Öncelikle doyduğun şehre sahip çık, elbette doğduğun şehri de unutma. Bu bakış açısıyla; her sabah şehrin sokaklarına çıktığımızda, ilk olarak, şehrin sokaklarına, konaklarına, apartmanlarına, gecekondularına, taş duvarlarına, parke kaldırımlarına, asfalt yollarına, parklarına, bahçelerine, aydınlatma direklerine, duraklarına, ağaçlarına, köpeklerine, kedilerine, velhasıl küm” diyelim.
Öncelikle doyduğun şehre sahip çık, elbette doğduğun şehri de unutma.
Bu bakış açısıyla; her sabah şehrin sokaklarına çıktığımızda, ilk olarak, şehrin sokaklarına, konaklarına, apartmanlarına, gecekondularına, taş duvarlarına, parke kaldırımlarına, asfalt yollarına, parklarına, bahçelerine, aydınlatma direklerine, duraklarına, ağaçlarına, köpeklerine, kedilerine, velhasıl küm' diyelim.
Sonra da 'aleykümselam' diyerek yolumuza devam edelim.
Selam, iletişimin en önemli kurallarından birisidir.
İletişimde, şefkatli yaklaşımlar, merhametli bakışlar, bizcil davranışlar, güzel sözler işin merkezinde yer alır.
Bencil davranışlar iletişimde bir eksiklik ve hatadır. Bencil değil bizcil dil kullanalım.
Şehre, farklı bir değer vermeyelim. 'Bu şehir benim doğduğum yer değil' diye bir hafifseme içerisinde olmayalım. Doyduğumuz şehre sahip çıkalım. Doyduğumuz şehrin her özelliğine ve her güzelliğine sahip çıkalım ve benimseyelim.
Doyduğumu şehrin, 'bizim şehir' olduğunu asla hatırdan çıkarmayalım.
Şehrin değerlerinin hepsinin iletişime geçilecek ve yeri gelir konuşulacak, yeri gelir dinlenilecek, yer gelir sohbet edilecek birer varlık olduklarını bilelim.
Şehrin sokaklarına tükürüyorsa eğer kendisini bilmez biri, çok ayıp ediyordur.
Tükürdüğü o toprak ya da kaldırıma saygısızlık yapmaktadır.
Ya o toprak ya da kaldırım da karşılık verip de o kendisini bilmezin suratına aynı şekilde tükürse! Bunu bir düşünmek gerekir.
Empati içinde olmak gerekir. Empatinin en başında da, 'yaşadığın şehre doyduğum şehir diye bakmak gerekir.'
Şehrine hor bakan ve onu benimsememiş kişi ahlaksız ve densiz kişidir.
Bir kişi yaşadığı şehrin toprağına, asfaltına, kaldırımına tükürüyorsa, çöp atıyorsa, densizdir, ahlaksızdır.
İşte bir kişi o densizliği, o ahlaksızlığı yaptı mı, sözüyle ve konuşmasıyla ne söylerse söylesin, isterse ağzıyla kuş tutsun, onu gören ve bu hareketini izleyen biri nezdinde, değeri olmayacaktır. Ve o tükürme hareketi, o çöp atma hareketi o kişiyi adeta cahil ve terbiyesiz bir konuma düşürecektir.
Sokaklara tükürenleri, sokaklara çöp atanları herkes kınar ve eleştirir.
Adam şehirde yaşıyor amma, tam bir şehir adamı (maganda) oturduğu şehri sanki bir otel gibi görüyor.
Otelde kalanlar dahi, kısa süreli kaldıkları otele sahip çıkar ve temiz tutar.
Adam 100 yıl o şehirde yaşasa da orayı benimsememişse, oralı hissetmiyorsa 'magandalık' yapar.
İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e ve diğer büyük şehirlere küçük şehirlerden taşınanlar, her daim geldikleri memleketlerini 'asıl şehir' görür ve 100 yıl yaşasa da o büyük şehri kendisinin asli memleketi hissetmez.
İşte sorun burada. Böyle bir bakış açısı yanlıştır. Yaşadığının yer senin memleketindir, bunu aklından çıkarma.
Doğduğun şehir de senin şehrindir, doyduğun yer de senin şehrindir. Bunu asla unutma. Bunu unutanlar 'maganda' olurlar.
Şehri temiz tutmak ve korumak için, 'doyduğun şehir, senin şehrindir' anlayışını zihinlere yerleştirmek şarttır.