Kur’an-ı Kerimimizde kendisinden en çok bahsedilen peygamber
Musa aleyhisselamdır. Hatta diğer 25 peygamberin hepsi
(aleyhimusselam) 200 ayette geçiyorsa Musa aleyhisselam tek başına
yaklaşık 200 ayette geçmektedir. Bu da biz Müminler için Musa
aleyhisselamın mücadelesinin ne kadar önemli olduğu gerçeğini
göstermektedir. Çünkü Musa aleyhisselam anlaşılmadan İslam
anlaşılmaz, Musa aleyhisselam anlaşılmadan Peygamber Efendimiz
aleyhissalatuvesselam anlaşılmaz ve Musa aleyhisselam anlaşılmadan
dün ve bugün yaşanan olaylar anlaşılmaz. Bu sebepledir ki biz
Müslümanların hayatından dersler çıkaracağımız en önemli peygamber
Musa aleyhisselamdır.
Musa aleyhisselam denilince hiç şüphesiz Firavun ve
İsrailoğulları akla gelecektir.
Musa aleyhisselamın İsrailoğullarını içinde bulundukları kötü şartlardan, zulümden, işkencelerden ve kölelikten kurtarmak üzere devrin süper gücü Firavun ile girişmiş olduğu mücadelede bizler için sayısız ibret ve dersler vardır. Arkasındaki güce güvenerek insanlara zulmetmeyi hak olarak gören ve iddia eden ayrıca daha da ileri gidip “sizin en yüce Rabbiniz benim” (Naziat, 24) diyebilecek bir halete giren Firavunu, Rabbimizin onu güvendiği gücüyle beraber Nil’in karanlık sularına nasıl gömdüğünü görünce, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın karşısında hiçbir gücün duramayacağının en güzel örneklerinden birini öğrendik Kur’an-ı Kerimimizden. Bu ise ümidimizi ve cesaretimizi arttırmaktadır.
İsrail Arapçadaki Abdullah gibi Allah’ın kulu demektir. İbrahim aleyhisselamın oğlu İshak aleyhisselamın oğlu Yakub aleyhisselamın lakabıdır İsrail. Onun çocuklarına da İsrailoğulları denilmektedir. Yakub aleyhisselamın oğlu Yusuf aleyhisselam diğer kardeşlerince kuyuya atılmış ve akabinde bir kervan tarafından bulunup Mısır’da bir azize köle olarak satılmıştır. Azizin karısı Yusuf aleyhisselamdan murad almak istemiştir.
Musa aleyhisselamın İsrailoğullarını içinde bulundukları kötü şartlardan, zulümden, işkencelerden ve kölelikten kurtarmak üzere devrin süper gücü Firavun ile girişmiş olduğu mücadelede bizler için sayısız ibret ve dersler vardır. Arkasındaki güce güvenerek insanlara zulmetmeyi hak olarak gören ve iddia eden ayrıca daha da ileri gidip “sizin en yüce Rabbiniz benim” (Naziat, 24) diyebilecek bir halete giren Firavunu, Rabbimizin onu güvendiği gücüyle beraber Nil’in karanlık sularına nasıl gömdüğünü görünce, Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın karşısında hiçbir gücün duramayacağının en güzel örneklerinden birini öğrendik Kur’an-ı Kerimimizden. Bu ise ümidimizi ve cesaretimizi arttırmaktadır.
İsrail Arapçadaki Abdullah gibi Allah’ın kulu demektir. İbrahim aleyhisselamın oğlu İshak aleyhisselamın oğlu Yakub aleyhisselamın lakabıdır İsrail. Onun çocuklarına da İsrailoğulları denilmektedir. Yakub aleyhisselamın oğlu Yusuf aleyhisselam diğer kardeşlerince kuyuya atılmış ve akabinde bir kervan tarafından bulunup Mısır’da bir azize köle olarak satılmıştır. Azizin karısı Yusuf aleyhisselamdan murad almak istemiştir.
Yusuf aleyhisselam bundan Allah’a sığınıp bu kadından kaçmış, kadın Yusuf aleyhisselamın gömleğini arkadan tutup yırtması sonrası suçsuz olmasına rağmen zındana atılmış ve 10 yıl kadar zındanda hapis kalmıştır. Sonra Firavun bir rüya görmüş ve rüyanın Yusuf aleyhissselam tarafından yorumlanmasından sonra Mısırın ikinci adamı mali işlerden sorumlu bugünkü deyimle maliye bakanı statüsüne yükselmiştir. Bundan sonra İsrailoğullarını Mısıra davet edip orada kendilerini ikamet ettirmiştir.
İsrailoğullarının Mısıra geliş serüveni bu şekilde anlatılmaktadır Yusuf Suresinde. Yusuf aleyhisselamın vefatından sonra yoldan çıkan İsrailoğulları devrin Firavunu tarafından sistematik bir zulme tabii tutulmuş, zulüm altında kıvranan bu toplumu Allah Musa aleyhissselam sayesinde kurtararak tekrar Kudüs’e getirmiştir. Bu yolculuğunda Firavundan daha çok bu laf anlamaz topluluktan büyük sıkıntılar çekmiştir Musa aleyhissselam.
Mısırdan çıkmadan önce Musa aleyhisselamdan birçok mucize görmelerine rağmen Nil’in kıyısına geldiklerinde ve 300 bin kişilik tam donanımlı ordusuyla Firavunu peşlerinde görünce İsrailoğulları bu mucizeleri unutarak Musa aleyhisselama gelip sen bizi öldürmek mi istiyorsun şimdi ne yapacağız deyince korkmayın Allah bizimledir deyip Allah’ın emriyle asasını suya vurmuş ve su yerde balcık bırakmayacak kurulukta iki yana yüksek bir dağ gibi açılmış ve bu açılan yoldan karşıya geçmişlerdir. Allah zalim bir kavme mühlet verir ne zaman ki mühlet dolar ise artık bu zalimlerin kurtuluşu yoktur.
Firavun normalde zeki bir insan. Nil’in kıyısına geldiğinde
suyun iki yüksek dağ şeklinde açılıp yol olduğunu görmesine rağmen
Musa aleyhisselamı beraberindekilerle birlikte yok etmek üzere
peşlerine düşmüştür. Yani insan bir anlığına durup düşündüğüne
böyle müthiş bir olay karşısında -ki daha önce de dokuz mucize daha
Musa aleyhisselamdan görmüş olmasına rağmen- böyle bir durumda
insanın secdelere kapanıp Allah’tan mağfiret dilemesi gerekir. Hadi
Firavun anlamadı peki bu 300 bin kişilik grupta hiç mi akıllı bir
tek adam yoktu?
İşte! Vade doldu mu idrakler kapanır, akıllar dumura uğrar,
kul ne yaptığını bilemez, muhakeme yeteneğini kaybeder. Bu
zalimlere de bu oldu Firavun ordusuyla beraber Nil’in ortasına
gelince su kapandı ve bu zalim taife biranda helak oldu,
İsrailoğullarının gözü önünde. Bu mucizenin üzerinden az bir zaman
geçmişti ki İsrailoğulları Musa aleyhisselama gelip: “Musa bizi
açlıktan mı öldüreceksin bize yemek ver” diye kaba bir şekilde
istekte bulunmuşlardır.
Rivayete göre İsrailoğullarının o günkü nüfusu yaklaşık 3
milyon kişi olduğu ifade edilmektedir. Tih çölünden geçerken bunlar
çölün yakıcı güneş ışınlarından korumak üzere çölü geçinceye kadar
Allah onları bulutlarla gölgelemiştir. Allah bunlara yemeklerini
hazır bir şekilde pişmiş bıldırcın eti ve kudret helvası olarak her
gün kendilerine gönderiyordu. Bunlar bundan sıkılıp 4 gün sonra
“Musa biz pırsa, soğan, sarımsak, acur ve yeşil mercimek istiyoruz
her gün bunu mu yiyeceğiz” deyip krallara layık bir yemeği daha
basitiyle değiştirilmesini istemişlerdir. Allah bunu da kabul
etmiştir.
Ve bu olay üzerinden çok geçmeden tekrar Musa aleyhisselama
gelip “Musa bizi susuzluktan öldürmek mi istiyorsun bize su ver”
demiş Allah Musa aleyhisselama bir kayaya vurmasını emretmiş ve o
kayadan 12 pınar fışkırmıştı. İsrailoğulları da 12 kabileden
oluşuyordu her kabile kendi suyunu bilip ondan kana kana
içmişlerdi. Yol üzerinde Tur dağına vardıklarında Allah Musa
aleyhisselamı 40 günlüğüne Tur dağına çıkmasını emretmiştir. Musa
aleyhissselam geri döndüğünde 40 gün içerisinde bu kavmin Samiri
adında bir melun tarafından altından yaptırmış olduğu bir buzağı
heykeline -ki böyle bir şeyi kendileri teklif etmişlerdir. Samiri
de altınlarınızı mücevherleriniz getirin size bunu yapacağım demiş
ve altından bir buzağı putu yapmış- halk şevk ve heyecanla tapmaya
başlamıştır.
Musa aleyhisselam döndüğünde bu duruma çok hiddetlenmiş hatta
Allah Tur dağını bu kavmin üzerine bir bulut gibi kaldırmış kavim
secdeye kapanmış ama hala aradan yukarıya da bakıyorlar acaba dağ
başımıza düşer mi, düşmez mi diye. Süddî der ki; İsrâiloğulları,
secde etmekten kaçınınca Allah, dağın üzerlerine düşmesini emretti.
Onlar korku içerisinde dağa bakıyorlardı ki dağın bir kısmı
üzerlerine düştü. Bunun üzerine secdeye kapandılar. Sonra diğer
tarafına bakıyorlardı ki Allah onlara merhamet etti ve üzerlerinden
dağı kaldırdı. Bunun üzerine dediler ki; Allah'a andol-sun ki
azabın üzerimizden kaldırıldığı secdeden daha güzel bir secde
olamaz. İşte onlar böylece secde etmişlerdi. Bu olay üzerine Allah
bunlar affetmek üzere bu işi işlemeyenlerin bu işi işleyenleri
öldürmelerini emretmiş üzerlerine bir karanlık çökmüş ve bu
insanlar diğerlerini görmeden öldürmeye başlamışlardır. İbn Abbâs
dedi ki: Buzağıya tapınmayanlar ise ayağa kalktılar, hançerlerini
ellerine aldılar, üzerlerine şiddetli bir karanlık çöktü,
birbirlerini öldürüyorlardı.
Karartı üzerlerinden ayrılınca 70 bin kişi öldürülmüştü,
öldürülenlerin her birisinin tevbeleri kabul edilmişti. Kalanların
da tevbesi kabul olundu. Daha sonra Musa aleyhisselam aranızdan
aklı başında, en takvalı 70 kişiyi belirleyin, beraber Allah’tan af
dilemek üzere Tur dağına çıkacağız demiş bunlarda 70 kişiyi
ayarlamışlardır. Musa aleyhisselam bu 70 kişiyle Tur dağına çıkınca
Allah Musa aleyhisselam ile konuşmuş ve belki de hiç kimseye nasip
olmayacak bir nimete nasip olarak bu 70 kişi de Allah’ın
(azimuşşan) sesini işitmişlerdir. Buna şükredip secdelere
kapanmaları gerekirken “Musa, Allah’ın sesini işittik kendisini
görmedikçe sana iman etmeyeceğiz” demişlerdir. Kendilerine bir
yıldırım isabet etmiş ve hepsi ölmüştür. Daha sonra tekrar
diriltilmişlerdir.
Süddî der ki: “Bakıp dururken sizi yıldırım çarpmıştı.”
Yıldırımın çarpmasıyla öldüler, Mûsâ ağlıyor ve Allah'a duâ
ediyordu. “Yarabbi, sen onların seçkinlerini helak ettin. Ben
yanlarına vardığımda isrâil-oğullarına ne diyeceğim? Sen istersen
önceden beni de onları da helak edersin, ancak içimizdeki
beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helakeder misin?” diyordu.
Allah, Mûsâ (a.s.)'ya variyetti ki; bu yetmiş kişi buzağıya
tapınanlardandı. Sonra Allah onları tekrar diriltti, kalktılar,
teker teker yaşamaya başladılar. Bir kısmı diğerinin nasıl
dirildiğini görüyordu.
İsrailoğuları bıldırcın ve kudret helvasından 4 gün içerisinde
bıkıp soğan sarımsak istemişlerdi bu isteklerini karşılamak üzere
Musa aleyhisselam böyle bir isteği Allah’a sunmaktan haya etmiş ve
bu istediğiniz şehirlerde bulunan yiyeceklerdir bir şehre varınca
istediğinizi alacaksınız buyurmuş ve bu istekleri bu şekilde
karşılanmıştır. İbn Abbâs'ın rivayet etmiştir ki bu şehir
şehirlerden bir şehirdir. Hz. Mûsâ onlara dedi ki; sizin
istediğiniz bu şey değerli değildir, bildiğiniz her yerde çok
bulunan bir yiyecektir. Şehirlerde çok bulunması ve değersiz olması
nedeniyle onu Allah'dan istemem uygun düşmez. Onların istekleri,
şımarıklık ve yüzsüzlük kabilinden olduğu, bu suâle de ihtiyaç
bulunmadığı için kendilerine cevap verilmemiştir. Doğruyu en iyi
Allah bilir.
Muhammed İbn Sîrîr Ubeyde el Selmânî'den nakletti ki o şöyle
demiş: İsrâiloğullarından çocuksuz bir adam vardı. Adam çok
zengindi. Kardeşinin oğlu ona vâris olacaktı. Bu sebeple yeğeni
adamı öldürdü, sonra geceleyin bir başkasının kapısının önüne
koydu. Ertesi sabah adamın aleyhinde dâva ederek onun katil
olduğunu söyledi. Nihayet silaha sarıldılar, birbirlerine girdiler.
İleri görüş sahipleri niçin birbirinizi öldürüyorsunuz, Allah'ın
Peygamberi aranızda değil mi? dediler. Bunun üzerine Hz. Musa'ya
geldiler ve durumu O'na anlattılar. Hz. Mûsâ dedi ki: Allah her
halde, bir sığır boğazlamanızı emrediyor demişti. Onlar sen bizimle
alay mı ediyorsun? demişlerdi.
Mûsâ da: Ben câhillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti.
Ubeyde el-Selmânî dedi ki; eğer onlar Hz. Musa'ya itiraz etmiş
olmasalardı basitinden bir sığır ile mes'ele hallolacaktı. Ama
kendileri şiddet gösterince, Allah da onlara zorluk çıkardı.
Neticede kesmekle emrolundukları sığırı aradılar ve onu başka
sığırı bulunmayan, bir tek sığırı olan bir adamın yanında buldular.
Adam dedi ki Allah'a andolsun ki onun derisini altınla
doldurmazsanız size vermem. Bunun üzerine onlar sığırın derisini
altınla doldurup sığırı satın aldılar ve kestiler. Sığırın bazı
parçalarını adamın vücûduna vurdular, adam kalktı. Seni kim öldürdü
dediler? Adam şu diyerek kardeşinin oğlunu gösterdi, sonra tekrar
öldü. Bunun üzerine yeğenine hiçbir şey verilmedi ve vâris
olamadı.
İbn Cerîr bu rivayeti Ubeyde'den aynı şekilde nakleder.
Doğruyu en iyi Allah bilir. İsrailoğullarının etraflarındaki
putperest milletlerden etkilenerek edindikleri ineğe tapma ve
ineğin kutsiyeti inançlarını kırmak için bir inek kurban etmeleri
emredilmişti. Bu, onların imanlarının sınanmasıydı. Eğer gerçekten
Allah'ın birliğine inanıyor ve ibadette başka bir şeyi O'na ortak
koşmuyorlarsa, daha önceden taptıkları putu kendi elleriyle
kırmalıydılar. Fakat bu çok zor bir sınavdı.
Onlar inek kurban etmekten kaçınmaya çalıştılar; çünkü bir tek
Allah'a inançları henüz tam sağlamlaşmamıştı. Bu görevden kurtulmak
için ayrıntı üzerine ayrıntı sordular, fakat çok soru sordukça daha
da köşeye sıkıştılar. O kadar ki, sonunda onlara açıkça, o dönemde
özellikle tapmak için seçilen altın renkli ineği kurban etmeleri
söylendi. (Mevdudi, Tefhimul Kuran) Bu durum Kuran-ı Kerim’de şu
şekilde belirtilmektedir: “Hani Musa kavmine: "Allah, muhakkak
sizin bir sığır kesmenizi emrediyor" demişti.
Onlar: "Bizi alaya mı alıyorsun?" demişlerdi. (O da)
"Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demişti. "Rabbine adımıza
yalvar da, bize niteliklerini açıklasın" demişlerdi. (O da Rabbine
yalvardıktan sonra onlara) Demişti ki: "Şüphesiz Allah diyor ki: O
ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır
olmalı)dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin." Demişlerdi
ki: "Rabbine adımıza (bir daha) yalvar da, bize rengini bildirsin."
O da: "(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatacak sarı bir
inektir" demişti.
(Onlar yine:) "Rabbine (bir kere daha) adımıza yalvar da, bize
onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre (birçok) sığır
birbirinin benzeridir. İnşaallah (Allah dilerse,) biz doğruya
varırız" demişlerdi. (Bunun üzerine Musa) Dedi ki "O (Rabbim) diyor
ki: O, yeri sürmek ve ekini sulamak için boyunduruğa alınmayan,
salma ve onda alaca olmayan bir inektir." (O zaman): "Şimdi gerçeği
getirdin dediler. Böylece ineği kestiler; ama neredeyse (bunu)
yapmayacaklardı. Hani, siz bir kişiyi öldürmüştünüz de; sonra o
konuda birbirinizle çekişmeye başlamıştınız. Allah ise sizin
gizlediğinizi açığa çıkarıcıdır. Sığırın bir parçasını ölüye vurun,
demiştik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir. Ve sizlere âyetlerini
gösterir ki, aklınızı başınıza alasınız.” (Bakara, 67-73) Devam
edecek inşallah...