Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan önceki yüzyılda Anadolu, Şihabeddin Sühreverdi (ö. 1234), Evhadeddin Kirmânî (ö. 1237), İbn Arabî (ö. 1240), Şems-i Tebrizî (ö. 1247), Necmeddin Daye (ö. 1256), Ahî Evran (ö. 1261), Mevlânâ Celâleddîn Rumî (ö. 1273), Sadreddîn Konevî (ö. 1273), Yunus Emre (ö. 1342) gibi dervişlerin damgasını vurduğu bir coğrafyadır.
Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan önceki yüzyılda Anadolu, Şihabeddin Sühreverdi (ö. 1234), Evhadeddin Kirmanî (ö. 1237), İbn Arabî (ö. 1240), Şems-i Tebrizî (ö. 1247), Necmeddin Daye (ö. 1256), Ahî Evran (ö. 1261), Mevlana Celaleddîn Rumî (ö. 1273), Sadreddîn Konevî (ö. 1273), Yunus Emre (ö. 1342) gibi dervişlerin damgasını vurduğu bir coğrafyadır.
Anadolu'nun Türk toprağı olmasına katkı sunanlar arasında dervişlerin payı büyüktür. Tasavvuf, Anadolu'nun fethi ve İslamlaşmasında olduğu gibi Osmanlı Devleti'nin kuruluşu sırasında da Türkleri harekete geçiren en önemli unsurların başında gelmektedir.
Anadolu'daki İslamlaşmayı hızlandıran tekkeler ilk olarak Türkler tarafından kurulmuş, hayatın her alanı zaviyeler çevresinde örgütlenmiş, Anadolu'yu dolduran pek çok Türkmen şeyhinin kabri ise ziyaretgah haline gelmiştir. Örneğine çokça rastlanan ve askerî işgallerin hiçbirine benzemeyen Türkmen göçleri sonucunda, Anadolu'ya çok sayıda derviş gelmiştir. Bu dervişler tıpkı Selçuklular gibi Osmanlıların da manevî dayanaklarını oluşturur. Bunların Anadolu'daki etki alanları birbirine bağlı üç başlık altında toplanabilir: Fetih ve iskan, sosyal hayat ve kültür hayatı.
Kılıç ve kılıca hükmeden ruh yardımıyla fethedilen bölgelerin yaşanır hale gelebilmesi, iskan faaliyetleri ve vakıflar gibi kurumlarla mümkündür. Osmanlı Devleti'nin kuruluşu sırasında dalgalar halinde Anadolu'ya göçler yapıldığı anlaşılmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemindeki bir başka önemli derviş göçü de hacca gitmek üzere Seyyid Usul, Seyyid Nasır, Seyyid Nimetullah-ı Velî, Ali Dede el-Buhari, Baba Zakir gibi dervişlerle yola çıkan ve asıl adı Şemseddin Muhammed olan Buharalı Emir Sultan'ın önayak olduğu harekettir.
Abdal Murad, Alaca Hırkalı, Bursa fethine katılan gazilerin susuzluğunu gidermek için ayran dağıtan Doğlu Baba, bunlara yanı sıra adı pek az duyulmuş olan Yegan Gazi, Kaplan Gazi, Mehmed Dede, Selçuk Gazi, Laleli ve Yalnız Dede kardeşler, muhtemelen Esemen Baba ve Esenli Şeyh ve adı duyulmamış pek çok dervişin aynı sıralarda Anadolu'ya gelmiş olmaları bunu göstermektedir.
Bu dervişler, Anadolu insanının duygu ve düşünce dünyası üzerinde derin izler bırakmıştır. Sûfîlerin yalnızca halk tabakasında değil, aydın tabaka ve hatta devlet adamları üzerinde de etkileri vardır. I. Keykavus'un şeyhi sayılan İbn Arabî, Horasan tasavvuf ekolü etkisiyle teşkilatlanan fütüvvet hareketini Anadolu'ya taşıyan Sühreverdîye'nin kurucusu Ömer Sühreverdi gibi sûfîlerin Selçuklu Anadolu'sundaki derin etkileri bilinmektedir. Melametle de ilişkisi bulunan fütüvvet hareketi, Ahiliğin temelini oluşturur. Anadolu Erenleri de denilen dervişlerin Aşıkpaşa-zade tarafından dört guruba ayrıldığı malumdur: Gaziyan-ı Rum, Ahîyan-ı Rum, Bacıyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum.
Bu dört sacayağı, Osmanlı'yı 600 sene söz sahibi yapan ve arkasında yer alan en büyük manevi güçtür.
Biz derviş devletiz: derviş kalkar; devlet kalkar. Derviş yürür; devlet yürür. Yesevi'nin çerağı yeniden cihanı aydınlatacaktır. Bu millet ve devlet, nizam-ı alem ve îla-yı kelimetullah uğruna tekrar dünyayı mayalayacaktır.