Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki deprem 10 ilimizi etkilerken 35 binden fazla insanımız hayatını kaybetti. Deprem merkezi Kahramanmaraş'ta 3 gün geçiren yazarımız Ahmet Sandal yaşadıklarını ve gördüklerini derledi.
DEPREM SONRASINDA BİZZAT GÖRDÜKLERİM VE DÜŞÜNDÜKLERİM
Bu satırların yazarı Kardeşiniz tam depremin merkezi olan İl ve İlçedendir. Aynı zamanda depremle ilgili olan bir kurumda bilfiil çalışmaktadır. Ayrıca şair ve yazardır.
Evet, Kahramanmaraş Pazarcıklı Kamu Yönetimi Uzmanı ve İç Denetçi bir Kardeşiniz olarak, 06.02.2023 tarihinde Kahramanmaraş Pazarcık'ta saat 04:17'de ve aynı gün saat 13:24'te Kahramanmaraş Elbistan'da meydana gelen deprem sonrasında bizzat deprem bölgesine giderek hem vefat eden yakınlarıma taziye ziyareti, hem de Ankara'dan götürdüğümüz yardım TIR'larındaki erzakları dağıtımı için orada, afetin tam merkezinde 3 gün geçirdim. Tabi bu 3 gün boyunca depremle ilgili bizzat gözlemlerde bulundum.
İşte bu yazı bizzat gözlemlerime dayanmaktadır.
1-DEPREM BÖLGESİNDE BİZZAT GÖRDÜM
1- Devletin tüm kurumları AFAD ve tüm Bakanlıklar görev başındaydı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı hasar tespitine başlamış, yoğun ve kapsamlı olarak sahadaydı.
Sivil Toplum Kuruluşları İHH ve benzerleri görev başındaydı.
Kendiliğinden anında harekete geçen birçok kişi topladıkları yardımlar ile görev başındaydı.
2- Büyük dayanışma ve yardımlaşma gördüm. Kahramanmaraş'a yardım götüren araçların içindeki yardımseverlere ya da deprem bölgesinden ayrılan depremzedelere civar ilçe ve illerdeki yollardan geçerken vatandaşlar tarafından çay ve çorba ikram edilerek yardım edildiğini gördüm.
Depreme yakalanan ve evleri barkları yıkılıp da canlarını zor kurtaran halkımız da büyük teslimiyet, tevekkül ve güven gördüm.
Allah'a teslimiyet ve tevekkül, Devlet'e güven gördüm.
Deprem ile ilgili bilimsel çalışmaları ve bakışları kökten değiştirmesi gereken bir saha ve laboratuvar gördüm.
4- "Deprem öldürmez, malzemeden çalan, çürük bina yapan hilekar müteahhit öldürür" gerçeğinin en acısını ve en şiddetlisini gördüm.
TOKİ'nin Kahramanmaraş'ta yaptığı konutların sağlam ve ayakta olduğunu bizzat gördüm. Bu vesile ile TOKİ yetkili ve görevlilerini mühendisinden başkanına ve işçisinden memuruna kadar bir kez daha tebrik ediyorum.
Depremde Kahramanmaraş merkezde daha çok şehrin tarıma uygun yumuşak topraklarında inşa edilen mıntıkalarda (Trabzon Caddesi, Bahçelievler Mahallesi, Stadyum, PİAZZA AVM civarında) yapılan konutların yıkıldığını, dağ yamaçlarında sert zeminde inşa edilen evlerin hasar görmediğini müşahede ettim.
5- İnsanların evlerini terkederek kafile kafile başka şehirlere gittiklerini, arkada bıraktıkları ne evi, ne eşyayı düşündüklerini, bir kısmının gittikleri yerlerde hemen iş aramaya başladıklarını ve dönmeyi düşünmediklerini, bu durumda, gelecekte hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını gördüm.
İnsanların soğukta ve karanlıkta hayata tutunma mücadelesi verdiklerini gördüm. Arabası ve çadırı olmayanların soğukta ve sokakta kaldıklarını gördüm. Deprem yardımları getiren ekipten 1 günlüğüne ayrıldığım için şahsım dahi Kahramanmaraş ve Pazarcık'ta bir süre açıkta kaldım, bir fırından aldığım bir ekmek ile karnımı doyurdum. Gece olduğunda da Kahramanmaraş'ta müstakil az hasarlı bir evde kaldım.
2-DEPREMDEN İBRETLER
1- Kirada oturduğu evinden depremden birkaç gün önce zorla çıkartılan kiracı ile onu zorla çıkartan ev sahibi deprem çadırındaki sobanın başında birlikte ısınıp birlikte zor şartlarda yaşıyorlar.
'Ne oldum değil, ne olacağım' demeli insan.
2- Depremden önce sohbet konuları, "hangi evi, hangi arabayı aldın, kaça aldın, evin kaç odalı, araban kaç model, kredi mi çektin" üzerindeydi. İnsanlar başka konu konuşmuyorlardı. Tam bir maddiyatçı olmuşlardı.
3- Depremden önce toplumda küslük ve dargınlık çoktu. Baba oğluyla, oğlu babasıyla küstü ve dargındı. Kardeş kardeşe adeta düşmandı. Küslüklerin, dargınlıkların ve düşmanlıkların nedeni mal mülk idi. Deprem sonrası herkes birbirine dost oldu. Çünkü ortada mal mülk kalmadı.
4- "İnsana güvenme ölür, mala mülke güvenme yıkılır" gerçeği birebir ve topluca hissedildi.
Kimsenin kimsesi kalmadı. Kimsenin malı mülkü, evi dükkanı kalmadı.
Güvenilecek ve sığınılacak "tek Allah'tır" gerçeği zihinlerde birebir ve topluca yer etti.
5- Depremden sonraki ilk Cuma namazı kılmak için hazırlık yaptık ve üstü kapalı hiçbir camiide Cuma Namazı kılınamayacağını öğrendik. Cumadan önce de vakit namazları için su bulamadığımız ve namaz kılmak için uygun yer bulamadığımız anlar oldu.
Tefekkür eyledim: "Namaza vaktim yok, Cuma Namazına vaktim yok, iş-güç çok" diyenler deprem sonrası vakitleri bomboş olsa da namazı eda edecek imkan bulamıyorlar.
3-RUHLARIMIZ ENKAZ YIĞININA DÖNDÜ
1- Bu büyük deprem, öyle büyük bir felaket ki ölümler normalleşti. Duyduğumuz akrabamız ve yakınımızın vefat haberini, tanımasak da bir ailenin 5, 6, 7 ve daha fazla ferdini bir anda kaybetmesini sıradan ve normal görmeye başladık. "Ha öyle mi" diyerek geçiştirmeye başladık. Ölümler karşısında hüzün ve tefekkür içinde olmamaya başladık.
Hepimiz ruhen birer enkaz yığınına döndük.
2- Bu büyük deprem, öyle büyük bir felaket ki ne geçmişi düşünüp sorgulama ve ne de geleceğe bakıp planlama yapacak durumda değiliz. Tam bir bocalama ve bir enkaz gibi bekleme durumundayız.
Gerçekten hepimiz ruhen birer enkaz yığınına döndük.
3- Bu büyük deprem, öyle büyük bir felaket ki her kafadan bir ses çıkıyor. Kim doğru, kim yanlış seçilecek halde değil. Niye böyle oldu? Niye enkaz altında kaldık? Bu soruların ağırlığı da bir enkaz gibi çöktü üzerimize. Belirsizlikler de çöktü üzerimize.
Maalesef, hepimiz ruhen birer enkaz yığınına döndük.
4- Bu büyük deprem, öyle büyük bir felaket ki maddi enkazı, evlerin, binaların enkazını bir yıl içinde kaldırmak mümkün. Ya ruhlardaki enkaz ne olacak? Onu nasıl kaldıracağız? Maddi enkazları kaldırmak için dozer, vinç, kamyon gibi araçlar gerekli. Ruhlardaki enkazları kaldırmak için ne gerekli?
Ah, ah, ah, hepimiz ruhen birer enkaz yığınına döndük.
5- Bu büyük deprem, öyle büyük bir felaket ki gidenlerin canını aldı, kalanların da yaşama sevincini.
Şurası açık gerçek ki, hepimiz ruhen birer enkaz yığınına döndük.
4-DEPREMLERDEN KORUNMAK İÇİN ÖNERİLERİM
1- Belediyelerin imar planı yapma ve onaylama yetkileri ellerinden alınmalıdır.
2- İnşaat ve yapım işleri yalnızca bir ticari faaliyet olarak görülmemeli, müteahhitlerin "kamu görevlileri" gibi hareket ettirecek disipliner bir niteliğe kavuşturulması sağlanmalıdır.
3- AFAD Kurumu yeniden yapılandırılmalı ve depremlerde aynı anda binlerce enkazın vukubulacağı gerçeğine göre, gerekirse resmi ve sivil boyutta olmak üzere iki ayrı AFAD kurulup birbirleriyle dayanışma içerisinde çalışması sağlanmalıdır.
4- "Önce Millet, sonra Devlet" gerçeği tüm kamu yönetiminde yer edecek şekilde tüm Devlet Yöneticilerinin yetkileri ve mevkileri (şahsi imkanlar ve forsları) azaltılmalı, görev ve sorumlulukları artırılmalıdır.
5- Devlet, bürokratik formaliteden işler yerine gerçekçi ve tüm halkın ihtiyaçlarına uygun hareket edecek esnek ve etkili bir niteliğe kavuşturulmalıdır.
5-DEPREM İLE İLGİLİ MADDİ VE MANEVİ TEDBİRLER
1- Bizim toplumda 'bize bir şey olmaz' anlayışı vardır. Araba kullanır, sürat yapar, ev yapar, temelini sağlam kurmaz. Bunların hepsinde bilinç altında 'bir şey olmaz' şeklindeki sakat anlayış vardır. O anlayışı değiştirmek için aileden ve ilkokuldan itibaren çocuklara bilinç aşılamak ve tedbire önem vermek gerekir.
Allah (cc) ve Peygamberi (asm) aklını kullanan tedbirli insanı sever.
2- Önce dürüst ve ahlaklı insanlarla işe başlayıp ardından sert zeminde, kaliteli malzeme ve kaliteli işçilikle bina yapılmalı ve yapımın her aşamasında ciddi ve sağlam bir denetime tabi tutulmalıdır.
3- Millet olarak depremden etkilensin ya da etkilenmesin, her yerde hayat standartlarımızı tasarruf ve sade yaşam üzerine inşa etmeliyiz. "Evler ve binalar lüks ve dayanıksız değil, sade ve dayanıklı olsun" mantığı temelinde ve 2+1, 3+1 daireler inşa edilmelidir. Gösteriş ve şatafatlı daireler inşa edilmemelidir. 'Allah israf edenleri sevmez' ayet-i kerimesi hayat felsefemiz olmalıdır.
4- Deprem tedbirleri ile ilgili yasal, kurumsal ve teknik tüm düzenlemeler keyfi ve birkaç kişi tarafından değil, ortak akıl ile tüm Milletçe gerçekleştirilmelidir. "Ben yaptım oldu" mantığından kurtularak en geniş bir diyalog ile hukuki düzenlemeler sağlanmalıdır.
5- Akıldan önce vicdanlar tatmin edilmelidir. Vicdanların devre dışı bırakıldığı hiçbir şeyde hayır yoktur.
Vesselam.