İşte büyük yanlışlık buradadır.
Ehl-i Sünnete göre, Peygamberler dışında kimse mâsum değildir.
İnsan yanılabilir.
Zaruriyat-ı islamiyeye aykırı bütün inançlar, görüşler, ictihadlar,
fetvalar yanlıştır, sapıklıktır.
İslam iki kere iki eder dört’leri vardır. Bunları inkar edenler
sapıktır.
Kur’andaki, Sünnetteki, Şeriattaki hükümlerin bir kısmı bu devirde
geçerli değildir, o hükümler tarihseldir, eskiye aittir demek çok
büyük korkunç bir sapıklıktır.
Din râsih, Rabbanî, ilmiyle ‘âmil, ‘âbid, zâhid, Resulullah
Efendimize (Salat ve selam olsun ona) irtibatlı, icazetli, ihlaslı,
Allahın âyetlerini ucuza pahalıya satmayan gerçek ulemadan
öğrenilir.
Kur’ana, Sünnete, Şeriat-ı Garra-i Ahmediyyeye aykırı ictihadlar ve
fetvalar, metodlar batıldır.
Kendisini lâ yuhti (hatâ etmez, yanılmaz) ve lâ yüs’el (sorumsuz)
sananların peşinden gidilmez. En büyük mutlak müctehidlerimiz bile
hatâ edebileceklerini kabul ve itiraf etmişlerdir.
Türkiye Müslümanları Ehl-i Sünnet dairesi içinde bulunmuş, Ehl-i
Sünnet çizgisinde yürümüş, İslamı Ehl-i Sünnetin ahkamına göre
hayata uygulamış olsalardı; bugünkü fitneler fesatlar, nifaklar
şikaklar, krizler, tefrikalar, çekişmeler tepişmeler, bölünmeler
parçalanmalar olmayacaktı.
Rahman bize birlik, ittihad, vifak, tesanüd, ehil olanlara biat,
itaat emr ediyor; şeytan ise tersini istiyor. Kim birlik içinde
olursa Mevlasını, kim fitne fesad içinde olursa belasını bulur.
Bendeniz din alimi ve din hocası değilim, ne ictihad yapabilirim,
ne fetva verebilirim. Dinî konularda yazdıklarım İslam’ın iki kere
iki eder dört’lerini hatırlatmak ve kendi üslubumla beyan
etmektir.
İtikadın sahih bir itikad olması bu iki kere iki eder
dört’lerdendir.
Beş vakit namazın dosdoğru kılınması böyledir.
İhlaslı olmak böyledir.
Farz olan ilmihalini öğrenmek böyledir.
Ahlaklı Müslüman olmak, ahlaksız olmamak böyledir.
Bütün mü’minlerin tek bir Ümmet çatısı altında toplanmaları
böyledir.
Âdil ve râşid bir İmama biat ve itaat etmek böyledir.
Allah katında İslamdan başka hak, makbul, geçerli din olmadığını
söylemek böyledir.
Bu konuları sık sık dile getirmek alimlik, müctehidlik, müftülük
taslamak değildir.
Mevrid-i nassa aykırı bir şey yazarsam, işte o zaman sınırları
aşmış ve ayıp etmiş olurum.
Ey Müslüman kardeşlerim!.. Beş vakit namazı dosdoğru kılalım, hür
ve mukim erkekler farzları cemaatle kılsınlar demek için alim olmak
gerekmez. Eli kalem tutan her Müslüman böyle yazabilir.
İslam kadınları ve kızları Şeriatin tesettür ve hicab hükümlerine
uysunlar demek için de alim ve fakih olmak gerekmez. Çünkü tesettür
İslamın iki kere iki eder dört’lerindendir.
Bendeniz kendime elbette Müslüman derim ama iyi Müslüman demem.
Nefsimi tebrie etmem, aklamam.
Hatâlı, günahkar, noksan bir Müslüman olduğumu kabul ederim. Elime
yazı yazma fırsatı geçmiş, bunu dinime hizmet için kullanmak
isterim. Bundan dolayı da nefsime pay çıkartmam.
Din konusunda yazdıklarım ilmihallerdeki ve İslam ahlakı
kitaplarındaki bilgileri tekrarından ibarettir.
Zaruri ve müttefakun aleyh dinî konularda iki kere iki eder dört
dediğim vakit, yanılmam mevzuubahs olamaz.
İki kere iki eder dört diyebilmek için yüksek matematik profesörü
olmak gerekmez.
Büyük bir camiin müezzini cuma ezanı okusa, on bin kişi gelse,
müezzin “Bak ben çağırdım geldiler” diyemezse, bendeniz de
yazılarımdan nefsime pâye ve hisse çıkartmam. Böyle yaparsam
eşeklik ve eblehlik yapmış olacağımı iyi bilirim.
Faydalı, uyarıcı yazılar kaleme aldığımı zannediyorum. Aksini
düşünsem yazılarıma hemen son verir, bir kenara çekilirim.
Bütün yapıcı, olumlu tenkitlere açığım.
Hizip militanlığı, fanatizmi, holiganlığı ile bana saldıranlar
ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble iseler ve samimiyetle tenkit
ediyorlarsa hakkım onlara helal olsun, ellerinden öperim.
Kalplerinde maraz ve nifak olanların hakaretlerine cevap vermeyi
uygun görmem. Allah onları, bendenizi, hepimizi ıslah eylesin.
Allah bizi ıslah ederse zaten bütün problemler halledilir.
(İkinci yazı)
Namuslu, Seviyeli, Vasıflı, Vatansever,
Faziletli, Dürüst Büyük Medya Yoksa…
BİR ülke namuslu, sağlıklı, vatansever, âdil, bilge, doğru ve
dürüst, insaflı, şerefli, ahlaklı, faziletli bir medyaya sahip
olmazsa; iki yakası bir araya gelmez, fitne ve fesattan, nifak ve
şikaktan kurtulmaz ve sonunda yıkılır.
Gazeteleri, siyasî dergileri çıkartan, tv kanallarını yöneten
kimseler vasıflı ve faziletli olmazsa, medya hürriyeti kötüye
kullanılır.
Futbol bir spor dalıdır ve takımlar birbirleriyle yarışır, öyle mi?
Türkiyenin şu futbol sektörüne bakınız. Şike rezaletleri ayyuka
çıkmış, bazı büyük takımlar mafyalaşmış.
Medya sahasında da mafyalaşma, şikeler, rezaletler vardır.
Dev servetlere, bankalara, holdinglere sahip iş adamlarının günlük
gazeteleri, tvleri var. Bu medya organlarını taze haber, doğru
yorum için mi çıkartıyorlar, milyarlarca dolarlık menfaatlerini
korumak, servetlerine servet katmak için mi?
Futbol ve medya sektöründe efsanevî ücretler, akıl almaz kazançlar
var.
Medya sektöründe ne kadar çok yalan dolan, dezenformasyon, aldatma,
çarpıtma, beyin yıkama, yönlendirme var.
Bazı gazeteler ve tv’ler müstehcenlikte ve ahlaksızlıkta sınır
tanımıyor.
Bir yanda alabildiğine yıkıcı muhalefet, öbür yanda yağcılığın
yalakalığını daniskası.
Siz böyle bir büyük medya ile Türkiye’nin selamet sahiline
erişeceğine, düze çıkacağına inanıyorsanız, doğrusu çok
safsınız.
Medya hürriyeti doğrusu çok pahalı ve masraflı bir hürriyettir.
Milyarlarca dolarınız yoksa ne büyük gazete çıkartabilirsiniz, ne
büyük tv kanalı kurup çalıştırabilirsiniz.
On milyonlarca halkın medya hürriyetinden aldığı pay nedir? Birkaç
medyatik patronun medyasına mâruz kalmaktır.
Gazetecilikte ve televizyonculuktaki bu mafyalaşma, bu tekel devam
ettiği müddetçe krizler, hıyanetler, rezaletler, pislikler
bitmeyecektir.
Aklı çalışan, eli kalem tutan, kültürü ve ahlakı yüksek, gerçekten
aydın bir vatandaş olduğunu düşünelim. Bu zatın ülkenin dünü,
bugünü, yarını hakkında çok önemli fikirleri var; problemler ve
krizler için çareleri, çözümleri, teklif ve temennileri var…
Fikirlerini, tekliflerini, tenkitlerini hangi gazetede yazacak,
hangi tv’de söyleyip anlatacaktır?
Serveti olmayan üç beş idealist vatandaş bir araya gelip de, hacmi
küçük de olsa çok ciddî ve çok faydalı bir gazete çıkartabilir mi?
Çıkartsalar bile dağıtımını yaptırabilirler mi?
Son derece önemli olan medya hürriyetinden çok küçük bir azınlığın
yararlanabilmesi adalete, eşitliğe, demokrasiye uygun mudur?
Bu memlekette mafyalar, çeteler olduğunu kim inkar edebilir?
Uyuşturucu mafyası…
Faiz çetesi…
Derin devletler…
Paralel devlet çetesi…
Sahte ilaç çetesi…
Tereke mafyası…
Din ve mukaddesat sömürüsü sektörü…
Karı satışı, seks, fuhuş çeteleri…
Arazi talanı ve yapılaşma çetesi…
Ve…
Kötü, zararlı, hain, yıkıcı medya mafyaları ve çeteleri.
Cumhuriyet fazilet rejimidir. Medyası, yazımın ilk cümlesindeki
hasletlere ve şartlara sahip olmayan bir ülkenin rejimi faziletli
bir rejim olamaz. Fazilet olmayınca da gerçek Cumhuriyet olmaz.
Âdil bir hukukun ve âdil mahkemelerin olmadığı bir ülke düşünebilir
misiniz?
Namuslu ve vatansever büyük medyası olmayan bir ülke, hukuksuz
kanunsuz ve mahkemesiz bir ülke gibidir.
Kötü büyük medya uyuşturucu gibidir. Halk günlük dozunu alır,
uyuşur, mayışır, beyni dumura uğrar.