G-üven Ö-zveri T-ecrübe - nereden nereye...
------------------------------------------------------------
Not! - Yazıya başlamadan önce ricam - Lütfen, sigortası atınca her tür küfürlü konuşup, sair zamanda millete adab-ı muaşeret dersi veren ''kültürlü'' kimseler zahmet edip okumasınlar! Zîrâ kimsenin ayıp olsun'unu kaldırmaya ne niyetim, ne de hevesim var...

Genlerinde envai çeşit savaş izleri taşıyan her milletin insanı savaşın olmadığı zamanlarda bile sıradan günlük konuşmalarında mutlaka ya meydan okuyan, ya tehdit eden, ya da korkan tipli etiketler, kelimeler kullanır. Ağzını burnunu kırarım, anasın ağlatırım, mahvederim ya da korkarım, biterim, ölümü gör ves. gibi. Örneğin Sibiryanın kuzeyinde yaşayan Nenets, Çukça halklarında, Alaska'daki Eskimolarda, Jamaykalılarda, Endonezya, Java'da yaşayan aborijinlerde bu tür kelimeler, ifadeler ya kullanılmamaktadır veya hiç mevcut değil. Böyle ifadelerle kendinizi, meramınızı anlatamazsınız yani. Kültür farkı diye izah edilebilir ancak daha fazlası da var ki şahsen ben adına darbı mesellerin anatomisi demeyi tercih ediyorum.

Nedir bu darbı mesellerin anatomisi açıklayayım. Toplumlar ve milletlerin zaman içinde teknoloji geliştikçe maişet hayatlarında kullana geldikleri bir takım işler, işlemler devredışı bırakılır, vazgeçilir. Fakat iş ve işlemin yapılışını açıklayan kelimeler kullanılmaya devam edilir. Böylece işin aslı edebiyata geçerek darbı mesellerin anatomisini oluşturur.

Darbı mesellere gelince onlar ait olduğu toplumu, milleti kısayoldan anlama anlatma kılavuzudur aslında. Hatta bir milletin tarihini onun müziğinden, notalarından; yapısını ve karakterini de darbı mesellerinden, ata sözlerinden anında tespit etmek mümkündür. Günlük hayatta gelişi güzel kıllanıldığına bakmayınız. Aslında ajan okullarında ajanlara gidecekleri bölgeyi ilk önce edebiyat ve darbı mesellerle öğretirler. Örneğin bir zamanlar (hala öyle olduğuna eminim) Ortadoğudaki tüm Sovyet ajanları Rusya, Ermenistan, Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan'daki üniversitelerin Şarkiyat (Şarkşünaslık, Orientalism), Türkoloji fakülte ve bölümlerinin mezunlarından tercih edilirdi. Mesela Mısır, Filistin, Suriye, Sudan, Irak, İran ve Afganistan'daki tüm KGB ağını kuran, yöneten eski (1998-1999) Rusya başbakanı Yevgeni Primakov, yahudi kökenli Rus muhalif, ırkçı demokrat Vladimir Jirinovski birer Oryantalist ve Türkologlar.

Neyse konuyu fazla dallandırmayacağım. En son ''bir milletin tarihini onun müziğinden, notalarından; yapısını ve karakterini de darbı mesellerinden, ata sözlerinden tespit etmek mümkündür'' demiştim. Evet gerçekten de bu böyle. Örneğin kimse çıkıp da ''Deve dikeni, insan ..keni'' sever darbı meselinin Yorgoya ya da İvana ait olduğunu söyleyemez, nitekim hiç birisi deveyi görmüş değil. Bu mesel bize toplum içi şiddetin, zorbalığın, güce tapmanın sonradan genlerimize enjekte edilmediğini, zorun geleneksel miras olduğunun işaretidir. Keza umursamazlıkta ''Belden aşağı, Kasımpaşa'' İstanbul'a ait beni ilgilendirmez diyen olursa ''Kim kime, dumduma'' neredeyse tüm Türkiyenin kullandığı müstehcenliğini kaybetmiş bir ifadedir.

''Müstehcenliğini kaybetmiş''! Kelimenin vurgusuna dikkatinizi çekerim. Nitekim günümüzde dövülüp sövülmeden, sokakta büyük küçük, kadın erkek, çoluk çocuk herkesin duyabileceği şekilde ''amk''lı, ''Sin-Kef''li, ''OÇ''li konuşan, küfreden insan sayısı o kadar çoğaldı ki bir çok ayıp kelime kullanım alışkanlığıyla kendiliğinden müstehcenliğini kaybetti. Yahu, düşünsenize tek fonksiyonu üzerinden geçilmek olan, insanların üzerinden geçtiği köprü ve viyadükler bir anda boğazda yapılan 3. köprüden sonra, Gezi olaylarından beri bayan isimlerine küfür kaynağı oldu. Lolita'ya, Nataşa'ya küfreder gibi 3. Köprüye birilerinin aile efradının, hanımının kızının adını vermediler mi sosyal medyada. Tabi şimdi okurken içinizden ''Vah vah, yazıklar olsun! Nereden nereye geldik. Eskiden şöyle miydi...'' diye sitem edersiniz ama kimse kusura bakmasın, evet eskiden de böyleydi. Eskiden tee Osmanlı'dan beri böyleydi.

Mesela komedi olsun diye gırgır şamata için güldüğümüz, hemen hemen tüm filimlerde duyduğumuz, kadınlar bir yana hatta erkeklerin bile utanmadan kullandığı şu meşhur ''ağzının orta yerine ..çarım'' küfrünü kim müstehcen sayıyor ki günümüzde. ..ÇMAK cumhuriyet sonrası keşfedilmiş insansı bir özellik olmadığı gibi ..çmak'la ilgili küfürler de cumhuriyet sonrası edebi harikalardan sayılamaz. Ayrıca fanteziye bakar mısınız. Bir erkek başka bir erkeğe şöyle ceza veririm böyle döverim diye erkekçe bir uyarı tehdit yapacağına tuvalet hikayesini anlatıyor. Başına bir de ''ayol'' ekleseymiş tam olacakmış. Sadece bu mu? Bu kadar mı?

Durun canım. Daha ''Yusuf, Yusuf çekmek'' var, ''sıkıyorsa, gel al'' var, ''anasını satmak'' var, ''mangalda kül bırakmamak'' var, var da var... Ama içlerinde bir tanesi var ki doğrudan Osmanlı'dan kalmadır. Bizzat Yeniçeri'lerle ilgili. Hangisi mi? Biri birine ''gücün yetiyorsa'' hadi göreyim seni gibi medeni meydan okumak varken ne derler ağzı güzel laf kahramanları? ''G.tün varsa'' ''G.tün yiyorsa'' derler di mi? İşte kullanıla kullanıla artık müstehcenliğini kaybetmiş kaba etli bu söz Osmanlı tarihinin Yeniçerilerle ilgili bir döneminin damgasıdır.

Osmanlıda Yeniçeriler günümüzün paralı askerleri sayılır. Boyuna, bileğinin gücüne, cesaretine güvenen her kes Yeniçeri Ocağına alınmak için müracaat edebilirdi. Ancak Yeniçeri Ocağına alınmak öyle basit ve kolay iş değildi, bir takım imtihanlara tabi tutulur, en sonunda da cinsel hayat geçmişi kontrolüne tabi tutulurlardı. Maksat pasif eşcinsellerin Yeniçeri Ocağına sızıp muhtemel disiplin bozgunculuğu çıkarmalarını önlemekti. Yeniçeriler eşcinsel miymiş diye sormayın, çünkü herkesin bildiği fakat kimsenin ''vay alçak, sen ecdadımıza nasıl dil uzatırsın'' gibi tepki almamak için konuşmak istemediği bir konu bu. Aslına bakarsanız yeniçeriler genelde devşirilmiş sırp, rum, makedon, bulgarlardan bir kısmı da Anadolu'nun muhtelif yerlerinden gelen yalnız, ailesinden koparılmış erkeklerden tercih edilirdi ve evlenmelerine müsade yoktu. Sadece silahlarına ve atlarına bakım yapma, hizmetlerinde bulunma amaçlı 15-16 yaş üstü erkek hizmetçi oğlan, uşak bulundurmalarına müsade edilirdi. Ve bu şekilde sürekli ağasıyla yolcukta, savaşta beraber olan köle-uşakların Yeniçerisine ek hizmetler verdiği de bilinen gerçeklerdendi. İlerleyen yıllarda Yeniçerisi, yani ağası ölen bu Yeniçeri oğlanlarından hayatta kalmayı başaranlar yapacak bir iş bulamazlarsa Yeniçeri Ocağına alınmak için müracaat ederlerdi. At, kılıç, ok, güreş sınavından geçerlerse son aşamada içi kül dolu mangal getirilir ve Yeniçeri adayına açık aşikar ''g.tün varsa buyur'' derlerdi.

İşlem çok basitti, önce Yeniçeri adayına midede gaz yapan bol miktarda kuru fasulye, nohut, lahana turşusu gibi yiyecekler yedirilir, belli bir süre sonra mangal başına geçilirdi. Tecavüze dolayısıyla eski ağasının cinsel istismarına maruz kalmadığını, halis muhlis erkek olduğunu ispat etmesi için herkesin gözü önünde içi kül dolu mangala çömelerek külün üzerine gaz çıkarması gerekirdi. Gaz çıkarırken ince cızırtılı ses çıkarsa adayın bozulmamış halis muhlis erkek olduğuna hükmeder yeniçeri olarak ocağa alırlardı. Fakat gürültülü ses çıkıp, gazın şiddetiyle mangaldaki kül etrafa dağılarak ortalığı toz duman ederseymiş Yeniçeri adayın defaatla istismar edildiğine hüküm verirlerdi. Ayrıca bozulmuş olmasına rağmen imtihan heyetini ciddiye almayıp kandırmaya ve gelecekte yeniçeriler arasında disiplini bozmaya yeltendiği için testisleri ortadan ikiye ayrılarak ''kestane çizdirme'' diye tabir edilen bir cezaya tabi tutulurmuş. Daha sonra ''g.tün varsa'' sözü zamanla bir darbı mesel olmuş, Osmanlı ordusunun ulaştığı her yere, Balkanlara, Macaristan'a, Kırım'a, Rusya'ya halkın da diline geçmiş, yerel dilde argo olarak kullanıma girmiştir. Hatta Azerbaycan'da bile günümüzde sokak jargonu gibi sıksık kullanılmakta.

Ya işte böyle! Okurken ''vay be'' diyenler elini kaldırsın demeyeceğim çünkü kastım kimseyi utandırmak değil bilakis konuşurken bir az daha fazla dikkat etmeye, itina göstermeye davet etmektir. Bundan sonra birisine ''g.tün varsa...'', ''mangalda kül bırakmıyorsun'' derken karşıdakine resmen küfrettiğinizi, bekaretiyle, namusuyla, erkekliğiyle dalga geçtiğinizi bilmeniz lazım. Karşı taraf da bu sözlerin karşılığında size ne söylerse artık şansınıza kalmış bir durum. Gerçi bazı uyanıklar TDK kılavuzuna yeni bir söz eklemiş gibi ''g.tün varsa''daki nesneden kastın G-üven Ö-zveri T-ecrübe'nin baş harfleri olduğunu söylerler ama yıl olmuş 2015, siz kimi trollüyorsunuz beyler.

P.S. - Derken Receb İvedik'in bira şişelerini aynı yöntemle uçurması ile Tarkan'ın ''Arada bir'' şarkısında ''ARADA Bİ BEN DE KADERE KÜSÜYORUM, ESİP SAVURUP MANGALDA KÜL BIRAKMIYORUM'' sözleriyle nereye vurduklarını hatırladım. ''Limonata'' mı yapıyorlar, geleneksel tarihi gırgır şamata mı yapıyorlar anlamadım gitti.