12’inci sınıfta okutulacak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi üzerine tenkitler-4

Nusayrilik

Ders kitabında “Nusayriler, İslam inancına bağlıdırlar” denildikten sonra “Nusayrilerin inanç sistemlerinin temeli Kur’an’ın emrettiği beş esastır” denilerek (s. 59).y eni bir İslam inancı icat ediliyor gibi görünmektedir.

Halbuki Nusayrilik, batinî karakterli, Şii kökenli, Hz. Ali’nin ilahlaştırılması, tenasühe inanma gibi sapık fikirlere sahip farklı din ve mezheplerden aldığı karma bir inanç sistemidir (H. İbrahim Bulut, “Tarih, İnanç, Kültür ve Dini Ritüelleriyle Nusayrilik”, s. 3)

Hz. Ali’yi ilah olarak inanan bir anlayış nasıl İslamî olabilir? Bu tuhaf bilgilerin nereden alındığı hususunda hiçbir referansın olmadığı bu bölümün sonunda “Bütün Müslümanlar gibi Nusayriler de Ramazan ve Kurban bayramını kutlarlar” ifadesine yer verilmiş. (s. 60).

  1. sınıfta okutulan bir ders kitabında Hz. Ali’yi ilah olarak kabul eden bir anlayışı İslamî olarak öğrencilerimizin tertemiz zihinlerine intikal ettirmekten maksat ne olabilir, merak konusu?

Atatürk ve Din

Din kültürü ve ahlak dersinin içine Atatürk ve din bahsinin konulmasına hiç gerek yoktu. Zira bilinen bir gerçektir ki, M. Kemal Paşa’nın İslamiyet ile alakalı kanaatleri farklı zamanlarda farklı olmuştur. Mesela din ile alakalı şu ifadeler M. Kemal Paşa’ya aittir; “Türkler Arapların dinini (İslam) kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini (İslam) kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinen bulunan acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu” (Afet İnan, Medeni Bilgiler, s. 21).

Dini ve ahlakı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar. Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar. Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus anlayışını kaldırmalıyız. Partiyi (CHP) bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur (10 Temmuz 1923) ”. (Kazım Karabekir Anlatıyor, s. 75).

Nitekim tek partili dönemde din eğitimiyle alakalı akıl almaz baskıcı uygulamalar sebebiyle CHP’nin 1947 yılında yapılan kongresinde bir kısım kendi partililerinden bile çok sert tenkitler gelmiştir. 1946 yılında yapılan ve sonuçları çok şaibeli olan genel seçimlerde CHP, vatandaştan rey alabilmek için zoraki de olsa İslamî hususlarda baskıcı politikasından biraz geri adım atmak mecburiyetinde kalmıştır. Bu çerçevede olmak üzere 1950 genel seçimlerinden kısa bir süre önce ilkokullara, din dersleri konulmuş, Fatih Sultan Mehmed dahil olmak üzere, bir kısım türbelerin açılmasına müsaade edilmiş, cenaze namazı kıldıracak imam bulunamadığından, bazı bölgelerde 10 aylık imam-hatip kursları açılmıştır. 1950 genel seçimleriyle, CHP’nin iktidardan ayrıldıktan sonra akıl almaz dinî baskıların biraz hafiflemeye başladığı herkesin malumudur.

Ders kitabının “Atatürk ve Din” başlığı altında şu ifadeler yer almıştır; “Din doğru anlaşılmazsa toplumda hurafeler, batıl inançlar artar. Din istismarı ve taassup yaygınlaşır. Bundan dolayı da Atatürk din eğitimine ayrı bir önem vermiştir. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye çevrilmesine öncülük etmiştir” (s. 78).

  1. sınıfta okutulmak üzere bakanlığın hazırladığı ders kitabında; din istismarını önlemek. Taassup ve batıl inançlardan kurtulmak adına Kur’an-ı Kerim’in tercüme edildiği ifade ediliyor. Teorik olarak bunlar ifade edilse de gerek tek partili dönemdeki tatbikat ve gerekse tek partili dönemin mimarı CHP’ye ait olduğu ifade edilen bir kısım partililerin; başörtüsü yırtmak, ezan ve Kur’an’dan rahatsız olmak, peygamberimizle istiskal etmek gibi davranışları, ders kitabındaki ifadeleri tekzip ediyor. Mesela Kur’an-ı Kerim’in tercümesi meselesinin konuşulduğu günlerde M. Kemal Paşa şunları söylemiştir; “Din adamlarına ne lüzum var. Dinlerin tarihi bilinir. Doğrudan doğruya çevirmeli. Arap oğlunun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kur’an’ı Türkçeye çevirteceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki, budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler”. (Kazım Karabekir Anlatıyor, s. 84-87).

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu ve benzeri tartışmalara kapı aralamamak adına tek partili döneme ait hususların din ve ahlak bilgisi derslerinde yer almaması yerinde olacaktır. Dinin temel vecibelerinden biri olan başörtüsü bile Cumhuriyet’in kurulmasından 90 sene sonra ancak çözümlenebilmiştir. Din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde tek partili dönemle alakalı bir başlığın konulması polemiklere zemin hazırlayacağından “Atatürk ve din” gibi başlıkların yer almaması daha uygun olur kanaatindeyim.