BAYRAK
Bekleniyordu ve oldu. Ramazan ayı girince Müslümanlara şirin görünmeye çalışan bir kısım medyanın ne zaman “oruç dayağı” haberi yapacağı bekleniyordu. Bu intizarımız (beklenti diyorlar şimdi buna) 2 Haziran’da oldu.
2 Haziran 2017’de Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsünde bir vak’a (şimdi “olay” diyorlar-ol-ay) oldu. Şırnak’ta elim bir helikopter kazasıyla şehit olan subay ve askerlerimizin isimleri yazılı olan, Cebeci kampüsündeki afiş indirildi ve yırtıldı. Vatanımız uğruna şehit olan 13 askerimizin mübarek isimlerinin yaşatılmasına matuf olarak asılmış olan bu afişin yanında yer alan al bayrağımız da bir kısım soysuzlar tarafından indirildi. Bu soysuz davranışa karşı bir kısım soylu öğrenciler de tepki göstererek müdahale ettiler.
Bu menfur vakanın yaşandığı Ankara Üniversitesine ait kampüste, bayrak düşmanı oldukları anlaşılan ve “Cebeci öğrenciler” imzasıyla şöyle bir pankart asılmış; “İçerde-dışarda savaşı büyütenler patlayan bombaların sorumlusudur. Sarayın savaşına geçit vermeyeceğiz”.
Bir kısım medya Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde yaşanan şehitlerimize ve bayrağımıza yapılan bu menfur saldırıyı “oruç kavgası” olarak verdi.
Bu “bir kısım medyanın” müşterisi var ki, neşriyata devam ediyor. Demek ki, bayrak düşmanlığını tasvip eden bir medya var bizim memleketimizde. Bölücü ve vatan düşmanlarına karşı mücadele verirken şehit olan askerlerimize allerji duyan çevreler var ki, bu terbiyesizliği “oruç dayağı” olarak kamufle ediyor.
Şimdi soru şu; Bu tür vak’a ilk defa mı oluyor?
Hayır. İlk defa olmuyor. Sayısını bilmiyoruz ama 14 Mayıs 1950 yılından itibaren kesif şekilde, milli iradenin sandığa yansımasına paralel olarak ve bu yansımanın nispetiyle doğru orantıda binlerce böyle vak’a olmuştur.
Soruyu şöyle de sorabiliriz; “Cebeci kampüsünde bayrağımızdan rahatsız olanlarla 1950 yılından itibaren ülkemizde darbecilerle gönül ve fikir birliği içinde olanların organik veya fonksiyonel bir irtibatı var mıdır?”.
Hiç şüphe yoktur ki, Cebeci Kampüsünde Türk bayrağından rahatsız olanlarla darbeci zihniyette olanların hem organik hem de fonksiyonel irtibatları vardır.
Darbeci derken takiye yapan FETÖ’cüleri kast etmiyorum. Onlarla mücadele ayrı bir tir ve maalesef bunların zemin bulmasına teşne olan tek partili dönemde tatbik edilen mukaddes değerlere karşı takınılan şifa bulmaz düşmanlık olduğunu ifade edelim.
En son 15 Temmuz darbe teşebbüsü öncesinde irtikâp edilen Gezi patırtısında, gezicilerin taleplerini hatırlayalım. Geziciler diyordu ki, “Vatan, bayrak, devlet gibi kavramlar eğitim sistemi ve anayasa içerisinde ‘kutsal’ olarak anılmasın“.
Bunlar vatana niye düşmandır?
Bayrak niçin Cebeci kampüsündeki bir kısım öğrencileri rahatsız eder?
“Ağacı kurtaracağız” martavalıyla ortaya çıkan ve esnafın camlarını indiren, ortalığı yakan-yıkan Gezi patırtıcılarıyla Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsündeki bayrağımızdan rahatsız olanların maksatları, sizce halâ meçhul mü?
“Meçhul mü” sorusunu hususi olarak soruyorum.
15 Temmuz darbe teşebbüsünün failleriyle Gezi patırtısını irtikap edenler aynı çuvalda olduğunu bilmeyen var mı? Gezi patırtısının aktörleriyle Cebeci kampüsünde Türk bayrağına saldıranların farklı olmadığını söylemeye gerek var mı?
Cebeci kampüsünde şehitlerimizin isimlerinin yazılı olduğu pankartı indirip yırtanları reklam eden bir kısım medya bu ülkede halâ tasvip görüyorsa, zor bir coğrafyada olduğumuzu hatırlamalıyız. Daha alacak, çok yolumuz olduğunun farkına varmalıyız.
Bu ülkede ittihatçıların ihanetleri anlaşılmamıştır. Anlatılmamıştır ki, anlaşılsın.
İttihatçı artıkları ve bölücüler bu milletten yüzde 10’dan fazla rey alıyorsa, Cebeci kampüsünde şehitlerimize yapılan terbiyesizliği iyi tahlil etmek lazımdır.
İlk olarak 31 Mart vakasıyla (13 Nisan 1909) ortaya çıkarılan “irtica” palavrası, tek partili dönemde kontrollü bir şekilde bekletilip 1950’den itibaren tekrar ısıtılıp gündeme getirilmişse, şimdilerde pek kullanılmıyorsa, bu durum milletimizin ferasetiyle izah edilebilir. Milletimize, iman şuurunu veren isimsiz gönül adamlarının eseridir.
1950’den itibaren Milli iradenin sandığa yansımaya başlaması ve bu yansımanın gittikçe yükselmesi, dış destekli dahilî hainlerin yeni usuller geliştirmeye zorlamıştır. Bu usullerden biri, kripto tiplerin imal edilmesidir. 15 Temmuz darbe teşebbüsü bu kriptoların eseridir.
Ancak, hiçbir teşebbüs tek başına başarılı olamaz. Mutlaka alenî ve örtülü destekçileri vardır ve olmuştur. Nitekim 15 Temmuz darbe teşebbüsünü irtikâp edenlerin destekçileri vardı.
Kimdi bunlar?
Cumhuriyet döneminde ilk darbe teşebbüsü olan 6 Haziran 1950’den itibaren, üçü darbe (27 Mayıs-12 Mart ve 12 Eylül), diğerleri darbe teşebbüsü olan 20’nin üzerindeki teşebbüslerin failleri kimlerse, onlardır.
Bunların müşterek hususiyetleri “Atatürkçü” olduklarını iddia etmeleridir.
Bütün darbelere ve darbe teşebbüslerine bakınız. 27 Mayıs’a bakınız, 12 Eylül’e bakınız, 28 Şubat’a bakınız, 27 Nisan e-muhtırasına bakınız.
Hepsinin ortak paydası ve müşterek yönü “Atatürkçülük, laikçilik vs”
Gezi patırtısını irtikâp edenlerle Cebeci kampüsünde şehitlerimizin isimlerini yırtanların ne farkı var? Her ikisi de bayrak düşmanı.
Unutmamak gerekir ki, sadece bugünün resmine bakmakla mesele anlaşılmaz. Ankara Üniversitesi Cebeci kampüsünde bayrağımıza terbiyesizlik yapanların zihin dünyasını anlamak için eğitim sistemimize bakmak gerekiyor.
Sorarım size; Okulunun adı Darbeci Mithat Paşa olan bir öğrencinin, Cebeci Kampüsünde bayrağımıza hürmetsiz edenlerin yolundan gitmeyeceğinin teminatını kim verebilir? Hatırlayalım; Osmanlı’da ilk menfur darbe Sultan Aziz’e yapılmıştı ve bu darbenin teorisyen başı Mithat Paşa’dır. Ülkemizde halâ birçok ilköğretim okulumuzun adı Mithat Paşa’dır. Bunların değiştirilmesi gerekmez mi?
Bu isimlerin değiştirilmesi için neyi bekliyoruz?
Biz daha kabuktayız. Muhtevaya henüz gelemedik. Ama muhtevaya doğru ilerleme var. Zaten bunun için kökü dışarda olup yıllarca milletin tepesinde ekşiyenlerin paniklemesi bundandır. Tencere-tavacılar, ışık yakıp söndürenler, ezandan rahatsız olanlar “Kâbe Arap’ın olsun” diyenler artık milletin sırtından düşmeye başladılar.
Şüphesiz bu vetire devam edecektir. Yani milletimizin aslî değerleriyle buluşması her geçen gün tebellür edecektir ve etmelidir.
Temenni ederiz ki, devlet-millet bütünleşmesi artarak devam etsin. Bu devlet bizimdir. Yakın geçmişte zaman zaman fabrika hatası tipler idareye gelmişlerse de onlar, muvakkattir.
Şırnak’ta şehit olan askerlerimizi ve diğer şehitlerimizi minnetle, rahmetle ve Fatihalarla anıyoruz. Ezanla yoğrulmuş vatanımızda, bayrağımız daima yükseklerde dalgalanacaktır.
Ezan ve bayrak düşmanlarına karşı yapılması gereken iki temel davranışımız olmalıdır;
Bunlardan biri, ezan ve bayrak düşmanlarının seviyesine düşmemektir. Bunları muhatap almamaktır. Ezan ve bayrak düşmanlarının goy-goyculuğunu yapan medyaya kulak vermemektir. Ezan ve bayrak düşmanlığı yapanların çıkardıkları patırtıyı “oruç dayağı” şeklinde haber yapan görüntülü veya yazılı medyayı seyrediyor ve satın alıyorsan, hiç sızlanma. Şayet, hem şikayetleniyor hem de bunu defalarca yapmışsan sen “eblehin” tekisin. Sana söyleyecek bir sözümüz olmaz. Bizim senin gibisine yapacağımız yardım, tedavi görmene yardımcı olmak şeklinde olabilir. Daha ne diyelim.
Biz, şuurlu ve ferasetli olanlara seslenmek istiyoruz. Tabii, öncelikle şuur ve feraset seansına ihtiyacımız var. Okulunun adı “Mithat Paşa” olan bir mektepte, bu şuur ve feraset ne kadar verilir, bilemiyorum. İmkânsız değil ama zordur. Zor da olsa biz, bu zora talibiz.
İkincisi, genç dimağlara ezan-bayrak ve vatan sevgisi doğru-dürüst anlatılmalıdır. Nisbî olarak son 20-30 yıldır bu yapılmaya çalışılıyor. Sadece orta öğretimde olması yetmez. Üniversitelerde ezan-bayrak ve vatan sevgisi, uygun usullerle “hatırlatılmalıdır”. Gönlünde vatan sevgisi olan her öğretim üyesi, sahası ne olursa olsun bu sevgiyi verir ve vermelidir. Bir öğretim üyesi vatan sevgisini, bir mimikle, kullandığı bir cümlede, tercih ettiği bir kelimede de verebilir ve vermelidir. Ezan’a hürmeti olmayan bir Müslüman Türk düşünülemez. Bayrak sevgisi olmayan bir vatanperver olur mu?
Atalarına hürmet etmeyen milletler zelil olurlar. Şehitlerine hürmeti olmayanların yaşamaya hakları yoktur. Yaşamak, mutfakla tuvalet arasında değildir. İdealler doğru verilmezse üniversiteye gelmiş öğrencilerimiz bayrağa musallat olur. Bu öğrenciler uzaydan gelmediğine göre, demek ki, tedrisatta problemler var. İdealize edilen şahıslarla sıkıntılar var.
Din-vatan ve bayrak için şehit olan muhterem şehitlerimizi Fatihalarla anıyor, atamız Sultan Alparslan’ın bize tevdi ettiği bu vatana sahip çıkılacağına bütün kalbimizle inanıyoruz.
Güçlüyüz, zira imanlıyız.