(Bu yazıyı Ramazanda kaleme almıştım)
İSLAMIN temel prensiplerinden biri doğruluk ve dürüstlüktür.
Müslüman dosdoğru olmakla yükümlüdür. Doğruluğun olmadığı bir İslam
toplumunda İslamın adı vardır.
*
Çeşit çeşit Müslüman vardır: Güçlü Müslüman zayıf Müslüman… Âlim
Müslüman câhil Müslüman… Avamm Müslümanı Havass Müslümanı
Ehassü’l-Havass… Kibirli ve gururlu Müslüman mütevazı Müslüman…
Cesur ve şeci’ Müslüman korkak ve cebîn Müslüman… Sâdık Müslüman
hâin Müslüman… Acaba bizler hangi sınıftanız?
*
Keşke şu bir buçuk milyar İslam aleminde bir tek Selahaddin veya
Şeyh Şâmil olsaydı.
*
Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) öyleleri vardır ki, onlar
Kur’an okurlar ama Kur’an hançerelerinden kalplerine inmez
buyuruyor.
*
Şu İslam aleminde ne kadar paralı ağlayıcı karı var!..
*
“Ne gebertilecek ölüler vardır…” (İsmail Hami Danişmend)
*
Hangi okullarda, tekkelerde, ortamda laf Müslümanı değil, iş
Müslümanı yetiştireceğiz?
*
Biz Fatihlerin torunlarıyız diye şişinip zevzeklik edenlere: Siz
gerçekten Fatihlerin torunları olsaydınız, Ayasofya böyle müze olur
ve kalır mıydı?
*
Dindar hanım Ramazanda iftara çağırdığı misafirler için börek
yapmış, fırının ayarı bozulmuş, börek yanmış. Dindar hanım çok
ağlamış… A hatun!.. Niçin ağlıyorsun, yoksa Filistin böreği mi
yapmıştın?
*
İçkili ve fuhuşlu lüks otelde sultanî iftar ziyafeti veren
gafillere: Böyle mekanlarda iftar olur mu diye fakihlere ve
mürşidlere sordunuz mu?
*
Azgın bir rantçıya: Haram rantlarla bayağı zengin oldun. Seni
müjdeliyorum. O muazzam servetin sefasını süremeyeceksin. Beladan
belaya çarpılacaksın. Tepe üstü düşeceksin. Dünyada rezil ve rüsvay
olup, ahirette yanacaksın. Dümdüz bir yolda otomobille giderken
akıl almaz şekilde ağaca çarpacaksın… Aklın varsa tezelden tevbe
et, o ateşli serveti dağıt.
*
Kazık kadar oğlu ve kızı uyanmasınlar diye sabah namazına
kalktığında yere sessizce basan ana babaya: Yer ayağınızın altından
göçsün de uyanın cümbür cemaat hep birlikte inşaallah.
*
Bundan yüz küsur sene önce: Mühr-i hümayun Sârim paşaya verilmiş…
Keşke ona değil, Kâzım Nâfiz Paşaya verilseydi… Nafize Sultan geçen
perşembe gecesi Boğazda fenerli kayık safası yapmış… Damat Fehim
Paşa Madam Margareti kapatmış… Zabtiye nâzırı külhanilere dayak
attırmış… Yâvegû bey nefis edebî bir makale yazmış… Ruhefza
hanımefendinin rûz u şeb redifli gazeli dillerden düşmüyormuş…
Şirket-i Hayriye vapurları rötar yapıyormuş… Hicaz demiryolu
inşaatı ilerliyormuş… Sâye-i vâye-i Hilafetpenahîde âşâyiş berkemal
imiş… Osmanlı adaleti sayesinde Kuds-i şerifte Müslümanlar,
Hıristiyanlar, Museviler huzur ve güvenlik içinde yaşıyormuş… Ey
güncel dedikoduların ve rivayetlerin meraklıları, bütün bunlardan
geriye ne kaldı?
*
Suriyenin nice kuşatılmış bölgesinde şu mübarek Ramazanda
Müslümanlar açlık çekiyormuş… Ya öyle mi, doğrusu üzüldüm. Bizde de
nice Müslüman tıka basa yemekten mide çilesi çekiyor. Şu dünya ne
garip… Kimisi açlıktan, kimisi tokluktan çile çekiyor.
*Ramazan bitiyor. Bayramdan sonra ne olacak? Bunu bilemeyecek ne
var? Eski hamam eski tas olacak.
*
O adam beş vakit namaz kılan bir Müslüman mıdır dediniz?... Ayol
onun hiçbir tarafında Müslümanlık alameti ve şiarı yok. Avrupa
kostümü, frenk gömleği, kravat, iskarpin, içinde atlet ve külot,
takvimi miladî Frenk takvimi, saati alafranga, cüzdanında dolar
euro… Ne biçim bir Müslümandır o…
*
Bizim Müslüman iftarını açmış, çayını içmiş, kerahat vakti paldır
küldür akşam namazını kılmış. Yatsı ezanı okunurken Ramazan
etkinlikleri, eğlenceleri, şenlikleri çarşısına gitmiş. O orada
huzur içinde kahvesini ve Osmanlı şerbetini içerken, bitişikteki
camide birkaç saf Müslüman teravih kılıyormuş. Bizimki kahvesinden
bir yudum almış, aaah demiş şu Filistinlilerin haline içim yanıyor
ama yapacak bir şeyim yok…
*
Onu 1970’lerin sonuna doğru tanımıştım. Zayıf nahif ama gözlerinde
kıvılcımlar parlayan ateş gibi bir mücahitti. Bendenizi yeteri
kadar cihad yapmamakla suçlamıştı... Kırk sene sonra onu tekrar
gördüm. Şık kıyafetli, lüks bir Mercedes’le gezen tombul bir
müteahhit olmuştu… Mücahitlikten müteahhitliğe… Ne mâcera!.. Roman
mevzuu…
• (İkinci yazı)
Toplumlara Dair
*İyi ve kötü halk yığınları vardır.
*Medenî yığınlar vardır, bedevî ve vahşi yığınlar vardır.
*İyi eğitilmiş terbiye ve ıslah edilmiş yığınlar vardır; kötü
eğitilmiş bozulmuş yığınlar vardır.
*Bilen yığınlar, cahil ve bilmez yığınlar.
*Okuma yazma bilen yığınlar, okuma yazma bilmez yığınlar.
*1928’den önce vefat etmiş atalarının mezar taşlarını okuyamayacak
kadar kara cahil yığınlar.
*Terbiyeli, görgülü, nazik, kibar yığınlar; terbiyesiz, görgüsüz,
kaba, hoyrat, canavar yığınlar.
*Âdil ve insaflı yığınlar, zalim ve insafsız yığınlar.
*Merhametli yığınlar, acımasız yığınlar.
*İffetli yığınlar, iffetsiz rezil yığınlar.
*Çocuklarını ve gençlerini iyi yetiştiren yığınlar, kötü yetiştiren
yığınlar.
*Olgun, incelmiş, kâmil yığınlar; ham, kereste, pişmemiş
yığınlar.
*Yararına ve zararına olan şeyleri birbirinden ayırt edebilen ve
yararlıları destekleyip, zararlılardan uzak duran yığınlar.
*Trafik kurallarına uyan yığınlar, uymayan yığınlar.
*Parayı, maddeyi hayatın çarklarını çevirmek için kirli ve
kirletici bir makine yağı gibi gören yığınlar; parayı putlaştıran,
Altın Buzağıya tapan, para için her haltı yiyen kirli
toplumlar.
*Beyinli toplumlar, beyinsiz toplumlar.
*Faziletli toplumlar, faziletsiz toplumlar.
*İyi idare edilen toplumlar, iyi idare edilmeyen, kötü, çok kötü,
berbat şekilde idare edilen toplumlar.
*İlme, irfana, hikmete değer veren toplumlar; bunlara değer
vermeyen sürüngen toplumlar.
*Arslan toplumlar, timsah toplumlar.
*Ruh asaletine=soyluluğuna sahip toplumlar; buna sahip olmayan
toplumlar.
*Can, mal, ırz, namus, nesep, din, iman, ibadet güvenliği olan
toplumlar; bu değerlerin korunmadığı güvensiz toplumlar,
*Millî eğitim sistemi ve okulları iyi olan toplumlar; berbat olan
toplumlar.
*Merhametli, şefkatli toplumlar; acımasız gaddar toplumlar.
*Fertlerinin birbirlerine melek olduğu toplumlar; kurt olduğu
toplumlar.
*Âdil kanunlarla idare edilen bahtiyar toplumlar; orman
kanunlarıyla idare edilen bedbaht toplumlar.
*Başına iyi, ahlaklı, faziletli, bilge, âdil idareciler seçen
toplumlar; ahlaksız, faziletsiz, şaki, zalim idareciler seçen
toplumlar.
*Haksızlıklara, zulümlere, rüşvete, yolsuzluğa, kokuşmaya,
adaletsizliğe, cahilliğe isyan eden toplumlar; bunlara boyun eğen
zelil toplumlar.
*Yeşili koruyan, tabiî düzeni seven, çevreyi ve suları kirletmeyen,
hayvanlara, bitkilere, suya toprağa acıyan temiz toplumlar;
ağaçları kesen, yeşil alanları çölleştiren, suları ve havayı
kirleten pis ve yamyam toplumlar.
*Kapılarının kilidini bir kere çeviren toplumlar; dört kilitli
çelik kapıların kilitlerini sıkıca kilitleyip arkasına payanda
dayadığı halde hırsızlarla baş edemeyen toplumlar.
*Ayık toplumlar, sarhoş toplumlar.
*Tarihî devamlılık içinde yaşayan sağlıklı ve dengeli toplumlar;
tarihî kopukluklar, ârızalar, kazalar içinde yaşayan yabancılaşmış,
dejenere olmuş toplumlar.
*Sağlık sistemi insanî boyutlarda hizmet gören toplumlar; sağlık
işlerini endüstriye çevirmiş, hastaları müşteri yapmış, para
kazanmak için halka lüzumsuz ilaçlar yutturan marîz toplum.
*Dedikodudan nefret eden toplum; dedikoducu toplum.
*Akıllı uslu toplum; çılgın, zır deli, zırzır deli, zilli
toplum.
*(Müslümanlar için söylüyorum) Allahın, Peygamberin (Salat ve selam
olsun ona), Kur’anın gösterdiği doğru yoldan yürüyen toplum;
Allaha, Peygambere, İslama hıyanet eden âsi, fâsık, fâcir, azgın,
kudurmuş toplum.
*Sıddiklerin, salihlerin, evliyanın, rasih ulemanın, kâmil
mürşidlerin peşinden ve izinden giden toplum; Deccalların,
Kezzabların, Süfyanların, Tağutların, Ebu Cehillerin peşinden giden
toplum.
*Islahı mümkün olan toplum, mümkün olmayan toplum.
*Farabî’nin Medine-i Fazılası gibi toplum; Sodom ve Gomore gibi
toplum.
*Mevlasını arayan toplum, belasını arayan toplum.
Evet, toplum deyip geçmemeli, bunların yukarıda anlattığım türleri
vardır.
Oluklar ikidir, birinden nur akar, birinden kir.