BOŞ BAKIŞ-KAÇIŞ-VARIŞ

Tanrı mesleği derler ya doğası sarım sarım sarılmıştır sorumluluk duygusuyla öğretmenliğin. Ne kadar bilgisiz mezun olursa olsun her meslektaşım bu derdin acısından kurtulmak için yetiştirmek ister kendini. Okulunda çalışır, didinir, tartışır; evine gelir okur, araştırır, düşünür, yorar… yine çalışır. Tatil olur yine çalışır. Hayata boş vermişler müstesna, yavru kedi bakışlar her öğretmeni bilgi ve beceriyle donanmaya iter. Meslekten olmayanlar da akademisyenlik zirvesinde alan uzmanlığının tutsaklığına düşenler de anlamaz o bakışların yüklediği bu duyuguyu. Her öğretmende yaşar sorumlulukla sürekli öğrenme duygusu. Onların gönül gücüdür bu. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren çok partili hayata geçene kadar var olan bu güç, nasıl dumura uğradı? İyi araştırılmalı ve nasıl yeniden harekete geçirilebilirin hesabı yapılmalıdır.

Eline yetki geçenler önce boş bakışa, ardından kaçışa düşmeden nasıl ilerleyebilirler varışa? Temel sorunları bu. Hiç unutmam! Seksen darbecileri iktidardaydı. Hocamla haftalık olağan görüşmelerimizden birinde ekran açıktı. Kenan Evren yanına darbeci arkadaşlarını almış nutuk atıyordu. O konuşurken diğerlerinin de yakın çekimleri geliyordu ara sıra ekrana. Aralarından biri yüz ifadesiyle vurunca ekrana, bastı hocam kahkahayı. Şuna bak dedi, omzu kalabalık ama nasıl boş bakıyor görüyor musun? Ardından düşüverdi yüzü, sızlandı: Vah memleketim vah!

Geçenlerde bir görüntü yansıdı ekranlara. Sordum da öğrendim; STK temsilcileri çok yadırgamışlar bu görüntüyü: Tarım Bakanımıza gazeteci soru yöneltiyor. Hemen ardından danışmanı giriyor araya ve sırtına dokunarak adeta kaçırıyor onu. Bakan Bey, danışman emrindeymiş gibi bir mesaj verilmedi mi diye soruluyormuş millet kıraathanelerinde, kim kimi yönetiyor anlayamamışlar.

23 Ekim günü 2023 eğitim vizyonu açıklanacakmış. Eğitim Biliminde lider olduğu kamuoyunda yankı bulan Ziya Hoca, kapanıp çalıştı bu zamana kadar. Özellikle de meslektaşlarım çok heyecanlı. İnşallah Ömer Dinçer Bey’in ortaya attığı öğretmenlerin gücüne giden icraat önerileriyle karşılaşmayız diyorlar. Lakin gönül gücünü kırıcı boş bakış ve kaçış sinyalleri alıyorum yurdun dört yanından. Ziya Hoca’ya zaman tanınmalı demiştim ya ondan. Abbas Güçlü yazısından öğrendim. Eğitim Kurulu hep akademisyenmiş. Bir de marka değeriyle ülkede en pahalı eğitimi veren büyük, bir o kadar da tıkış tıkış okullar zincirinin yönetim kurulu başkanı varmış. Özelliklerini anlattığım tek bir öğretmene yer verilmemiş. Her bakan değişimindeki tedirginlik başladı hemen yeniden?

Nereye adının anlamı ışık Ziya Hocam, nereye? Bir milyon öğretmen bir milyon görüş sloganına ne oldu? Eğitim Kurulundaki akademisyenlerle ülkenin en pahalı okulunun başkanı mı tanıyor öğretmen ruhunu? Öğretmenler beni anlıyor demişsiniz. İnanmak istemiyorum ama doğruysa genellikle din sömürücülerinin kullandığı keramet sahibiyim mesajı yok mu bu sözlerde? Ulaşma yolunu gerektiği gibi açamazsanız sizi nasıl anlayacak öğretmenler? Ayrıca edebî değerlendirmede bu sözün anlamında hükmetme duygusu da gizli.

Bir de öğretmenlerin tatilinin uzunluğunu söz konusu etmişsiniz. Doğruysa bu da yanlış oldu. Tatil, onların ufuklarını açar ve kendilerini özgürce yetiştirebilme zamanıdır, dinlenme zamanı değil asla. Aralarından geliyorum, inanın gerçek bu. Ben hiçbir tatilde dinlenemedim, dinlenme ve deşarj yerim okul oldu hep.

Öğretmen eğitimleri de özgür taleplere dayandırılmalı ve asla zorlama olmamalı. Gönüllü eğitime talep de çok zaten. Servet Özdemir, Necati Cemaloğlu, Selahattin Öğülmüş… gibi arkadaşlarınız yurt sathını mektep yapacağız diye hep Anadolu yollarındalar. Faruk Nafiz Çamlıbel’in şiirleriyle Anadolu’ya açıldığı gibi.

Urfada kağıttan lale yapan öğrencinin verdiği, bence müfredatı işe odakla mesajı. Öğrencilerimiz yorulacak demişsiniz. Doğru bulmadım onlara yıllarını vermiş bir eğitimci olarak. Siz Gazi Kolejinden ayrıldıktan sonra düzenlediğimiz konferanslarda eğitim bilimci arkadaşlarınız, çocukları sıkmayın-yormayın diyorlardı; onların tatil sevincini iyi anlayın, okulu niye sevmiyorlar düşünün diyorlardı. Yorun diyenine rastlamadım hiç.

Destansı liderliğini hep vurguladığım Cumhurbaşkanı da dediler ki Bu millet aç kalır ama boyun eğmez. Bana göre bu da yanlış hamaset! Akıl, bilgi, iletişim çağında bu sözün hakça bir açıklaması da yapılabilmeli çünkü. Yönetenler lüks içinde görüntü verirken millete aç kalın diyebilmeyi hangi vicdan kabul eder? Dinimizin buyruklarını, peygamberimizin yaşamını burada hatırlatmama bilmem gerek var mı? Akılla yoğrulmayan hamaset ciddiye alınmamıştır hiç! Çanakkale’de size ölmeyi emrediyorum diyen Gazi, biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi yeni kuvvetler alabilirler haklı açıklamasıyla hamaset yapmıştı. Uzaktaki bir zirveden de vermedi bu emri, kendisi de göğsünden yaralandı, takdirî ilahiyle saati kurtarmamış mıydı onu? Kusura bakılmasın lütfen! Vicdanım diyor ki yazarım diyen, doğruyu savunduğu gibi taraftarlık adına yanlışı da söylemekten geri durmamalı. Günümüzdeki yandaş veya vesayet yazarlığı ithamları halk vicdanında büyük yara!

Prof.Dr.Osman Altuğ Türkiye sistemini kuramadı, kim iktidar olursa olsun akıbet aynı diyor. Güzel ülkemizi muasır medeniyet seviyesi varışına götürebilmek için boş hamasetle kaçış değil akıl, bilim, sağduyu diyorum.