Saçlarını bir gözünün üstüne düşürmüş, acıklı şarkılar söyleyen bir hanım vardı hani, adı Bergen. Ünlü şarkısının nakaratı da Acıların Kadını. Belalısı bir gözünü kezzap atarak kör etmişti.
Saçlarını bir gözünün üstüne düşürmüş, acıklı şarkılar söyleyen bir hanım vardı hani, adı Bergen. Ünlü şarkısının nakaratı da Acıların Kadını. Belalısı bir gözünü kezzap atarak kör etmişti. Şarkısını dinledik durduk hep milletçe de onu şiddetten koruyamadık, sonunda öldürüldü. Olay tanıklarını ve yakın çevresini de sorumlu tutan bir kapsamlı yasayla çoktan etkisiz hale getirebileceğimiz şiddet sürgit kültürümüz oldu adeta, biz de acıların milleti! Kadına şiddet de şimdi hep gündem. Sanki erkeğe şiddet yok! Hiç gereği yokken İstanbul Sözleşmesi metni imzaya açtık bir de. Neyin itirafı bu? Aciz kaldık şiddet karşısında, yardım edin bize demiş olmadık mı dünyaya? Şiddet kültüründen kurtulamıyoruz mesajı vermiş olup onların İslamafobi değirmenine su taşımadık mı yani? Batı bizi şiddete karşı öncü sayacak öyle mi? Böyle mi düşündü metni tasarlayanlar? Ne garip hayal! Millî kültürümüze tarihimizin en tehlikeli tuzağı mı kuruldu acaba diye düşünmeden edemiyorum doğrusu.
Emperyalizmin şiddet kültüründen besleye besleye büyüttüğü ayrılıkçı terörü lanetleyemeyen ve ideolojisini kılavuz seçmiş biri, insan haklarının gözü pek savunucusu maskesiyle TTB Başkanlığı seçimini Devlet Bey'e inat(!) kazandı. Ne oldu şimdi? Dört yandan sarılmış milletimin iktidarına karşı dünyaya ne mesaj verildi? STK'lar halkın sesi değil mi? Her mesleğin mensubu derdini kendi STK'sına yanmıyor mu? Sağlığın takipçisi hekimlerin STK'sı iktidara karşı. Hukukçu STK'lar zaten öyle. STK'lar karşı madem, Türkiye'de halk desteğini kaybetmiş iktidar var propagandasına yelken açılmış olunmadı mı? Gel de Yakup Kadri'nin feryadını hatırlama! Gazi kahramanına yaban diyen halkını asırlarca aydınlatamayan Türk münevverini suçlamıştı romanında. Bugün kim suçlu acaba?
Suçlama yoluyla barışçı ve uygar olunamaz dedim, diyorum; kimseyi suçlamıyorum ama 43 yıldır cumhuriyet yazarlarını anlatan bir eğitimci olarak acı çekiyorum. Münevver Türk hekimleri aklı kılavuz seçebildi mi? Seçilen hanımın konuşmalarını izledim internetten, irkildim. Tıp sorunlarından çok siyasi nitelikli açıklamalar yapıyor. Bu STK'nın görevi, her alandaki siyasî icraatlara taraf olmak değil; tıp alanındaki araştırmalardan, gelişmelerden, sorunlardan ve çözüm önerilerilerinden iktidarları da halkı da haberdar etmek olmalı. Her STK siyaset yapacaksa o zaman partiler kapatılsın, bütün STK'lar parti sayılsın, bölük pörçük olsun memleket, öyle mi? Münevver Türk hekimleri bu gidişe dur demeliydi. İdeolojik sızıntıya ya boyun eğdiler ya da sessiz kaldılar eks(ölü) toprağı ekilmiş gibi üstlerine. Çoğunluğun burası siyaset yapma yeri değildir diyebilecek hekim olduğuna inandığım için böyle söylüyorum. Çalışma şartları yüzünden savaş kahramanı gördüğüm hekimlere bunu hiç yakıştıramadım.
İdeolojik kutuplaşmalara yönelirse STK'lar bu kimin işine yarar? Kılavuzu akıl olan ey münevver! Bak hele maziye! Neler yaşadık neler! Bizi birbirimize düşüre düşüre acıların milleti kimler yaptı? Örneğin iç savaş noktasına kadar sürüklendiğimiz ideolojik sağ sol çatışması kimler eliyle yürütülmüştü de darbeye hazırlık yapılmıştı? Darbeden sadece 4 yıl sonra da tüm etnik yapılarıyla et tırmak olmuş millete şiddetle, öldürmeyle, türlü terör eylemleriyle siyaset kültürü kimler eliyle ve nasıl bulaştırıldı? Dert anlatma yolu sadece şiddet mi?
Silkin, titre ve kendine gel ey okumuş münevver! Durmak zamanı geçti, milletini aydınlatma zamanı, kılavuzun akıl-bilim olsun. Sürekli değişen-gelişen bilimle akletmeyi, varsa inancın dinin de cumhuriyetinin kurucusu Ata'n da bütün ideolojilerin üstünde millî ülkü göstermedi mi sana? Oku tekrar tekrar 10. Yıl Nutkunu lütfen ve daima düşün! İktidarları eleştireceğim de yıpratacağım duygusallığıyla ideolojilere tutsak olmak mı, aklın yolunda bir olmak mı münevverin tarihî sorumluluğu? Eleştiri-tepki-ceza etkisi, ilifat-teşvik-ödülün yanında devede kulak!
Eğitimciler iyi bilir ki ödül cezadan daha teşvik edicidir başarıya. Gazi Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Galip Yüksel Hocamın kulakları çınlasın. Olumsuz davranışların altını çizmeyin demişti bize. Yani olumsuz davranışlar sürekli eleştirilirse pekiştirilmiş olur, kanıksanır daha çok yapılır. Model davranışları pekiştirmeli. Bunu eğitim makalesi olarak Millî Eğitim Bakanlığı internet ağından (iogm.meb.gov.tr) bütün ülkeye duyurmuştum. (Gazi Üniversitesi Vakfı Özel Okulları Eğitim Bilimi-Kültür Yayını Mavi Kuş dergisi, sayı 66)
Cumhurbaşkanı bilim insanlarının sempozyumunda fikirlerin çatışmasından doğrular çıkar, sizi takipteyiz dedi. Hangi göz önündeki münevver, bu yaklaşıma doğru deyip teşekkür etti? Savunma sanayinin teknolojik atılımları kaç münevverin dilinde? Dış politikada eleştiriler çok da başarılara övgü niye hiç yok? Sağlık Bakanı hekim, Milli Eğitim Bakanı eğitim bilimci, salgında iki bilim kurulu oluşturuldu da iyi oldu diyen kaç münevver çıktı?
Münevver, fox tv. haberindeki Sayıştay Raporu doğru mu diye takipçisi olsun, inandırıcı cevaplar istesin, arasın halkının hakkını. Kesiliyorsa önü her yasal yoldan, protesto gösterisi yapsın, aydınlatsın kitleleri. Hiç değilse oy gününe ışık tutar böylece, sözüm yok! Lakin bir bardak kusurdan fırtına üretme yerine onu altenatif çözümle eleştirsin. Ancak doğru icraatları da övgüyle ödüllündirmeli hatta tarihte hiç görülmedi ama kutlama gösterileri yapmalı ki kurtulalım artık kutuplaşma ve çatışmalardan. Kurtulalım acıların milleti olmaktan. Kenarda-köşede durma, sorumluluğunu yerine getir ey Türk münevveri! Acıların milletine acıların münevveri olmaktan kurtul.
(Şimdi bazı cumhuriyet öğretmeni arkadaşlarım bana aydın demedim diye sitem edecekler biliyorum ama hatırı var cumhuriyet düşünür ve yazarı Yakup Kadri'nin. O vurucu sözlerini tekrar tekrar okuması gerek her aydınım diyenin.)