amaçlanır. Oysa ki tarih, aşk yada nefret değildir.
Tarih yazılırken bir fikrin doğruluğunu ispatlamak üzere hareket
ediliyorsa objektiflikten söz etmek çok zor olur. Bir fikrin
doğruluğunu ispatlamak ayrı bir disiplinin alanıdır, aynı fikrin
ortaya çıkışının tarihini yazmak daha ayrı bir disiplin dalıdır.
Örneğin Maturidilik veya Alevilik mezhebinin fikirlerinin
doğrulamak Kelam İlmi’nin konusudur Maturidilik veya Alevilik
mezhebinin hangi sebeplerden dolayı çıktığını anlatmak tarih
ilminin konusudur. İslam alimleri mezhepler tarihini yazarlarken
belki çok doğru bilgiler veriyorlar ancak bir taraftan bir mezhebin
doğruluğunu savunup diğer taraftan objektif bilgiler verdiğine
okuyucuyu inandırmak çok zor bir husustur.
Tarih ilmi, sosyal bilimler içinde, toplumlar arasındaki
anlaşmazlıkları azaltmak için en çok önem verilmesi gerekli olan
disiplinlerden biridir. Fakat bizim ülkemizde tarih anlatılır ama
tarihteki olayları değerlendirme yöntemleri anlatılmaz. Tarih ilmi
veya hiçbir ilmin kuralları kanunla belirlenmez. Objektif tarihin
yazılması için belge ve akıldan başka hiçbir şeye ihtiyacımız yok.
Tarih biliminin farklı alt dalları vardır. Objektif olarak
yazılması en zor olanı “yakın siyasi tarih”tir. Objektif olarak
yazılması en kolay olanı, günümüzde devamı olmayan toplumların yada
savunucuları olmayan fikirlerin tarihini yazmaktır. Mezhepler
tarihinin yazımında, ortak araştırma komisyonları kurularak, daha
objektif mezhepler tarihi yazılabilir. Mesela ben merak ediyorum.
İranlı bir Şia alimi, Peygaberimiz’in hayatını yazarken, Hazreti
Ebu Bekir’in (r.a.) ilk Müslüman oluşunu, Hazreti Ömer’in (r.a.)
Müslüman oluşunu nasıl anlatıyor. Peygamber efendimizin hicret
ederken Hazreti Ebu Bekir (r.a.) ile aynı mağarada kalışını nasıl
anlatıyor. “İfk” hadisesini anlatıp, daha sonra peygamber
efendimizin evliliğe devam edişini nasıl anlatıp yorumluyor. Bir
komisyon kurulsa idi, ilk önce bu konuları tartışırdım Şia alimleri
ile … Ama ben yine de komisyonda bir Şia aliminin olmasından çok,
Şia dünyasının tanınmış tarihçilerinden bilim insanlarının olmasını
tercih ederdim. Tarihi olaylar bilimin kuralları içinde
değerlendirildikçe, mezhep ayrışmaları yada çatışmaları
azalacaktır. Çünkü doğru bir tanedir, bir önerme hem doğru hem
yanlış olamaz. Mezhepler bilimin kuralları içinde incelendikçe,
objektif olunmaya sadık kalındıkça, inançlar arasında yakınlaşma
artacaktır.