Barsaktan Kalbe Mikrobiyota Kalbe Giden Yol Barsaktan Geçiyor

Sağlığımız sadece yediğimize, içtiğimize, yaptıklarımıza bağlı değil. Aynı zamanda vücudumuza kimi misafir ettiğimize de bağlı. Vücudumuzda normal şartlarda bizimle barışık bir şekilde yaşayan bakteri, virüs, mantar gibi pek çok mikroorganizma bulunuyor. Yaşımız, yaşam tarzımız, genetiğimiz, stres, yaşadığımız coğrafya, geçirdiğimiz hastalıklar özellikle enfeksiyonlar, kullandığımız ilaçlar, anne karnında yaşadıklarımız hatta anne sütü alıp almamış olmamız bile vücudumuzda barındırdığımız bu mikroorganizmaların kompozisyonunu etkiliyor. Dinamik bir yapıya sahip olan barsak floramız, pek çok durumda bize faydalı bir konumdan zarar verecek şekle dönüşebiliyor.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Necla Özer ile barsak florasının kardiyovasküler sisteme etkilerini konuştuk.
Prof. Dr. Özer, barsak florasının önemine işaret ederek, “Mikrobiyotanın önemi ‘Bütün hastalıklar bağırsaktan başlar’ diyen Hipokrat döneminden beri bilinse de son yıllarda yapılan pek çok çalışmada barsak floramızın önemi daha da anlaşılmıştır” diyor. Prof. Dr. Özer, günümüzde obezite, metabolik sendrom, hipertansiyon, diyabet, kalp yetersizliği, kronik böbrek hastalığı gibi kardiyovasküler sistemi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen pek çok hastalıkla barsak floramızın ilişkili olduğunu vurguluyor.
Prof. Dr. Özer, barsak floramızın bir endokrin organ gibi çalışarak pek çok inflamatuvar özelliğe sahip moleküllerin salgılanmasına neden olduğunu ifade ederek, “Bu moleküller direkt veya indirekt olarak pek çok organı etkileyebiliyor. Değişen kolesterol metabolizması, artmış inflamasyon, artmış sinir sistemi aktivasyonu gibi pek çok etkiye bağlı olarak koroner arter hastalığına neden olan ateroskleroz dediğimiz damar duvarının bozulmasıyla ilişkili sürece katkıda bulunuyorlar” açıklamasında bulunuyor.

Kalp Krizi Riski

Prof. Dr. Özer, mikrobiyotanın koroner arter hastalığına neden olabileceği gibi bu hastalarda kalp krizi gelişimi riskine de yol açabileceğine dikkat çekiyor. Kalp hastalığı olanlarda pek çok faktör ile floramız sayesinde oluşan moleküller arasındaki ilişkinin geçirilen kalp krizinin büyüklüğünü etkilediğini bildiren Prof. Dr. Özer, “Bu moleküller, hipertansiyonu olan hastalarda kan basıncının kontrolünü zorlaştırırken probiyotik kullanımıyla da kan basıncı regülasyonunun kolaylaştığı biliniyor. Floramızdaki moleküller, kalp yetersizliği olan hastalarda da barsakta gelişen ödem ve iskemiye bağlı olarak vücutta dolaşan endotoksinlerin artmasıyla kalp yetersizliğinin kötüleşmesine neden olabiliyor” diyor.
Günümüzde bağırsak bakterilerinin kalp sağlığı konusunda büyük bir role sahip olduğunu belirten Prof. Dr. Özer, bazı diyet değişiklikleriyle bu bakterileri bize zarar vermeyecek şekle dönüştürmemizin mümkün olduğunu açıklıyor. Özellikle prebiyotik etkisi olan lifli yiyecek, sebze, meyve tüketimi ile probiyotik özelliği olan yoğurt, kefir, lahana turşusu gibi yiyeceklerin tüketilmesiyle barsak floramızı doğal yollardan düzenleyebiliriz.
Sağlıkla kalın.