CEMAATLER DİYANETE BAĞLANAMAZ -2

Türkiye’de cemaatler Diyanet tarafından denetlenmelidir diyor İstanbul müftüsü. Diyanet nasıl denetleyecek acaba? Diyanet teşkilatı siyasi yapıya göre değişen bir yapıdır. Diyanet teşkilatının nasıl kurulduğu iyi bilinmelidir. Yüzlerce yıl Türk milletine hizmet eden Osmanlı hanedanının yurt dışına sürüldüğü yıl olan 1924’de kurulan Diyanet teşkilatı, Şer’iye ve Evkaf Vekâlet’inin yerine kurulmuştu. Bu tarihte aynı zamanda Tevhid-i Tedrisat kanunu da çıkarıldı. Cumhuriyet’in ilk yıllarında adeta bir sığıntı olarak görülen Diyanet teşkilatı yavaş yavaş milletimizin hasretlerine cevap vermeye başlamış gibi görünmektedir. Cumhuriyet’in ilk yılları zor ve sıkıntılı yıllardır.

Diyanet teşkilatı siyasi iktidara göre şekillenen bir kuruluştur. 1926 yılında Şapka iktisası kanunu çıktıktan sonra diyanet teşkilatı vatandaşların camilerde şapka giymeleri hususunda tamimler yayınladı. Türkçe ezan hususunda tamimleri oldu. Şapka giymek hususunda diyanet teşkilatının teşvik edici olması tuhaf değil midir? Türkçe ezan meselesi de keza öyle.

Biraz daha beriye gelelim. 12 Eylül darbesi yapıldıktan sonra dönemin Diyanet işleri reisi Tayyar Altıkulaç, topluma hizmet veren ve devletten tek kuruş almadan faaliyet gösteren ehl-i sünnet kuruluşlarını darbeci Kenan Evren’e özel bir dosya ile şikayet etti. Bu ehl-i sünnet kuruluşların tek bir suçu vardı “Kur’an okutmak”. Müftüler ehl-i sünnet kuruluşlarına baskınlar yaptılar “Kur’an okutuyorlarsa şikâyet etmek için”. Nice müftüler biliriz baskın yaptıkları ehl-i sünnet kuruluşlarında suçüstü yaptıkları “Kur’an-ı Kerim ve ilmihal” kitaplarını çuvallarla jandarma ve polis karakollarına götürmüşlerdir. Nice polisler ve jandarmalar bilirim içi kan ağlayarak “suç unsuru” olarak görülen Kur’an-ı Kerim’i çuvallarla mahzenlere taşıyan. Elbette bütün bunların hesabı ruz-ı mahşerde sorulacaktır.

Bu diyanet mi cemaatleri denetleyecek?

Şu andaki Diyanet elbette 1930’larda, 1940’larda ve 1980’lerdeki Diyanet değil. Ama Diyanet teşkilatı siyasi iktidarın kontrolündedir. Bu bakımdan topluma, toplumun temel değerlerini talip olanlara ehl-i sünnet anlayışıyla veren cemaatler Diyanet teşkilatı tarafından kontrol edilemezler ve edilmemelidirler. Ayrıca Diyanet teşkilatının bunu icra edecek vasfı haiz olduğu kanaatinde değilim.

Öyleyse çözüm nedir?

Kanaat-i şahsiyeme göre cemaatler müstakil olmalıdırlar. Kanunen suç işliyorlarsa mahkemeler her halükarda müdahil olur ve olmaktadır. Bölücü olmamak kaydıyla cemaatler hür ve müstakil olmalıdırlar. Kaldı ki, cemaatler bildiğimiz kadarıyla ekonomik olarak devletten hiç bir katkı almıyorlar. Cemaatler millete bağlıdırlar. Milletimiz tarafından finans edilen cemaatler yine milletimiz tarafından takdir edilmektedirler.

Devletimizin yapması gereken şudur; kanunlara aykırı bir yapı içinde olmayan, milletimizin temel değerlerini genç dimağlara vermeye çalışan, devlet-millet ve bayrak sevgisini ilmek ilmek işleyen faydalı ehl-i sünnet kuruluşlar güçlendirilmelidir. Buna Selçuklu ve Osmanlı modeli de denilebilir.

Ömer Halisdemir gibi zor zamanlarda vatanı için ölüme koşan ehl-i sünnet kuruluşlarını güçlendirmek devletin temel misyonu olmalıdır.