Bu aralar Sykes-Picot’yu çok sık duyduğunuzdan eminim.
Bu aralar Sykes-Picot’yu çok sık duyduğunuzdan eminim.
Hani şu meşhur Osmanlı’yı parçalama planını…
100. yılını doldurduğu için bu aralar sıklıkla gündeme geliyor
çünkü.
Yalnız bir asır dönümü değil; özellikle bölgemizde meydana gelen
gelişmeler de bize sık sık bu gizli anlaşmayı hatırlatıyor.
Fırsat buldukça sahneye konan oyunlar ister istemez Birinci Dünya
Savaşı sırasında Osmanlı’nın parçalanması için düvel-i muazzama
dediğimiz devletlerin ne muazzam planlar yaptıklarını
gösteriyor.
Tezgâhın ön hazırlıkları daha Osmanlı fiilen savaşa girmeden önce
yapılmıştı.
Orta Doğu’ya gözünü diken İngiltere kaleyi içten fethetme
çabasındaydı. İngilizlerin Mısır’daki Yüksek Komiseri Mc Mahon ile
Osmanlının Hicaz Emiri Şerifi Hüseyin’in oğlu Abdullah arasında 23
Ekim 1914’te bir gizli anlaşma imzalandı.
Buna göre İngiltere, Fransızların bölgedeki nüfuzuna zarar vermeden
Arapların bağımsızlığını destekleyecekti. Şerif Hüseyin’e Mersin,
İskenderun ve Şam’ı da içine alan büyük Arap Devleti’nin krallığı
sözü veriliyordu. Bu afakî söze kanan Şerif Hüseyin, İngilizlerin
22 Kasım’da Basra Körfezi’ne çıkışına imkân sağlamıştı. İngilizler
yaklaşık bir ay sonra da Mısır’ı himayeleri altına aldıklarını ilan
ettiler.
Osmanlının istemeden sürüklendiği savaşta Almanların yanında yer
almasından sonra İngilizler, Orta Doğu planını devreye sokmada daha
bir bilendiler.
Büyük devlet kurma vaadi ile kandırdıkları Arapları kışkırtan
İngilizlerin bölgede giderek etkin hale gelmesi, aynı ittifak
içinde olmalarına rağmen Fransızları tedirgin etmişti. Bunun
üzerine İngilizler bir parmak bal çalma kabilinden bir anlaşmayla
Fransızları ikna ederek büyük Ortadoğu planını uygulamak için ilk
adımı attılar.
İki müttefik, 9-16 Mayıs tarihlerinde yapılan müzakereler
sonrasında Osmanlının parçalanması ve Orta Doğu’nun paylaşılması
konusunda uzlaştılar. Çarlık Rusya’sının da Petrograd Protokolü
çerçevesinde Trabzon’a kadar olan Doğu Karadeniz kıyıları ile
Erzurum, Van ve Bitlis’in kendisine verilmesi kaydıyla muvafakat
verdiği bu gizli anlaşmaya göre Hayfa ve Akka limanları, Bağdat,
Basra ve bu arada kalan Güney Mezopotamya diye nitelenen Dicle ve
Fırat bölgesi İngiltere’nin olacak, Beyrut dahil Akdeniz
kıyısındaki Suriye bölgesi Adana, Antep bölgesi ise
Fransızların...
Ortadoğu’da yaşadığımız problemlerin temelini oluşturan bu gizli
antlaşma, müzakereleri İngilizler adına Sir Mark Sykes, Fransızlar
adına da Georges Picot’nun yürütmesi sebebiyle bu ikilinin
soyadlarına izafeten Sykes Picot diye anılıyor.
Bu gizli anlaşma Rusya’da Ekim 1917’de meydana gelen Bolşevik
ihtilalinden sonra iş başına gelen komünist yönetimin Çarlık
Rusya’sının gizli belgelerini açıklaması ile ifşa oluyor.
Olay ortaya çıkınca Araplar ne tür bir tuzağa düştüklerini
anlıyorlar ama ba’de harab-ül Basra…
Krallık hevesiyle Osmanlıya savaş açan Şerif Hüseyin, İngilizlerin
krallık vaadinin fos çıktığını görünce nasıl bir tuzağa düştüğünü
anlayacak ama nafile.
Bu gizli anlaşma ortaya çıktıktan sonra “hani bana” diyen birileri
daha çıkıyor ortaya.
İtalyanlar.
Birinci dünya savaşı öncesinde Almanların yanında iken saf
değiştirip İngilizlerin yanında yer alan İtalyanlar…
19-21 Nisan 1917’de imzalanan Saint Jean de Maurienne anlaşması ile
de onlara Antalya, Konya, Aydın ve İzmir vaat ediliyor.
Mondros Mütarekesine konan, İtilaf Devletlerine Osmanlı
topraklarına işgal imtiyazı tanıyan 7. Madde, bu gizli anlaşmanın
deklare edilmiş hali.
Anadolu topraklarının ve Orta Doğu’nun işgali de fiilen uygulamaya
konması.
***
Yüz yıl önce İngilizlerin rolünü bugün Amerikalılar üstlenmiş
durumda.
Sèvres ile uygulamaya koymak istedikleri ama Türk milletinin Milli
Mücadele ruhu ile izin vermediği Anadolu’nun parçalanması planını
bugün tekrar uygulama safhasına koymak istiyorlar.
Türk milletinin Milli Mücadele ruhunu dirilterek püskürttüğü 15
Temmuz’daki kalkışmanın asıl hedefi bu.
15 Temmuz öncesinde azdırılan PKK ve DEAŞ terörünün (arkadaki kanlı
örgüt hangisi olursa olsun fark etmiyor) darbe girişimi başarısız
olduktan sonra yeniden acımasız bir şekilde düğün, dernek, kadın
çocuk demeden insafsızca saldırmalarının sebebi de milletimizde
oluşan birlik ve bütünlük ruhunu tahrip etmek. Terör silahı en
acımasız bir şekilde kullanılarak Türkiye’ye fazla direnç
göstermemesi için mesaj gönderiliyor.
100 yıl önce Osmanlı nasıl parçalandıysa Türkiye’yi de
parçalayabiliriz mesajı…
Hedef, bu kargaşanın ardından bir Kürt devleti kurdurmak. ABD,
ikinci körfez savaşında Kürtlere verdiği devlet kurdurma sözünü
yerine getirmek istiyor.
Tayyip Erdoğan’a yönelik husumetin sebebi, bu projeye karşı
durması.
15 Temmuz’da güç kullanma yöntemini uyguladılar başaramadılar.
ABD’nin şimdi, “sorunları güç kullanmadan ikna yolu ile çözme”
teorisinin mimarı bir üst düzey yöneticiyi, Başkan Yardımcısı Joe
Biden’i Türkiye’ye göndermesi manidar. Biden ile Irak Bölgesel Kürt
Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin eş zamanlı Türkiye ziyareti her
halde tesadüf olmasa gerek.
Kâh güç kullanarak, kâh darbeyle terörle tehdit ederek, kâh ikna
yöntemiyle, diplomatik yollarla 100 yıllık plan sahneye konulmaya
çalışılıyor.
Biden’in Ankara’ya gelişi, kuru ve zoraki bir “geçmiş olsun”
ziyareti olarak görülemez.
Evet darbe girişiminden 40 gün sonra konuğumuz Biden.
Günaydın.