Temeli yaklaşık bir kaç sene önce atılan, her sene özellikle
Ramazan ve Kurban'da ayyuka çıkan bir konu vardır. Sık sık müthiş
duygu istismarına tabi tutulan, şu aralar sosyal medyada
paylaşımları tavan yapan konudan bahsediyorum: Doğu Türkistan ya da
bilinen diğer adıyla Uygur Türklerinin draması...
Uygur Türklerine neyin yapılıp neyin yapılmadığından
bahsetmeyeceğim. Dünyanın zulüm ve sıkıntılardan arınmış bir köşesi
olmadığına göre acılara bir renk giyindirip, her acıya ayrı bir
bayrak açmanın lüzumu yok.Nasıl derler acı acıyı unutturur, hani şu
çivi civiyi söker ya, aynen onun gibi. Çivi en çok battığı yeri
acıtır, acı da öyledir. Başına geleni acıttığı kadar kimseyi
bütünüyle ilgilendirmez. Onlarca örnek varken acıyı çiviyle
alakalandırmamın nedenlerine gelince,aşağıda anlatacağım. Ancak
önce şu duygu sömürüsünü ve insanlar üzerindeki etkisini izah etmem
lazım.
Türkçede hepimizin bildiği bir deyim vardır: Alışmış kudurmuştan
beterdir, diye. Kalpazanlık, hırsızlık, fahişelik, zamparalık,
kumarbazlık kısacası bilumum ahlaksızlık adına ne varsa hepsi
alışkanlıktan geçerek meslekleşir. Yani alışkanlık kazanan her şey
sıradanlaşır. Sıradanlaştıkca önemini, özelliğini, hassasiyetini
kaybeder.
İşte günümüzMüslümanlarında gözlemlenen en büyük hastalıkların
başında da bu sıradanlaş(tır)mak,basitleş(tir)mek geliyor.
Peygamberimizin (s.a.s.) sünnetine, hayatına baktığımız zaman
hayran olduğumuz hususiyetlerinden birinin de mühim değere sahip
olan her şeyi taze, diri, canlı tutmak olduğunu, şevk ve heyecanını
koruduğunu görüyoruz. Mesela o mübarek zât asla Uhud’un acısını
Mekke’de çekilen sıkıntılarla, müşriklerin uyguladığı boykot
yıllarının sıkıntılarını Uhud'un hüznüyle unutturmamıştır. Yada Hz.
Hamza’nın acımasızca şehit edilişini Taif'in üzüntüleri ile
unutturmamıştır. Yaşanılan acı-tatlı her ne varsa hepsini aynı
tazelikle, aynı sıcaklığıyla sırf şükür ve ibret amaçlı güncel
tutmuş, hepsine karşı ayrı ayrı hassasiyet ve heyecanını
korumuştur. Peygamberimizin hayatına baktığımız zaman kesinlikle en
ufak bir duygu sömürüsü göremeyiz. Ya emr-i ilâhi diye kesinkes
yorumsuz uygulama talep etmiştir, ya da kişinin vicdanına bırakarak
teşvik ve tavsiye etmiştir. Aksi halde duygu istismarı yapılmış
olsaydı eğer alışkanlıkla otomasyona bağlı bir sürü sıradanlaşmalar
oluşurdu. Göz alışkanlığı, kulak alışkanlığı, ağız alışkanlığı
derken hayat basitleşirdi. Ama o mübarek Zât alışkanlıklardan
kaynaklı sıradanlaşmaya karşı öyle bir mücadele vermiş ki ashabına
‘’Gittiğiniz yerden döndüğünüz zaman kötü şeyleri anlatmayınız.
Gördüğünüz iyi şeyleri anlatınız ki iyilikler yayılsın!’’ diye
tembihlemiştir.
Müslümanlara duygu sömürüsünün nasıl kötü etki yaptığını canlı
misallerle anlatmak için geçtiğimiz günlerde olan bir olayı
hatırlatacağım. Hani bir kaç hafta önce hatırlarsanız, sosyal
medyada ve televizyonlarda duygusal müzik eşliğinde sunulan bir
görüntü vardı. Suriyeli bir kadın çöp kutusundan birşeyler alıp
yiyor, kenardan bir kamera da goya gizli çekim yapıyordu.
Görüntüler bir haftada yüz binlerce kez izlendi, on binlerce kez
yorumlandı. Görüntüyü izlerken hepimizin içi sızlamış, neredeyse
kendimize bile ‘’lanet olsun, ben insan mıyım’’ diye sitem
etmiştik. Aradan 1 hafta geçtikten sonra ne oldu? Kadının
profesyonel duygu sömürüsü yaptığı, aslında çöp bidonundan bir şey
yemeyip çöp kutusunun içinde evinden getirdiği şeyleri çıkarıp
yiyerek yoldan geçenleri acındırdığı, hatta kocasının teşvik ve
desteğiyle bu metodu tercih ettiği deşifre oldu. Olay karşısında
hepimiz kendimizi kerizlenmiş hissetmemiş miydik? Hülasa, bu
şekilde bu görüntülerle kerizlendiğini hisseden hangi birimiz bir
daha çöp kutusundan yemek yiyene acırız? Kör olasıca kadın
hepimizin çöp kutusu dilenciliğine olan acıma duygusunu silip
sıfırlamadı mı? Köprü altında yalın ayak, arap kıyafetiyle dolaşan
‘’yerli’’Suriyeliler gerçek Suriyeli mağdurlara olan duygularımızı
sıfırlamadılar mı? Suriye, Irak ne ki, biz Bosna Hersek'i
Karabağ’la, Karabağ’ı Çeçenistan ile, Çeçenistan’ı Afganistan ile,
Afganistan’ı Irak’la sıfırlamadık mı? Yahu, daha dün tüm bunların
hepsini Serdar Ortaç'ın bile isyan ettiği Haiti ile sıfırlamamış
mıydık? Mavi Marmara ile Filistin, Gazze derken Somali’ye milletçe
ağlayıp yasını kapatmamış mıydık? Arakan çıktığında ne Somali, ne
de Gazze kalmıştı artık. Dram, trajedi uydura uydura duygularımız
paspas bezi oldu resmen. Alıştık artık her mevsim ayrı bir bayrağa
yas tutup, sosyal medyada isyan ile deşarj olmaya. Biliyor musunuz,
her mevsim çıkardığımız,profil resmi yaptığımız bayrakların rengini
bir araya getirirsek eşcinsellerin bayrağından daha renkli bayrak
çıkar da sadece farkında değiliz. Ama farkında mısınız trajedilere
bayrak bayrak, renk renk alışarak samimiyetsizleşiyoruz. ‘’Ele
dümdük’’ alışarak kudurmuştan beter oluyoruz.
Gidişat çok kötü. Çünkü böyle devam ederse sonunda ağlamaktan göz
yaşı kurumuş, üzülmekten bıkıp artık eğlence arayan tamamen
tepkisiz bireylerden ibaret toplum olacağız. Öyle ya, kim ölmüş ana
babasına ömrünün sonuna kadar yas tutmuş ki? Ya da hangi sevgili
ayrılıktan sonra ömürboyu bekar kalmış ki? Mecnun bile tüm
engelleri aştıktan sonra Leylayı démodé bulmamış mıydı? İşte duygu
sömürüsü böyle bir şeydir, kısa vadede insana kendini duygusal
vicdan meleği gibi hissettirse de uzun vadede insanlıktan ve
merhametten uzaklaştırıyor.
Başa dönüyorum - Uygur Türklerinin dramına. Vikipedi’ninTürkçe
kaynağına göre dünya genelinde yaklaşık 25 milyon Uygurun 10
milyonu Çin sınırları dahilinde kalan Doğu Türkistan’da yaşamakta.
Uygurlar tarihin eski çağlarında Çin'in korkulu rüyası iken
günümüzde aksi durum söz konusu. Tüm emperyalist devletler gibi Çin
de bünyesinde bulundurduğu azınlıkları asimile etmeyi, bağımsızlık
tehditi unsuru olmaktan çıkarıp zararsızlaştırmayı devlet
politikası edinmiştir. Yani siz her ne kadar Uygurlara zulüm
yapıldı diye bağırıp çığırsanız da Çinliler olaya ulusal bütünlük
açısından yaklaşıp savunma sergilemekteler. Peki Uygurlara
gerçekten baskı ve zulüm uygulanıyor mu? Evet, uygulanıyor! Ama
nasıl? Etnik gelenek ve görenekleriniz, dini inancınız size yaşam
şeklinizi,kurallarınızı kendinizin belirlemesini teşvik ediyor iken
tüm ulusalcı rejimler bunu tehdit unsuru olarak algılar. Böylece
bağımsızlığa götüren geleneksel örf ve adetler, ana dilde eğitim ve
dinin emir ve yasakları rejimin endişesi doğrultusunda kısıtlanır
ve ya yasaklanır.
Bu ulusal rejim endişesi tarihin her safhasında kendi gerçeğini
sergilemiştir. Mısırlılar da, Romalılar da, İngilizler de,
Fransızlar da, Almanlarda, Sovyetler de aynısını yapmıştır. Hatta
yanı başımızdaki goya İslam ile yönetilen İran bile hâlen aynı
kuralları uygulamakta. Irkçı, dayatmacı, sözümona dinci rejim ile
77 milyon ülke nüfusunun neredeyse yarısını (30milyon) oluşturan
Azerbaycan Türklerinin İran’da anadilinde eğitimi yasak olmasına
rağmen 560 bin Ermeni tehdit unsuru sayılmadığından dini kuralları
gereği sadece onlara mahsûsen pazar günleri resmi tatil günü ilan
edilmiştir.Hülasa tarihte dün ve bugün sadece 2 devlet etnik
azınlıkları ulusal tehdit olarak kabul etmemiştir: Osmanlı Devleti
ve kızılderilileri sıfırladıktan sonraABD. Fakat Osmanlı bunun
bedelini asimile etmediği azınlıkların eliyle ödemiştir. İşte tarih
bu! Akıllı ve ulusallığını güvenceye almak isteyen her devlet
tarihi doğru okuyup doğru ders çıkarmıştır. Çin de Uygurların ister
etnik Türk oluşuyla, ister İslamın, isterse de geleneklerinin
özgürlüğe olan teşvik ve taktirinin etkisiyle bağımsızlık
isteyeceklerini iyi bildiği için her türlü baskı ve asimileyi
kendisine meşru görmekte.
Bir Türk ve ya bir Müslüman olarak kalbimizin Uygurlardan yana
olması nedeniyle kimse bizi kınayamaz. Gücümüzün yettiği nispette
her türlü desteği vermemiz gerek. Fakat bunu yaparken o kadar aciz
ve amatör yöntem sergiliyoruz ki durumu sadece trajikomik olarak
tanımlayabilirim.Düşünebiliyor musunuz, Ermeniler Amerikalıların
Kızılderililere uyguladığı soykırım görüntülerini belge olarak
sunup ''işte delili, Türkler bize jenosit yaptı'' derken onlara
nasıl bir ezik toplum gibi bakıyoruz. Arşivlerden o belgelerin
kızılderili katliamının görüntüleri olduğunu çıkarıp paçavra gibi
yüzlerine çarpmıyor muyuz? Fakat bugün aynısını biz yapmıyor muyuz?
Uygurlara yapılan vahşet diye sosyal medyada paylaştığımız onlarca
görüntülerin gerçekle hatta Uygurlarla bile alakası olmadığını
bilmeden sazan gibi mevzuya atlamıyor muyuz? Yok neymiş, Uygurlara
zorla su içirip oruçları bozduruluyormuş? Yok neymiş,Uygurlara
mübarek Ramazan’da işkence yapılıyormuş. Hadi ordan, sizin
müslümanlığınız Ramazan’da mı tuttu? Reisi cumhûrun söylediği gibi
''Siz hiç Çin'e gidip Uygurların yaşantısını gördünüz mü? Sizi gidi
mevsim Müslümanları, nedir bu balık hafızalı felaket tellallığı?
Tüm dünya size dost oldu da bir tek Çin mi düşman kaldı yoksa?
Çinlileri sevmiyorsanız sevmeyiniz, budist rahipleri sevmiyorsanız
sevmeyin, ama bu nefret, bu kin, bu öfke de neyin nesi? Yoksa
ektiğiniz nefret tohumlarının beyaz zambak açacağını mı
sanıyorsunuz?
Çinli polislerin zorla eli kolu bağlı kişilere su içirdiği
görüntüler hapishanelerde ölüm orucu tutanların (etnik kimliği hiç
önemli değil) zorla yedirilip içilmesini belgeliyor. Ölüm orucunun
intihar, intiharın da İslam’da büyük günah olduğu gerçeğini göz
önünde bulundurursak zorla ölüm orucunu bozduran çin
polisini,askerini abartmaktan utanmasam sevap işledi diyeceğim.
Çukurlarda ızgara üzerinde cesetleri yakan budist rahiplerin
belgelendiği görüntüler Arakanlı, Rohingiyalı Müslümanlara yapılan
vahşetin belgesiymiş gibi paylaşılıyor. Oysa yakan da yakılan da
budistlerdir. Kendi geleneklerini uyguluyorlar. Yahu zatenMüslüman
olmayanlar Cehenneme gitmeyecek miydi? Bırakın o zaman herifler
küçük cehennemlerinde yansınlar, niye engel oluyorsunuz? Ben
bunları vaz geçtim, sizUygurların kendi aralarında Uygurların nasıl
olduğunu, nasıl yaşadıklarını konuştuklarına şahit oldunuz mu?
Uygurun Uygura ne kadar güvenip güvenmediğini hiç duydunuz mu?
İngilizin, Amerikalının hatta IŞİD’in başına bela kesilmeden
önceIraklının Iraklıya, Suriyelinin Suriyeliye, Afganın Afgana ne
zulümler ettiğini, ne haksızlıklar yaptığını, ne taşkınlıklar
yaptığını bilir misiniz?Sittin senedir Filistinlilerin milletçe
neden ulusal birlik sergileyemediklerini, El-Fetih ve Hamas
arasında neden uzlaşı sağlayamadıklarını hiç düşündünüz mü?
Çin’den Arjantin’e, Norveç’ten Güney Afrika’ya kadar lafın kısası,
cümlenin noktası – hâşâ Allah zalim değil, zulmetmez. Hele bir
müslümana asla! Sorun günümüz Müslümanlarının kendisinde saklı.
Yaşantılarındaki ayrıntıda saklı. Eleştiriye evet, özeleştiriye
hayır demelerinde saklı. Uyanık olacağına uyutulmaya devam
etmelerinde saklı. Oltaya sazan olmalarında saklı.Çiviye çivi
olmalarında saklı.
Buraya kadar okuyup bir şey anlamadıysanız özetliyorum. Sosyal
medyada aslını astarını bilmeden, Arakanlı Müslümanların trajedisi,
Doğu Türkistanlıların trajedisi ve yaygara çıkardığımız benzerleri
İsrail ve Amerikanın kontrolündeki sözümona İslami medya
laboratuvarlarında planlanıp üretilen, trollüğünü gönüllü yapmamız
için sazan gibi oltada önümüze atılmış emperyalist politika
yemidir. Filistini unutturmak için, düzenledikleri 2015 küresel
ekonomik krizine ansızın ve hazırlıksız yakalanmamız için, sahneyi
paylaşamadıkları Rusya ve Çin’i meşgul etmek için, devam eden 3.
Dünya savaşı bitene kadar, sınırlar yeniden çizilip şekillenmesi
için yeni Lozan'larda onaylanana kadar uyumamız için. Malatya'ya,
Adana'ya yerleştirilen Patriot füzelerinin kontrolünü elinde tutan
Almanya'ya inat Çin'den ithal edilecek Türkiye'nin kontrolündeki
hava savunma sistemi nedeniyle ülkemizi cezalandırmak için. Çin ve
Türkiye arasındaki gelişmiş askeri teknoloji işbirliğini kendi
vatandaşlarımızın eliyle engellemek için. Uygurların fakir fukarası
Türkiye'ye geldiğine bakıp kanmayınız. Hepsinin zengini, okumuşu
Amerika'da, Avrupa'da. Tıpkı Suriye ve Iraktaki zenginlerin
Amerikaya, Avrupaya göç edip garibanların Türkiye'ye yerleştiği
gibi. Mesele aslında küresel olarak bir Uygur, bir Arap meselesi
değil. Mesele Müslümanlardan kurtulma meselesidir. Görmüyor
musunuz, nerede savaş varsa orada ölen Müslümanlardır. Çünkü
Müslümanları alkolle, narkotikle, AİDS ile kolay kolay yok
edemeyecekleri için şunun bunun penceleri altında savaşlarda
öldürerek kurtulmayı umuyorlar. Ayrıca mevcut durumda Batı'ya v
Bu yüzden Filistin’de Müslümanı bir kaşık suda boğan
İsrail,Afganistan’da, Irak’ta Müslümanın ırzını canından önce alan
ABD, işbirlikçiArap şeyhlerin eliyle Kafkaslarda Çeçenlere
‘’cihat’’ yaptırıyorlar. Bu yüzdenkendi oluşturdukları El-Kaide
çivisini IŞİD çivisiyle söküyorlar. Bu yüzdenLibya’da, Cezayir’de,
Tunus’ta Facebook üzerinden halkı galeyana getirerekdevrim
yaptılar. Tavşana kaç, tazıya tut diyen dalgacı Sam amcanın önünde
nekopek, ne de tavşan olmak hiç bir Müslümana yakışmıyor. Müslüman
uyanıktır, Müslüman firasetlidir. Müslüman önyargısı değil önsezisi
kuvvetli olandır. Aç iken sen sen değilsin diyorlar ya, hayır asıl
oltadaki yeme giderken sen sen değilsin! Uyanın artık, kaldırın
bakalım şimdi profilinizdeki renk renk bayrakları. Bizim bir tek
bayrağımız vardır, şehitlerin kanıyla boyanmış al sancak.