Saatin bir tek vazifesi vardır; vakti doğru göstermek. Saatin
vakti doğru gösterebilmesi mekanizmasının sıhhatli çalışmasına
bağlıdır. İrili-ufaklı dişlilerin belli bir muntazamlıkla işlemesi
saat-insan-zaman denklemini temin etmekte. Bu sebeple 'saat gibi
çalışıyor" sözü meşhurdur. Şu kadar ki saatin vakti doğru
gösterebilmesi için tek başına akrep ve yelkovan yetmiyor.
Mekanizma ahengi gerekli. Dişlilerden en küçüğünün aksaması bile
saatin vazifesini engeller.
Devletin zirvesinde bulunan şahsa cumhurbaşkanı yerine "başkan"
demekle her şey hallolmaz.
Eğer; başkanlık sistemi ABD'de muntazam işliyorsa bu netice devlet
çarkını teşkil eden müesseselerin sağlıklı şekilde çalışmasına
bağlıdır. Amerika, yıllardır tepe noktada. Hatta SSCB'yi de saf
dışı bırakarak rakipsiz kaldı. ABD, bunu deha sahibi başkanlara
borçlu değil. Başkanlar içinde çaplı insanlar geldiği gibi sıradan
bir vali kıratında kimseler de oldu. Buna rağmen Amerika kalitesini
koruyarak yoluna devam ediyor. Sebep mekanizmadır; yani
müesseseler. Müesseseler, ciddi ve itibarlı bir şekilde çalışıyor.
Yönetime en kabiliyetsiz siyasetçiler de gelse devlet hayatı bundan
müteessir olmuyor.
Türkiye'nin kaybı kalıcı müesseseler kurup onları koruyamamaktan
ileri gelmekte. Devlet kuran bir millet, devleti teşkil eden
müesseselerde tökezliyor. Denizden geçip derede boğuluyoruz.
II. Meşrutiyet; sonraki zamanların prototipidir. Bugünkü
cumhurbaşkanının yerinde padişah; TBMM'ne karşılık da Meclis-i
Meb'usan vardır. Ancak; o günlerde bir şey daha vardı; Ayan
Meclisi.
Ayan Meclisi'yle siyasi hayatımızda tekrar yarım asır sonra
karşılaşırız. Bu sefer kapısında Osmanlıca bir terkip değil frenkçe
bir tabela okunur: "Cumhuriyet Senatosu." Numuneler hep sabittir.
Eski Atina, Isparta ve günümüzden de İngiltere. Onların Lordlar
Kamarasına mukabil biz de bir kurum meydana getiririz. Bunun
isminin "ayan" veya "senato" olması çok da mühim değil.
Şekilcilikte kaldıktan sonra isim etiket olmaktan ileri gidemez. Şu
var ki senato fikri aynı hak ve sıfatı darbeci 27 Mayısçılara da
üstelik ömür boyu vermekle yozlaşır. Nitekim, kanun yapma
faaliyetlerini ağırlaştırmaktan başka çok da fazla bir işe
yaramayan Cumhuriyet Senatosu, 12 Eylül darbesi ile tarihe karıştı.
Bir darbe ile doğmuş ve bir darbe ile ölmüştü.
12 Eylül’de ise "Devlet Başkanı"nın etrafında darbeci
kumandanlardan mürekkep beş kişilik bir başkanlık konseyi
oluşturuldu. Meclis feshedildiği için yasama fonksiyonu bu hey'etçe
yerine getiriliyordu.
Milli Güvenlik Kurulu, 1961 Anayasası ile birlikte gelmiş olmasına
rağmen o devrede fazlaca ön plana çıkmadı. 1982 Anayasası aynı
müesseseyi korudu. Ama iş başındaki liderlerin karizmatik yapıları
yetki paylaşımına fazlaca yer vermedi. MGK’nın 1997'den itibaren
bir bakıma devlet konseyi gibi çalıştığını beyan etmek mümkün.
Seçimle gelenlerin aşırı politize olmaları hastalık çapında. Oy
muhtaçlığı sebebiyle taviz verme mecburiyetleri de kaçınılmaz. Bu
sebeple siyasi hayatta aksamalar zuhur ediyor.
Eğer bir gün başkanlık sistemine geçeceksek o zaman başkanlığın alt
yapısını sağlam müesseselerle tahkim etmemiz lazım. Her şeyden
evvel başkanın sivil ve demokrat olması şarttır. Başkan varken bir
de başbakana yer vermek bitmek bilmeyen gizli-açık siyasi
çekişmelerine yol açar. Kat’iyyen yarı başkanlığı düşünmemeliyiz.
Müesseseleri kura kura bu sisteme gitmeliyiz. En büyük handikapsa
üniter devletle başkanlık sisteminin nasıl bağdaştırılacağı
sualinde yatmaktadır. Eğer kendi modelimizi bulmak için uğraşırsak
bu endişeyi ortadan kaldırabiliriz. Bize mahsus model sadece
batıdan bilgi devşirmekle değil geleneğimizi de göz önünde
bulundurmakla gerçekleşir.
Başkan da milletvekilleri gibi aynı zaman ve aynı süre ile
seçilmelidir. Ancak başkanla kabinesindeki bakanların üçüncü
dereceye kadar olan akrabalarına devlet hayatında yer
verilmemelidir.
Biz daima başımızda tek fakat kuvvetli hatta kudretli şahsiyetlerle
tarihde yol almışız. Başkanlık sistemi bir mânâda da kendimize rücu
etmektir. Diktatörlük endişesi ile yetkiyi kırk parçaya bölmek
doğru değildir. Başkanlık sistemine evet; fakat bütün mekanizmayı
yeniden elden geçirerek.
Devlet de saat gibi işlemeli. Başkan-devlet-millet denklemini
kurmakla huzura kavuşabiliriz.
Bu denkleme "ahenk” de diyebilirsiniz. Ahenk, emniyetle
kurulabilir.
Başkan, emin insan olmalı. Emin olan bulununca bir çok şey
teferruat olur. İsminin, hakan, melik, emir, sultan, başkan olması
çok da dert değil.
Eminlik, El' Emîn'in ahlakı ile ahlaklanmakla mümkün olur.
.....
(*) Bu yazı, ilk defa 29 Eylül 1997 tarihinde Türkiye gazetesinde
yayınlanmıştır.