BATI SANAT VE DİN

Batı, tarihinin büyük bölümünde hep çok tanrılı bir inanış içerisinde olmuştur. Asırlar geçtikçe değişen tek şey, tanrı sayısı ve isimleri üzerinde olmuştur. 19 ve 20. Yüzyıl modern batı da, felsefik ton ve vurguların daha baskın olduğu bir süreç başlar. Bu vurgu ve baskın ton, beraberinde bütün batıyı başka bir yöne ve başka bir dine doğru evrilmeye mahkûm kılmıştır. Kilise ve papalık dünyasına karşın verdiği mücadelenin sonucunda, iç dünyasındaki baskın tapınma güdüsünü gidermek ve tatmin etmek amaçlı yeni bir din ihdas etmeye başlamıştır. Mevcut konum ve değerinden çok daha ötelere taşınan ‘’ Sanat ‘’, Batı için kilisenin alternatifi olmaya başlar artık. Sanat’a kendine özgü ‘’ Nas ‘’ lar eklemlenerek bir Din piyasaya sürülmeye başlanır. Bahse konu olan Nas’lara haiz kişiler ise kutsanmış ve sanatla uğraşmak bir bakıma hem Tanrısallık ve hem de Tanrıya ibadet gibi algılanarak aynı mantık içerisinde pazarlanmıştır. Sanatçı, Papa ve atölyesi ise Kilise, Manastır ve Sinagog mesabesine getirilmiştir. Bütün bunlar dolayısıyla sanatçı, bir Papa edasıyla insana hükmeder olmuştur. Bu hükmediş, insan beyin ve algısına öylesi hâkimiyet kurmuştur ki, en ahlaksız ve en pespaye söylem ve giyim kuşam haline varana dek, karşı durulamadığı gibi bu ‘’ tanrısallık ‘’ önemli bir kabul görmüştür. Sanat, bir Din ve sanatçı tanrıdır artık. Zira sanatın ve sanatçının Nas’ları vardır ve bu Naslar dolayısıyla Sanat, Din ve sanatçı ‘’ haklı olarak ‘’ Tanrıdır artık. Batı, kendisine sunulan ve hatta dayatılan bu sanat anlayışını sorgulamak yerine, olduğu gibi kabul ederek kendi anlam ve duygu dünyasının ölüm fermanını imzalamıştır.

Din (Sanat) ve Pazar

Bütün sınırları allak bullak eden yeni Din, kendisini en hoyrat ve hatta en aykırı şekilde piyasaya sürmekten imtina dahi etmemiştir. Hem nasıl etsin ki? Sanat Din ve sanatçı tanrıdır. Bu pazarın arkaik planı skolastik Dinin bütün yıkıcılığı kullanılarak sağlamlaştırılmıştır. Bu zaman diliminde ‘’ Yaratmak-yaratıcı ‘’ kavramları piyasaya sürülmüş ve insanın bilinçaltına işlenmiştir. İnsan yaratıcıdır artık. Adının sanat gibi masum ve hatta makul bir altyapısı olan kelime, fark ettirilmeden bütün Batı milletine asrın Dini olarak empoze ettirilmişti artık. Koca bir yüzyıl evvela bütün Avrupa, sonrası bütün dünya bu yapay dinin etkisi altında kalmıştır. Birey ve dolayısıyla toplum ipnoz edilmiş, bir bağımlı gibi yapay Dinin etrafında Dini seanslar düzenlemiştir. Sınır yok, kural yok, tabu yok… karanlıklar içerisinde derbeder olan insan, bu yapay dinin sarhoşluğu içerisinde ışıdığını zannederek, kuralsız ve tabusuz dinin gönüllü müridleri olmuştur. Biraz geri çekilerek resmin tamamına bakıldığı esnada, dişin kovuğunu dahi doldurmayacak olan bu bomboşluk, hak ettiği reddiyeyi alacaktı. Lakin Dine ( kilise ) duyulan nefret dolayısıyla yeni Din ( sanat ) yerini tahkim ettirerek güdülemeye devam etmiştir. Gelinen noktada ise, bu yapay Dinin de miyadını doldurduğu gerçeği bütün Batı dünyasını bir başka boşluğun ve karanlığın kollarına bırakmaya başlamıştır. Sayısız Tanrılar edinmiş Batı, Tanrısını öldürmeye başlıyor artık. Avrupa’nın %60’a varan kesimi ateist konumdadır. Bu durum bütün bir Avrupa için felaket anlamı taşırken, İslam dünyası için kocaman bir fırsat haline dönüşmüştür. Doğru, makul ve mantıklı bir yaklaşım tarzı ile, bütün Batı İslam gibi bir değeri kabullenmekte asla zorlanmayacaktır. Buyrun, sanal tanrı ve sanal dinler yerine asıl ve asal olan Allah ve İslam Dinini tahkim etmeye…